GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
3 Ekim 2020 Cumartesi

İzmir’in ‘Madam Z’ gururu

Tam da Cumhuriyet kızıydı…

Neredeyse yaşıttı…

Atatürk’ün büyük eseri üç yaşını doldururken…

Bayraklı’da dünyaya geldi…

O tarihlerde Bayraklı, İzmir’in leb-i derya balkonuydu…

Körfez ayaklar altındaydı…

Ailesi Boşnak kökenliydi…

Babasının edebiyat öğretmeni oluşu…

O, hafiften burnu yukarıda…

Bal rengi gözlü kızın ince ruhunu saran sanat ateşini yükseltti…

Devlet memuru bir babanın kızı olarak…

Anadolu’da gezmediği / görmediği yer kalmadı…

Memleketinin en güzel renklerini…

Gittiği her yere nakış nakış taşıdı…

Daha okula başlamamıştı ama…

Evdeki kullanılmayan kumaş parçalarıyla…

Bez bebeklerine elbiseler dikiyordu…

Yaratıcıydı…

San’atçı olacağı o günlerden belliydi…

Ortaokulu İzmir’de bitirdi…

Ardından İzmir Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi’nden diploma aldı…

Hayat rotasını çizmişti bile…

Şahlanan Cumhuriyet’in yetenekli ve güzel bir genç kızı olarak…

Kararını vermişti; modacı olacaktı…

O günlerin Türkiyesi’nde “modacı” mesleğini telaffuz eden bile yoktu…

O’na “Terzi mi olacaksın?” diyorlardı…

Ankara Kız Meslek Yüksek Okulu’nda sanat eğitimi görürken…

Bir gün, ansızın…

Dönemin İzmir Ödemişli Başbakanı Şükrü Saraçoğlu

Okula geldi; o sarışın kızın eserlerini gösterdiler…

Başbakan şaşırdı; hemşehrisi kıza döndü ve…

“En büyük hayalin ne?” diye sordu…

Kız titreyen bir sesle, fısıldar gibi cevap verdi:

“Avrupa’nın en ünlü modacısı olmak istiyorum…”

Başbakan Saraçoğlu, kartını uzatırken noktayı koydu:

“Paris’e gitmek istersen, diplomanı al ve bana gel…”

Sanat ve tasarım eğitimi gördü; 21 yaşında mezun olduğunda…

Bir yıllık evliydi…

Yakışıklı resim öğretmeni Mehmet Yorgancıoğlu’na kalbini kaptırmıştı…

Önce Paris hayali suya düştü…

Hayatını paylaşmaya karar verdiği Mehmet Bey, az-biraz kıskançtı…

“Unut Paris’i…” dedi…

Bal gözlü nişanlısının dizinin dibinden ayrılmasını istemiyordu…

***

Nikahtan önce…

Müthiş bi’şi yaşadılar…

Güzel kız modacı olduğu için…

Yıllardır hayalini süsleyen gelinliği çoktan kağıda dökmüştü…

Allah var; göğüs ve sırt dekoltesi…

O yılların Türkiyesi’ne göre müthiş cesur çizgilere sahipti!

Geceleri…

Gizli gizli dikti…

Ortaya bir şaheser çıktı…

Sürpriz olsun diye müstakbel eşi Mehmet Bey’e gösterdi…

Aman Allahım, yer yerinden oynadı…

“Bunu nikahta asla giyemezsin!” dedi, yakışıklı damat…

O bal gözlü kız, sabaha kadar gözyaşı döktü…

Ne var ki, o gelinliği giyemedi; içinde ukde kaldı…

***

İkisi erkek üç çocuğu oldu…

Yaratıcı çizgilerle modaya yön vermeye başladı…

Üç yıl hocalık yaptı…

10 senesini atölye çalışmalarına verdi…

Ardından…

Üç yıl da serbest çalıştı ama…

“Dünya modasına katkı koyma…” arzusu…

Aklından ve kalbinden çıkmıyordu…

Tam umudu tükenirken…

Amerika’daki kız kardeşinden davet aldı…

Tam 60 yıl önce Yeni Dünya’ya ayak bastı…

Maryland Güzel Sanatlar Akademisi’nde moda tasarımı eğitimi aldı…

Washington Post’a gelinlik modelleri çizdi…

Söz verdi kendine:

“Memleketime döneceğim ve Türk Sanatı’nı dünyaya tanıtacağım!”

