GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
11 Nisan 2018 Çarşamba

Tramvaya binenler, binmemekte ısrar edenler…

Pazartesi bir yazı yazdım portalimizde ; “Avrupa ulaşımında devrim gibi gelişmeler”  başlığıyla… Dedim ki, “Türkiye’deki “kamyon lobisi” ne düşünür bilemem ama onlara kötü bir haberim var… AB, ticari taşımacılıkta kullanılan araçlar ile iş araçlarının karbon salınımının izlenmesi ve denetimi konusunda çok önemli bir uygulamaya hazırlanıyor…”

Gerçekten de Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi, kamyon, otobüs ve benzeri ağır iş araçlarının karbondioksit salımı ve yakıt tüketimlerinin denetlenip, raporlanmasını kapsayan bir düzenleme üzerinde uzlaşıya vardı. “Şaşırtıcı gelebilir ama bu kararlar araçların karbon salımı konusundaki ilk yasal düzenleme olacak” dedim.

Bizde adet böyledir. Lafı ensesinden anlayanlardan geçilmez. Yıllarca Yeni Asır’da, Akşam Ege’de de ulaşım üzerine yazılar yazdım. Her zaman İzmir gibi hızlı büyüyen kentlerde tüm güçlüklere rağmen toplu ulaşımı savundum. Bu da zaten dünya görüşümün parçası…  Bu güzel şehrin hep güzel kalması için ulaşım altyapısının daha verimli kullanımı, daha az enerji tüketimi, daha düşük yatırım ve işletme gideri, daha az kirlenme, daha az trafik kazası, daha hakkaniyetli bir ulaşım hizmeti diledim…   Beklentim ulaşım yapısının toplumun yararı yönünde değiştirilmesi isteniyorsa örneğin Avrupa’da olduğu yönündeydi.

***
Ama.. Pazartesi yazısının altına “Kamyon Lobisinin” adamları “kargaşayı körükleyecek”, kafaları karıştıracak yorumlar döşendiler. Benim böyle kafa karıştırıcılara nasıl hitap ettiğimi bilenlerden biri adını doğru yazmış… İki üç yorumcu da benim Mavişehir dolmuşlarının iptaline karşı çıkışımı tramvaya karşı çıkış gibi “algı yaratmaya” çalışmışlar. Tam bir anlamazdan gelme hali.

Hayatı boyunca toplu taşımayı desteklemiş biri olarak “hakikati ben biliyorum ya” deyip geçemiyorum bu haksızlıklar karşısında. Kaldı ki binlerce İzmirlinin de benim gibi düşündüğünü biliyorum. Düşüncelerimi yineleyeyim de anlamayanlar anlasın:

  1. İzmir’de tramvay gecikmiş bir yatırımdır. Elbette yapılmalıydı. Ama Karşıyaka tramvayı gibi bir yere varmayan, sitelerin ortasında olmamalı, bir yere varmalı mesela İzban’a entegre olmalıydı. Konak tramvayı da kıyı şeridini kullanmalı Üçkuyular-Alsancak limanı arasında çalışmalıydı. Kentin zaten sıkışık ana arterlerini daha da sıkışık hale getirmemeliydi. Zaten son günlerde Alsancak- Gazi Bulvarı arasında durum ortada…
  2. Mavişehir dolmuşlarının kaldırılması CHP’nin yerel yönetim bildirgelerine uygun olarak bölge halkına sorularak yapılmalıydı. “Biz sizin için her şeyin iyisini düşünürüz, siz sadece bizim istediğimizi yapın yeter” diyen Stalinist şehirciliği yansıtmamalıydı. Bugün bile o kararı alan UKOME memurlarının kulakları epey çınlıyor. Bölge nispeten gelir grubu yüksek bölge olduğu için kazanan kim sorusunun cevabı çok net: Taksiciler… (Şahsen benim taksi giderim üçe katlandı, ehliyetim yok, aracım olsa da şehir içinde asla kullanmayacak bilinçteyim…)


ÖZEL ARAÇTAN VAZGEÇMEK ŞART!

  1. Tramvaylarımız çok şık ve çok rahat araçlar ama İzmir’de “özel aracımdan vazgeçeyim de tramvaya bineyim” düşüncesini maalesef yaratamıyor. Tramvayın ana istasyonlarındaki özel park yerleri yetersiz ve ben de özel aracı ile gelenlere “hadi özel aracını park et de tramvaya bin” diyemiyorum. Daha rahat bir İzmir için kent içinde özel araçtan vaz geçmek şart…
  2. İki değişik grup için de merakım var: Birincisi Büyükşehir Belediyesinin “makam araçlı” yöneticilerinden kaçı son uygulamadan sonra işe gidip gelirken toplu ulaşıma geçti? İkincisi de kalem oynatıcıları… Tramvaya övgü düzenlerden kaçı tramvaya bindi bugüne kadar… Merak ediyorum gerçekten…

***

Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, görev süresinin 14. yılında değişen İzmir fotoğrafını anlattı geçenlerde. Konuşmasındaki her sözüne katılıyorum Kocaoğlu’nun:  “İzmirliler biliyor ki, kendilerine hizmet eden bu Belediye, kimsenin hakkını hukukunu çiğnemez. Dürüst ve çalışkandır. Rüşvet yemez.  Adam kayırmalara, farklı yollardan usulsüz para toplamalara, yasaların çiğnenmesine, devletin zarara uğratılmasına asla izin vermez.” 

***
Bunların altını çizip bir daha yazayım altı ay sonra:  Otomobilin ve toplu taşımanın maliyet, hız veya konforunda meydana getirilecek olumlu ya da olumsuz değişiklikler bunların kullanımına olan talebi artırabilir veya azaltabilir.

Toplumun ve giderek bireylerin yararları açısından İzmir’de daha çok deniz ulaşımı kullanılmalıdır. Kuzeyde Mavişehir ve Alaybey’e, güneyde İnciraltı ve Sahilevleri’ne iskeleler yapılmalıdır.

İzmir’de ulaşımın bugünkü yapısı otomobil ağırlıklıdır. Bu yapı, aynı miktarda yolcuyu taşımak için daha çok taşıt ve daha çok altyapı, kamuya ve kullanıcıya daha yüksek maliyet, daha fazla enerji ihtiyacı, artan hava kirliliği, yüksek kaza olasılığı ve çirkinleşen fiziksel çevre anlamına geliyor. Bu yüzden “otomobilsiz” günlerin sayısı bütün dünyada hızla artmaktadır.

Evet; demokrat,  hoşgörülü, güvenli, enerjik, dirayetli, güçlü ve inançlı, kararlı, şeffaf, adaleti her türlü değerin üzerinde tutan, tasarruf eden ve kendi göbeğini kendi kesebilen bir kent İzmirimiz. Ama bunlar bazı sorunları görmezden gelmemize neden olamaz…

Yani küçük ve önemsiz nesnelerin ne yazdığına bakmadan bu güzel kentin geleceğini düşünmek zorundayız.