GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
2 Şubat 2021 Salı

Bulutlar neden dağlara koşar?

Birilerine görmedikleri bi’şeyi anlatmak maharet ister…

O, bu işi “masal” gibi yapardı…

Tut ki…

Selçuk’ta…

Antik Efes’teki Celsus Kütüphanesi’ni dinliyorsunuz O’dan…

Bal damlayan anlatıcı kimliği ile…

Kapatın gözlerinizi…

O saat gidiverirseniz

İlk çağ uygarlıklarından İyon’ya dönemine…

Bahse girerim…

O’nun doyumsuz anlatıcı sesiyle…

O mermer merdivenleri tırmanırken görürsünüz kendinizi…

Öyle tatlı tatlı anlatırdı ki…

Çağlar öncesini…

Çocukluğunuzun masalları gibi…

Sahici olmasını isterdiniz…

***

Kendini hep şöyle tanıtırdı:

“Uzak taşranın cahil delikanlısı…”

Oysa…

Adının önüne sıralasanız bi’kucak unvanı vardı…

Şair… Yazar… Gazeteci… Turist Rehberi… Mitolog… Eğitimci…

Ama…

En çok şiir yazmasını severdi…

Bin yıllar ötesinden bugüne…

Bir mitologya şiiri vardır ki…

Yapışsa dudaklarınıza…

Dua gibi tekrar edersiniz; bi’çırpıda…

“Dağlar kanatlıydı eskiden…

Canları istedikleri zaman,

Vurup kanatlarını kalkar,

Diledikleri yere konardı…

Dağların bu kalkıp konması,

Toprak Ana’nın canını yakıyor, acıtıyordu…

Sonunda Tanrı acıdı da toprağa,

Dağların kanatlarını kesti…

Bu kesilen kanatlar bulut oldu…

O yüzdendir bulutların,

Hep dağlara dağlara koşması…”

***

Güzeli seven güzel canlısıydı…

Aslında en çok sevmeyi severdi!

Meraklıydı hep…

Hatta bazı insanlar nasıl meraksız olur, onu da merak ederdi…

Şöyle derdi hep:

“Ben, Gökova’ nın toprağından oldum, gün gelecek yine Gökova’nın toprağı olacağım…”

Adeta mezar taşıma şunu yazın, der gibi…

İki şeyi severdi rahmetli:

Yaşamı bir, bir de Muğla’yı…

***

Yaptığı her işi severek yaptı…

Böyle yaptığı için de her işini sevdirdi!

Bir gün O’na sormuşlar:

“Mitoloji ne işe yarar?”

Cevap vermiş:

“Mitoloji olmasa müzelerde eser, tarihi kentlerde yapı kalmaz!”

Cevabın hem kalitesine hem şirinliğine bakar mısınız?

***

Tanınmayan yer sevilir mi?

Sevilmez…

Sevilmeyen yer vatan olur mu?

Olmaz!

O, her şeyden önce öğrenmeyi sevdi…

Öğrendiklerini de…

Kah yazdığı bir şiirle, bir kitapla…

Kimi zaman da…

Anadolu’yu karış karış gezdiği turlarda anlattığı efsanelerle…

Sevdirmeye çalıştı…

***

Ömrünün sınır çizgisi 82 yaşına kadar…

Bize göre 82 asırlık iş sığdırdı…

Yazdı… Çizdi… Anlattı… Sevdirdi… Yaşattı…

Hep eskiye dair ama…

Eskimemiş değerleri anlattı…

O’ndan başka kimse bu kadar hünerli olamadı…

***

“Dünyada bir eşi daha yok…” dediği…

İzmir’e aşıktı…

Bi’gün oturdu; “İzmiriçe’nin Tacı Kadifekale” yi yazdı…

Sordular…

“Neden İzmir değil de İzmiriçe?”

Cevap, İzmir’in boynuna kolye niyetine yakışsın:

“Antik kültürde şehirler ve ovalar dişidir, dağlar ve nehirler erkektir... Dolayısıyla İzmir, İzmiriçe’dir; Kadifekale de 189 metre ile kentin en yüksek noktası olduğu için İzmir’in tacıdır… Türkiye’de İzmir’den daha yüksekte olan şehirler vardır ama İzmir’e Kadifekale’den baktığınız zaman tüm şehri görürsünüz”

***

Delikanlılığından itibaren…

Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat’ın…

Manevi evladı olmanın onuruyla yaşadı…

30’dan çok kitap yazdı…

Ama, sorarsanız…

“Benim en değerli eserim onlar değil, öğrencilerim!” diyecektir…

***

Aslında…

Kendisi için hep…

“Her tarafından şiir fışkıran şair…” tanımlamasını sevdi…

Daima öyle kaldı…

Şiir, O’nun güneşiydi…

***

Cemal Süreyya…

“Her ölüm erken ölümdür; biliyorum Tanrım” diye başlar…

Minicik şiirine…

Şaşmaz, doğrudur insanoğlu için…

Gel gör ki…

Ölüm Allah’ın emri…

***

Bitiriyoruz…

Bir özel büyüğümüzü…

Bir İzmir kıymetlisini…

Şadan Gökovalı’yı…

Uğurladık sonsuzluğa…

Aynen…

Dağlardan kopup “bulut” olan kanatların…

Yine o dağlara “koşması” gibi…

Acısı…

Yüreğimizin hep bi’köşesinde kalacak…

Şimdi veda zamanıdır, derken…

Aklıma geliverdi…

Akıllı telefonum, saklamış bana O’nun son mesajını…

28 Haziran 2020 sabahı…

Yaş günüm…

67’yi uğurluyor, 68’i karşılıyorum…

Döktürmüş, büyüğüm Şadan Gökovalı…

Diyor ki:

“Kıymetli babamın (Gökova’nın Muhtar Mehmet’i) adaşı… Belleğim beni yanıltıyor mu? Bugün senin mutlu doğum günün değil mi? Başlasın şehrayin (şenlik)…”

Çünkü…

O’nun merhabasının her harfi “sevgi” yüklüydü…

Nokta…

Sonsöz: “Arkeoloji’nin kalbi mitolojiyi şiire çeviren bilge Şadan Hoca’ya  selam olsun…”