***

Ve dediğini yaptı…

İzmir’e geldi ve kendi atölyesini kurdu…

Çok farklı bir sanatçıydı…

Paris‘ten, New York‘tan kumaş getirmiyor…

Oralarda açılan fuarları bile takip etmiyordu…

Çünkü…

O’nun için moda…

Eteklerin uzaması, kolların kısalması değildi…

Yenilik yapmak, yaratmak önemliydi…

Kullandığı malzemeler, yöresel el dokumaları ve Bursa ipeğiydi…

Ödemiş, Tire ve Gaziantep’ten kumaşlar topluyor… 

Yarattığı giysilerde kullandığı oyaları köylü kadınlar yapıyordu…

İlk defilesini gerçekleştirirken kalbi duracak gibiydi…

Takvimler 1961’i gösteriyordu…

Resmen havai fişek gibi patladı…

Hayatının en “kocaman unvanı” yabancı bir gazeteciden geldi…

Ünlü moda yazarı Edgar Schneider…

Manşetlerde…

Artık “Madam Z” vardı…

Hak ediyordu…

Çünkü…

“Madam Z”nin defileleri…

Dansıyla, müziğiyle, mizanseni ve dekoruyla…

Türk kültür ve folklorunu yansıtan “teatral” gösteriden farksızdı…

***

Taaa o tarihlerde…

ABD Devlet Başkanı Ronald Reagan’ın eşi Nancy Reagan…

John F. Kennedy’nin eşi Jacqueline Kennedy (Sonraki soyadı Onasis)…

Ünlü sinema yıldızları Linda Gray ve Lindsay Wagner…

Dünyanın en ünlü şarkıcılarından…

Kahire doğumlu İtalyan asıllı Dalida…

Kendi memleketinden Ajda Pekkan, Emel Sayın, Nükhet Duru, Sibel Can, Müzeyyen Senar, Hülya Avşar gibi ünlüleri giydirdi…

***

Dalida ile şahane bir anı…

Yazmazsam olmaz…

40 yıl önce…

Hisarönü’ndeki küçük dükkânda çalışırken kapı açılıyor…

Moda ve şov dünyasının Fransa’daki ismi Erkan Özerman giriyor içeri…

Yanında da çok ama çok güzel bir kadın…

Özerman, “Bak, sana Dalida’yı getirdim!” diyor…

***

O günden sonra…

Bu güzel ülkenin, yurt dışındaki “Türk gibi kuvvetli” tanımı…

İzmirli “Madam Z” sayesinde…

Yerini, “Türk gibi güzel ve zarif” cümlesine bırakıyor…

***

İzmir’in tarihinde, yarattığı gelinliği…

Hisarönü’nde vitrine koyan ilk sanatçı oldu…

“Vitrinde gelinlik varmış…” diyen…

O’nun dükkanına koşuyordu…

Yıllar içinde o çarşı “Gelinlikçi Merkezi” oldu…

***

Avrupa’dan hiç etkilenmedi…

Bilakis, “Madam Z” Avrupa’yı etkiledi…

Bir sözü var ki, çok anlamlı:

“Bilinçli, aklı başında insan kendine yakışanı giyer... Uluslararası Moda Dünyası (Etekler kısalacak…) diye anons etti diye ille de kısa giymek gerekmiyor… Bacakları müsaade etmiyorsa kısa giyip insanın kendini rezil etmesinin âlemi ne ki? Kadın, tipine, boyuna posuna, mesleğine, kısacası kendine, konumuna yakışanı giymeli…”

***

Bitiriyoruz…

Biliyorum; siz tahmin ettiniz ama…

İstedim ki…

Dünya’nın “Madam Z” unvanı ile taçlandırdığı…

İzmir’in yetiştirdiği 94 yaşındaki büyük sanatçı…

Zuhal Yorgancıoğlu’nu…

Hiç ama hiç, unutmayın…

Yaşanmış, gurur veren bir anıyla veda edelim…

Zuhal Yorgancıoğlu anlatıyor:

“Yıl, 1974… Adriyatik’in ortasındaki Hıvar Adası’nda; Pierre Cardin, Chanel, Christian Dior gibi Avrupa’nın en ünlü modacılarının katıldığı festivaldeyiz… Türkiye’nin defilesi ile açılacak gösteri… Herkes, defilenin başlama müziğini bekliyor… Gözlerim 28 ülkenin bayraklarına  takıldı… Birden kanımın donduğunu hissettim… Aralarında Türk bayrağı yoktu… Festival başkanına tepki gösterirken, birden kafamda bir şimşek çaktı… Diğer modacıların şaşkın bakışları arasında makası kaptığım gibi koleksiyonumun en uzun kırmızı eteğini parçaladım… Alelacele beyaz kumaştan yaptığım ay yıldızı toplu iğnelerle ve yapıştırıcıyla sabitledikten sonra göndere çektirdim… Gözyaşlarım sicim gibi akıyordu… Kendime geldiğimde bayrağım, diğerlerinin arasında nazlı nazlı dalgalanıyordu…”

50 yıla yaklaşan meslek hayatımda…

En çarpıcı haberlerini yapmaktan onur duyduğum “Madam Z”ye…

En derin saygılarımla…

Nokta…

Sonsöz: “Her yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir; çünkü sevenler, sevdiklerini gönüllerinde taşır… / Hz. Mevlana…”

Özel Not: İzmirli meslektaşım Mehmet Kurt’a teşekkürlerimle…