GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
30 Ağustos 2019 Cuma

Türk’ün yeniden dirilişidir bugün, tabii anlayana!

Hani…

Şu Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı arkadaş…

“Zafer Bayramı’nda ulaşım ücretsiz olsun” teklifi yapan…

Belediye Meclisi’nin CHP grubuna…

“30 Ağustos halkın tamamını ilgilendiren bir bayram değil… O zaman Ormancılık Günü’nde de tatil yapalım…” diyerek…

Milleti çatlamaya kalmıştı ya…

İşte, o zatı…

Ve dahi…

O’nun gibi düşünenleri bilgilendirmenin tam günüdür…

***

“Atatürk’ün hayatındaki en zor gün hangisidir?” diye soranlara…

Ulu Önder, bizzat cevap vermiştir:

“26 Ağustos 1922”

Tarihte, “Büyük Taaruz”un başladığı gün…

Atatürk olmasa…

Belki de “o tarih”

Türkler’in Anadolu'daki “son bağımsız günü” olabilirdi…

“Büyük Taaruz”

Batı Anadolu’nun, Yunan toprağı olmasını engelledi…

Üstelik bu taaruzda…

Düşmanın “tek vuruşla” imha edilmesi gerekiyordu…

Atatürk, çok riskli bir plan yaptı…

Ya büyük bir bozgun yaşanacaktı…

Ya da büyük bir zafer kazanılacaktı…

Bu planı sadece üç Mustafa biliyordu:

Mustafa Kemal… Mustafa İsmet ve Mustafa Fevzi...

Milli tarihimizi hatmedenler iyi bilir…

Türkler, “satranç oynar” gibi savaşırlar…

Taaa, Attila'dan Kılıçarslan'a…

Selçuk Bey'den Fatih'e…

Timur'a ve Mustafa Kemal'e...

O gün tarih bir kez daha tekerrür etti…

***

Gazi Meclis’te Mustafa Kemal Paşa eleştirenler vardı…

Yunan Ordusu da kendinden emin, rahat bir şekilde…

Bu tabloyu izliyordu…

Atatürk'ün istediği de buydu…

O, muhaliflerini de “savaş hilesi”nin bir parçası haline getirmişti…

Gizlice Konya’ya, oradan da cepheye geçti…

Kimseciklerin haberi olmadı…

Savaş planı masaya kondu…

Bazı paşalar itiraz etti…

Plana göre cephanenin ikmali mümkün olmayacaktı…

Yani…

Kurşun biterse işimiz kılıçlara kalacaktı…

Kaybetme riski yüksekti…

Ankara düşerse…

Milli Mücadele kaybedilir, Anadolu tamamen işgal edilirdi…

Hatta paşalardan birinin tepkisi tüyler ürperten cinstendi:

“Bu planla kaybedersek meclis bizi asar!”

Gazi, duraksamadan cevap verdi:

“Korkmayın paşam... Sorumluluk bana ait… Kaybedersek beni hemen asarsınız!”

***

25 Ağustos’ta hava karardıktan sonra ordu harekete geçti…

Sessiz, sedasız Şuhut dağları arasından…

Yunan hattının güneyine sızdı; kimsecikler fark etmedi…

Plana göre…

Tan ağarmaya başladığında…

İsmet Paşa bombardımanı başlatacaktı…

Gelgelelim…

Hiç hesapta olmayan bir şey oldu…

Etrafı sis bastı; toplar kör olmuştu…

Bu şekilde bombardıman başlamazdı…

Herkes şaşkındı…

Sis bir türlü dağılmıyordu…

Gazi, kartal yuvası gibi karargahından çıktı…

Canı çok sıkkındı…

Yalnız başına kayalıkların arasına girdi…

Bi’cigara daha yaktı…

(O anın fotoğrafını herkes bilir… Ve o anı en iyi anlatan Nazım Hikmet’in dizelerini de… Hatırlayalım birlikte…)

Paşalar onun arkasındaydılar…
O, saati sordu…
Paşalar: “Üç”', dediler…
Sarışın bir kurda benziyordu…

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı…
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu…
Bıraksalar…
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak,

Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı…

***

Hava iyice aydınlanırken sis dağılmaya başladı…

Vakit gelmişti…

Bombardıman için İsmet Paşa’ya talimat verdi…

Saat tam 05.30’u gösterirken…

Türk topçusu “endaht” denilen ilk atışını yaptı…

O endaht, sabahın sessizliğini yırttı…

Mermisini, düşman siperlerinin üzerine bıraktı…

İsmet Paşa’nın topları birbirini ardına ateşlenirken…

Yaveri ve koruması Yarbaz Muzaffer Kılıç…

Mustafa Kemal'in fısıldadığı cümleleri işitti:

“Ya Rabbi! Sen Türk Ordusu’nu muzaffer et… Türklüğün ve Müslümanlığın düşman ayakları altında, esaret zincirinde kalmasına müsaade etme…”

***

Düşman mevzileri “tam isabet” vurulurken…

Yunan karargahı bu baskını…

Türk Ordusu’nun bir “kandırmaca” yapıyor sandı…

Aslında…

Doğu’dan bir hamle bekliyorlardı…

Oysa, Türk Ordusu güneyden geliyordu…

Tepeler birer birer ele geçirildi…

Telgraf hatları kesildi…
Yunan karargahındaki yüksek rütbeli subaylar…

İzmir'deki başkomutanları Anesti’ye ulaşamıyorlardı…

Şu tabloya bakın…

Yunan başkomutan İzmir'de…

Türk başkomutan bizzat cephedeydi…

***

İkinci gün, Türk askeri Afyon'a girdi…

Atatürk…

Taarruzun adını “Kurt Kapanı” koymuştu…

48 saat sonra…

Ağutos'un 29’uncu günü Türk Ordusu …

Yunanı Dumlupınar'da çember içine aldı…

Düşman artık “Kurt Kapanı”na girmişti…

Mehmetçik göğüs göğse süngü hücumuna kalktığı sırada…

Gazi Mustafa Kemal…

Siperlerin üstüne çıktı ve şöyle haykırdı:

“Haci Anesti! Gel de ordularını kurtar!”

***

Ağustos'un 30’uncu günü…

Yani…

97 yıl önce bugün…

Yunan Ordusu tamamen imha edildi…

Arkalarına bakmadan kaçıyorlar…

Kaçarken de ne kadar zalim olduklarının izini bırakmak için…

Önlerine çıkan her şeyi yakıp, yok ediyorlardı…

Savaş meydanındaki görüntü ise çok ürkütücüydü…

Görüntüden tiksindi…

Kırık bir kağnının üstüne çıktı…

Çevresinde toplanan paşalara şöyle seslendi:

“Bu görüntü, insanlık adına yüz kızartıcı bir sahnedir… Ama ne yapalım ki, bizi buna mecbur ettiler; çünkü onlar birer caniydiler…”

O gün…

Tarihi emrini verdi:

“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir; ileri…”

***

İzmir'e 400 kilometre uzaktaydı…

O yorgun Türk Ordusu…

Onca yolu dokuz günde geçti…

(Dünya savaş tarihinde böyle bi’şi yok…)

Önce Uşak’a girildi…

Yunan Ordusu’nun komutanı Trikupis, 2 Eylül'de esir alındı…

2 Eylül'de Eskişehir…

6 Eylül'de Balıkesir ve Bilecik…

7 Eylül'de Aydın…

8 Eylül'de Manisa kurtarıldı…

Ve 9 Eylül'de Türk Ordusu İzmir'e girdi…

Yunan'ı denize döktü!

***

Bitiriyoruz…

Bugün 30 Ağustos Zaferi’nin 97’inci yıldönümü…

Adı üstünde; “Zafer Bayramı”

Türk Ulusu’nun tarihindeki bu en büyük zaferini küçümseyen…

Şanlı şehitlerimizin kutsal emanetini…

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere…

Bütün kahraman komutanlarımızın ve askerlerimizin…

Bu olağanüstü başarısını görmezden gelenlere…

Müsadenizle…

“Allah acil şifalar versin” diyorum…

Nokta!

Sonsöz: “Zafer, zafer benimdir diyebilenindir… Başarı ise, başaracağım diye başlayarak, sonunda başardım diyenindir… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”

Önemli not: Bu köşedeki bilgiler için esin kaynağım DEÜ Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi, kadim dostum Prof. Dr. Kemal Arı’ya teşekkürlerimle…