GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
15 Ağustos 2014 Cuma

Sol şerit boş değildi...

Köşke sağdan bir adayın çıkacağı herkesin malumu iken CHP içinde başlatılmak istenen seçimlerle ilgili yıkıcı tartışma, bir kere daha, “yine birbirlerine girdiler” yorumuyla CHP’yi yaralıyor.
 
Kılıçdaroğlu neden istifa etmeye davet ediliyor? Kanımca, yanlış yoldan doğru bir iş yaptığı için... Kılıçdaroğlu’nun, sağın %70 oy potansiyelini göz önünde tutarak, sağın ve sosyal demokratların oy vereceği sağdan bir aday üstünde uzlaşma araması doğruydu. Yanlış olan, bu kararın tepeden inme gelmesiydi. Pekâlâ, doğru yönetilen bir tartışma sürecinde, katılımcılık ilkesi işletilebilir ve toplumsal mutabakata dayalı karar alınması sağlanabilirdi.
 
CHP’de ulusalcı cenah ilk günden beri İhsanoğlu’nun adaylığına karşı. Bunu biliyoruz. Asıl sorun, Kılıçdaroğlu’nun başarısız olması için el altından harcanan çabadır. Durumun böyle olduğunu ben kendi çevremden de biliyorum. İhsanoğlu’nun adaylığı, parti içi hesaplaşmanın bir unsuru gibi değerlendirildi. Ve görece başarısız olan İhsanoğlu’nun adaylık tercihi üzerinden Kılıçdaroğlu’na karşı çok hesaplı bir saldırı başlatıldı.
 
CHP’nin siyaset üretmek konusunda ağır kaldığı bir vakıadır. Ancak ulusalcı kanattan gelen muhalefet, bu sorunu aşmaktan ziyade, Kılıçdaroğlu ile birlikte, CHP’de yeni yeni tutunmaya çalışan solun tasfiyesini amaçlamaktadır. Nasyonal sol anlayışın bilinen tavrı sergileniyor. Dahası, Ulusalcı grubun kimi mensuplarının sosyal demokrasiyi gericilik olarak tanımladığı biliniyor.
 
Sol şeride gelince; boş değildi, Selahattin Demirtaş vardı. Ve CHP seçim taktiğinin gereği soldan aday göstermedi, hepsi bu.
Selahattin Demirtaş, seçim kampanyası boyunca, kendi içinde tutarlı sol bir dil kullandı. İlk defa, bu düzeyde, toplumsal barışa giden yolda Kürtlerden olumlu işaretler geldi. Buna rağmen Selahattin Demirtaş’ı yok saymak, ulusalcı cenahın gerçek niyeti hakkında ciddi bir uyarıdır. Selahattin Demirtaş’ı yüreklendirmek yerine yok saymak, şahin politikaların bir gereğidir. Çözümsüzlük üreten iki kutuptan (diğeri Kürt şövenizmi) biri olan ulusalcı hareketin kullandığı dil kendini ele veriyor.
 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP’nin kendi içinden bir aday göstermesi elbet de mümkündü. Ve bu sadece bir seçenekti. Çatı adayına MHP’liler, Ulusalcılar, İP gibi milliyetçi cenah oy verseydi, şimdi Erdoğan ikinci turu bekliyor olacaktı. Çelme takıp, “Bak düştü!” demeleri inandırıcı olmuyor.
 
CHP’nin bugün içine düştüğü sıkıntıların temelinde yatan neden; seksenden sonra CHP’nin “Atatürk’ü Sevenler Kulübü” gibi yönetilmesidir. Partinin bütün kademelerinde tam bir konformizm hakimdir. Bu yüzden, örgüt, militan bir ruha sahip olmaktan çok uzaktır. Partili gençlerin kolunda parti pazubenti yoktur. Parti için çalışmak bir lükstür. Üç gün çalışan derhal karşılığında bir yerlere gelmek ister. Sevgisizlik, örgütün hücrelerine nüfuz etmiş...
Kılıçdaroğlu böyle sorunlu bir yapıyı dönüştürmek için mücadele ediyor. İşi çok zor; çünkü kimseyi tasfiye etmeden bu süreci yönetmeyi denedi. Öyle zannediyorum, hatayı da burada yaptı. Şu an için, iki farklı siyasi parti ayni çatı altında gibi… Kanatlar oluşamadı…
 
Görünen o ki, CHP’nin gerçekten sosyal demokrat bir kimlik kazanması lazım. Sözünü ettiğim kimliğin, geçmişten gelen ve parti programında yazan sözüm ona sosyal demokrasiyle pek ilintisi yoktur.
CHP’de asıl tartışılması gereken, “günümüz dünyasında sosyal demokrasi” olmak gerekirken, yapılan yıkıcı tartışmalar moralleri bozuyor, partiyi eritiyor.
Küresel sistemin neden olduğu değişim sonucu siyaset sosyolojisi ve siyaset felsefesinde önemli kavramların içi boşaldı, anlam kaymaları oldu. Sosyal demokrat siyasetin kimi tezleri çöktü. Bu durum, bütünlüklü politikalar üretilmesini engelliyor.
Bu meseleleri tartışmak ve yeni şeyler söylemek varken yıkıcı ve yok edici bir kavganın içine düşmek, sadece AKP çevrelerini mutlu ediyor.
Sosyal demokratların da artık bir karar vermesi gerekiyor. Bu suskunluk nereye kadar?