GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
10 Ekim 2010 Pazar

YAYINCILARA BASKI MEKANİZMASI

Sinema, görsel ve yazılı basın üzerinde ’“baskı’” platformu oluşturma projesini yeniden gündeme getiren Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf; ’“Bu çerçevede daha çok toplumun taraflarını temsil eden bir sivil inisiyatif şeklinde böyle bir platform oluşturma girişimimiz var. Bu sivil inisiyatif toplumun genel ahlak kurallarını ve bu anlamda vicdanını rahatsız eden birtakım filmler ve görüntülerle ilgili televizyon filmleri, görsel ve yazılı basınla ilgili kendi yaptırımlarını kamuoyunun hassasiyetlerini baskı unsuru olarak yayıncıların üzerinde hissettirmek suretiyle böyle bir mekanizma işletmeyi düşünüyoruz’” demiş. (Cumhuriyet 10.10.2010)  
Böyle bir zihniyet, bu tür bir örgütlenmeyle ’“baskı’” kurma anlayışı çok tehlikelidir.
Devlet eliyle örgütlenecek ve içinde sivil inisiyatif olacak ’“baskı’” mekanizması oluşturmak ne demektir?
Toplumun ’“genel ahlak kuralları’” ve ’“vicdanı rahatsız eden birtakım filmler’”, kimin tayin ve takdirinde olacaktır?  Kamuoyu ’“hassasiyetleri’”  baskı unsuru olarak, yayıncılar üzerinde nasıl ve ne şekilde ’“hissettirilecek’”? ’“Daha çok toplumun taraflarını temsil eden’” cümlesindeki, ’“toplumun tarafları’” ve ’“daha çok temsil’” etmek ne demektir? 
Kültür ve sanata, yazıya, televizyona, radyoya karşı ’“baskı’” yaratmak, baskı mekanizması işletmek, devleti ve devlet eliyle toplumu daha çok temsil eden (!) ’“sivil inisiyatif’” örgütlemek, faşizmin kilometre taşlarından birisidir ve demokratik toplum düzeni için en tehlikelisidir
Vicdanı rahatsız eden filmler, kamuoyu hassasiyetleri deyince bir başka Bakanlık örneği’…
Dersim olayları ile ilgili  "38" adlı belgesel filminin ticari dolaşıma ve gösterime sunulması için yapılan başvuru Kültür ve Turizm Bakanlığı Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu'nca 18 Ekim 2007 tarihinde uygun görülmedi, filmin gösterimi yasaklandı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı iptali istenilen işlemin doğru olmadığını ileri sürdü. Çünkü Bakanlık savunmasına göre, dava tarihinde yürürlükte olan 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanuna dayalı olarak çıkarılan Yönetmeliğe uygun olarak film yasaklanmıştır. Bu Yönetmelik hükümlerine göre Bakanlık bünyesindeki Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu; ’“38’” belgesel filmini ’“kamu düzeni, genel ahlak, küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve Anayasada öngörülen diğer ilkeler doğrultusunda’” değerlendirmiş ve filmi yasaklamıştır.
Çayan Demirel’’in ’“38’” adlı belgesel filminin kayıt, tescil ve ticari dolaşıma sunulması için VTR şirketi tarafından yapılan başvurunun Bakanlık Değerlendirme ve Sınıflandırma Kurulu tarafından red gerekçelerine göre; eğer belgesel film sinemalarda gösterime girerse, kamu düzeni bozulur, genel ahlak bozulur, küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığı korunamaz, belgesel film insan onuruna uygun değildir ve Anayasada öngörülen diğer ilkelere aykırıdır(!)
Bu yüzden Kültür ve Turizm Bakanlığı, belgeselin tescili kabul etmedi, belgeselin kaydı yapılmadı ve ticari dolaşımı yasaklandı. Geçmiş travmanın tanıklıkları da’…
Olaylar sırasında 5-10 yaşındaki çocuklar şimdi 76-80 yaşındaki yaşlılar olarak, geçmişte yaşadıkları ve olaylara tanıklıklarını anlatıyorlar belgeselde. Bu tanıklıklar, nasıl oluyor da kamu düzenini bozuyor? Yaşanmış gerçekler belgesel film olduğunda nasıl oluyor da genel ahlakı bozuyor ve bu nedenle küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığı nasıl oluyor da korunamıyor? İnsan onuru ve Anayasadaki ’“diğer’” ilkeleri nasıl yorumladınız ki, belgesel bir film insan onuruna aykırı oluyor?
Bu gerekçelerden yola çıkılarak kararın iptali için Ankara İdare Mahkemesinde dava açıldı.
38 filminin bir belgesel eser olduğu, Cumhuriyet tarihinin başlangıç döneminde geçen ve resmi tarih verilerinin yanında bölge halkının hatıralarına dayanan bir belgesel niteliğini taşıdığı, filmde geçmişte yaşanan acıları herkesle paylaşarak söz konusu acıları dindirmenin amaç edinildiği, herkesin geçmişle yüzleşme hakkı bulunduğu, filmin bir sanat eseri olduğu, herkesin bu filmi izleme olanağına sahip olması gerektiği, aksi bir düşüncenin demokratik sistemle bağdaşmayacağı ileri sürülerek iptali istenildi’…
Ankara 7. İdare Mahkemesi kararını verdi, Bakanlık işlemini iptal etti ve ’“sansürü’” kaldırdı. 
 
