GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
3 Aralık 2020 Perşembe

Vazgeçmenin zamanı

Olmak mı, sahip olmak mı?

Varoluşuna anlamlar yükleyen insan,“olmak” ile “sahip olmak” arasında bir seçim yaptı;sahip olmayı tercih etti.

Bu aynı zamanda, “değerli olmak” ile “önemli olmak” arasında yapılan bir tercihtir. Edindikleriyle önemli olmak…

İnsanın “olmak” ile “sahip olmak” arasında yaptığı tercihte elbet de mülkiyet üstünde yükselen uygarlık belirleyici oldu.

Kapitalist sistemin üretim/tüketim sarmalındapiyasaya düşen insanın değeri, kişinin sahip olduklarıyla anlam kazanıyor, olduklarıyla değil.

Bugün, “uygarlık krizi” olarak adlandırdığımızbüyük bunalım, piyasa koşullarında oluşan tüketim kültürüne adanmış hayatların bedelidir.

Piyasaya düşen insanlık, para kadar değerlidir. Bütün değerler dolaylı veya dolaysız parasal getirisiyle ölçülüyor.

İnsani olan, değerin maddi temsili olan paranın gölgesinde imha oldu.

Sahip olmak uğrunda, insani olan her şeyden vazgeçen insan, ruhunu şeytana satmakta bir an bile tereddüt etmedi.

Ve sahip olduklarını hayatın kendisi zannetti.

Sağda ve solda kamplaşarak birbirine saldırmak suretiyle siyaset yapmak, tam da sistemin topluma yüklediği rolün gerektirdiği gibi hareket etmektir. İktidar gruplarının payandası olurken, statükoyu muhafaza etmektir.

Halbuki yeni gerçekliğin hayata getirdikleri, insanlığın yaşayageldiği hemen hemen her şeyi yadsıyor.

İnsanın uygarlık nimetleri diye tükettikleri ve uygarlık diye yaşadıkları, doğal hayatın insana tahammülünü yok etti.

Tabiatın insana verdiği tepkiler, cennetten kovuluş hikayesinin bir başka versiyonu gibi…

Artık anlamak gerekiyor; yeryüzünü ele geçirmek insanın harcı değil. Yeryüzü yaşamına hükmetmek hakeza…

Yapa geldiklerimizden vazgeçmenin zamanı geldi.