GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Melek ERYAZICI
YAZARLAR
5 Kasım 2020 Perşembe

'Dum spiro spero…'

Latince’de “Nefes aldığım sürece umudumu yitirmeyeceğim” demek…

Acının soğuk eli bir kez daha hepimize değdiğinden beri zor bir öykünün içinden geçiyoruz…

Toprağın üstünde kalmayı başarmanın yollarını arıyoruz hep birlikte...

Acıyı birlikte sağaltabilme becerimizi yokluyor hayat…

Bahşedilmiş en yüce duygu çünkü birbirimizin sancısını duyumsamak...

Dil, din, ırk, cins ayrımı gözetmeksizin cümlesiyle başlayan medeni idrakımıza yol alırken, birbirimizin gözyaşında nabzını tutuyoruz hayatın…

Birbirimizin sabrında ve duasında soluklanıyoruz…

Ölümün ensemizdeki uğultusuna rağmen hem de...

Birbirimize iyi gelmenin duygusunu keşfediyoruz yeniden…

Bulaşıcı tek şey iyilik olsaydı keşke!

Bugün Elif bebeğin tuttuğu parmak hepimizin…

Herkes İzmirli bugün…

Enkaz altında kalanların acısı soframızda…

Dua etmeyi hatırlıyoruz yeniden…

***

Buraya kadar iyilik güzellik...

Depremden bir saat öncesine dönelim mi birlikte?

Küstüğümüz, incindiğimiz, incindiğimiz için incitttiğimiz, hırslarımızla dişlerimizin arasından havaya uğurladığımız öfkemize dönelim mi?

Yoksa hepsini çoktan uğurladık mı karanlık coğrafyamıza?

Hayat ne tuhaf!

Ya bir dakika sonrasını öngörebilme mucizesiyle donatılsaydı insanoğlu?

Seçtiğimiz, sevdiğimiz, uğruna bir ömür yaşam savaşı verdiğimiz, küstüğümüz, kırdığımız, yok saydığımız ve nihayetinde yıktığımız tüm köprüleri farklı bir gözle görebilme erdemi nasıl da iyi gelirdi hepimize…

Hayata iz bırakırken öylece yürüyüp geçmiyor insan… Daha iyi anlardık tüm bunları belki de…

***

Kendimiz ve çevremiz adına daha duyarlı olmayı azıcık başarabilseydik,

Bayraklı yıkılmayacak, Emrah ve Doğanlar Apartmanı’ndaki çocuklar evcilik oynarken, tenceresi kaynayacaktı emeğiyle bütünleşenlerin...

Çarpık kentleşmenin, eksik zemin etüdünün, ehliyetsiz bina yükseltmenin sorumlusu değil afet…

Elif’in dimağına kazınan ve muhtemelen yaşam boyu unutmayacağı 65 saatin, kaybettiğimiz 100’den fazla nefesin müsebbibi nasıl bir iz bıraktı geride sizce?

***

Hava soğuyor, kış kapıda…

Güneş’in merhametli yüzü solgun…

İçine dönüyor o da…

Faturalar kabarıyor, masraflar artıyor soğuk aylarda…

Birbirine daha çok sokuluyor insan, başkasının sıcağında ısınıyor ruh...

Belki de “tutunamıyor artık insan insana” derken

Bu izin etkisine dikkat çekmek istemişti Oğuz abi...

***

Ölümün fısıltısı aramızda sessizce bir sonraki hamlesini gerçekleştirmek için dolanmaya devam edecek…

Yaşama dair tutunma umudu da varlık mücadelesinden vazgeçmeyecek...

Bu kıyasıya çelişki içerisinde, evler yeniden inşa edilecek...

Yeni yaşamına tutunmaya çalışan onlarca insan anılarını bir müddet daha zihin çekmecelerinde saklayacak...

Yeni evlerinin balkonuna, salonuna ya da mutfağına yeni kokular sinerken, bir çok insan geçmişin üzerini gece gibi örttüğü yadigar battaniyeyi düşleyecek...

Kulbu kırık babaanne fincanını özleyecek birçoğu…

Ya da keşke duygusuyla kaplanacak yüreği bir kadının

kıyıp hiç kullanamadığı çeyizlik salon takımlarını hatırladıkça...

Çocuğunun bebeklik giysilerini sardığı anne tülbentinde geçmişin kokusunu duyamamanın sancısı saplanacak göğsüne, yitirilenin sesini yavaşça unutmanın acısıyla tanışacak...

Anılar birbiri sıra hunharca toprağa gömülürken, burnunun direğini sızlatan fotoğraflar saçılacak havada…

Anılar ölümsüz kalmalı oysa!

Bir çığlık yükselecek derinden...

Biri geçmişi unutmak isterken, diğeri duvarlardan sarkan yabancı izlere yerin altından koparabildiği bir tutam kıymetli anlam yükleyecek.

Her şeyin yerle yeksan olduğu anda bile,

Elif gibi;

Bir kez daha deneyebilme cesaretiyle,

Umudundan asla vazgeçme Türkiye!

Yazarın Diğer Yazıları