’“ Tüm bu açıklamalar ışığında, Cumhuriyet Tarihinin bir dönemine ilişkin olayları -belli bir perspektiften olsa dahi- ele alan ve bu olayları bilim adamlarının açıklamaları doğrultusunda yerel halk unsurlarının anıları ile birlikte değerlendirmeye çalışan dava konusu belgesel filmin daha önce topluma açık alanlarda gösterildiği, internette çeşitli video paylaşım sitelerinde halen yayınlandığı, buna karşın toplum içerisinde kayda değer bir farkındalık yaratmadığı, diğer bir deyişle kamu düzenini olumsuz etkilediğine dair her hangi bir veriye hali hazırda ulaşılamadığı gibi, filmin genelde toplum ve kamu yönetimi, özelde akademik ve entelektüel dünyanın karşıt adlandırmaları ve tezleri geliştirmesi için, canlandırıcı bir temel oluşturabileceği hususu da dikkate alındığında söz konusu belgesel filmin Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve Sınıflandırılmasına İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesine aykırı olduğundan söz edilemeyeceğinden, anılan belgesel filmin ticari dolaşıma ve gösterime sunulmasının uygun bulunmaması yolundaki dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.’” 
 
 
Kararda yazılı olduğu gibi, -belli bir perspektiften olsa dahi- ’“38’” belgesel filmi, geçmiş acıları toplumla paylaşmak suretiyle dindirmeye, yası kaldırmaya adaydır. Cumhuriyet tarihinin geçmiş acıları ile yüzleşmek isteyenler ’“38’” belgesel filminin izlenmesine izin vermelidir ve filmi yasaklamamalıdır. Çünkü gerçekleri bilmek herkesin hakkıdır. 
 
Buna karşılık geçmişle yüzleşmek istemeyenler, sivil inisiyatifi de örgütlemek suretiyle devlet eliyle yayıncılar üzerinde ’“baskı’” mekanizmaları oluşturmak isteyenler, toplumun geçmiş travmaları ile yaşamasını isteyenlerdir.  Bu tür ’“baskılar’” toplumda yeni travmalar yaratır.
Yaşadıkları geçmiş travmalarla yüzleşmeyi başaran toplumlar geleceklerini kurabilirler. Geçmişini bilen çocuklarımız olsun, çünkü onlar gelecektir. Çaresi, geçmişle yüzleşmektir.