GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Melek ERYAZICI
YAZARLAR
19 Kasım 2020 Perşembe

Balık Hafızası

Bu soğuk, sevimsiz ve belirsiz günler…

İyimser temennilerin acziyetine teslim olduğumuz

kaygılı bir kış deneyimleyeceğimize işaret ediyor…

Tünelin ucunda ışık “ha yandı ha yanacak” derken…

Önceki akşam gerçekleşen kabine toplantısının ardından…

Eğitim başta olmak üzere, tüm sektörleri kapsayan ve…

Şimdiye kadar “siesta” tadında uygulanan tedbir kararlarının…

Gelinen nokta itibarıyla…

Toplum bazında geç kalınmış “kolektif işbirliği”ne daha ciddi biçimde dikkat çektiği görülüyor…

 

***

 

Bu salgın…

Süresiz yatılı yazlıkçı misafir edasıyla hanelerimizin tadını kaçırdığından beri…

Alışkanlıklarımızı…

İlişki dinamiklerimizi ve…

Samimiyet algımızı…

Değişim ve dönüşüm noktasında yeniden şekillendiriyor…

Artık;

“Bi’kahveye geliyorum…”

“İş çıkışı bi’uğrarım…”

“Özledim, buluşsak mı?” gibi cümleler kuramamanın acısı diziliyor boğazımıza…

 

***

 

İzole yaşamlardan…

Bu tür bir zorunlu yabancılaşmaya doğru yol alırken…

Kısıtlılık hissiyle…

Nasıl baş ettiğimizi ya da “edemediğimizi” yorumlayacak ve duygusal yol haritası oluşturabilecek mercilerin eksikliğini hissediyoruz…

Salgın döneminde…

Travma ile baş etme konusunda tek satır yazılıp çizilmedi…

Vatandaş bir biri ile yalan-yanlış rehabilite olurken…

Benzer salgın hikayeleri…

Korku lunaparkı tadında kulaktan kulağa yayılıyor…

“Falancada nefes darlığı…”

“Eltimde dayanılmaz kas ağrıları…”

“Bizim kızda ateş yok, tat kaybı var…” diyerek…

Semptomatik/asemptomatik gibi…

Şık tıbbi kelimelerin günlük dilimize dahil olmasından daha elzem olan…

Profesyonel psikolojik destek ihtiyacımızı görmezden gelemeyiz…

Sağlık Bakanlığı’nın ilgili birimlerinin…

Bu noktada harekete geçmesi gerekiyor…

Yasaklar ve kısıtlamalar dahilinde iyileşmeye çalışırken…

Korku dolu bekleyişin faturası ruhumuza kesiliyor…

Farkettik mi?

 

***

 

“O şimdi önemsiz, asıl mevzu salgını bitirebilmek!” dediğimiz anda…

Hatanın kucağındayız demektir…

İyi değiliz…

Bunu ne kadar görmezden gelebiliriz?

Bu gerginliğin zihnimizde yarattığı sancıyla…

Ölüme ve hastalığa karşı…

Müthiş bir duyarsızlaşma kapısı açılıyor zihnimizde…

O yüzden anlatamıyoruz işte kaygımızı…

Eminsizlik hissi, buruk bir rahatsızlık ve hatta keyifsizlik hakim...

“Hayırlısı, atlatırız inşallah!” gibi cümlelerin ardına saklanıyoruz...

Kendi gölgelerimizden korkarken…

Salgınla yitirdiğimiz yaşam sevincinin yorgun eteğine tutunuyoruz...

Ama iyileşmiyoruz, öteliyoruz…

Çünkü;

Nasıl iyileşeceğimize dair bir bilgi yok...

Velev ki,

Salgın süreci kontrol altına alındı…

Önlem politikaları konusunda halk fazlasıyla bilinçlendi…

Risk faktörleri minimize edildi…

Eski normalin ayak sesleri duyulur duyulmaz…

Hoop, hepimiz yine sokağa...

Kaygı bozuklukları, iletişim sorunları, dokunsal temastan çekinceler nasıl aşılacak?

Çocuklar mesela...

Okula nasıl adapte olacak?

Mesela;

Hangimiz bir diğerine eskisi gibi korkusuzca koşup sarılacak?

Tadını unuttuğumuz onca şey arasında,

Dostla içilen kahvenin hatırı da mı yerini yitirecek balık hafızamızda