GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
5 Aralık 2020 Cumartesi

Sarışın fettan efsane!

Aslında…

Genç kızlığında saçları simsiyahtı…

Ama…

Biz O’nu hep “fettan sarışın” olarak tanıdık ve…

Öyle kabul edip, alkışladık…

Önce tiyatroda pişti…

Ardından…

Yeşilçam’da “en temiz kalpli kötü kadın” olarak ün yaptı…

İnanılmaz yetenekliydi…

Öylesine başarılı bir “fettan ve taş kalpli kadın” rolü çekerdi ki…

İzleyici filmin sonunda…

“kötü kadın” için bile ağlardı…

O’nun filmlerinde final sahneleri hep şöyle olurdu…

Esas oğlan ile esas kız…

Çamlıca Tepesi’nde koşarak birbirlerine kavuşurken…

Onları hep “ayırmak” için uğraşan…

Fettan Sarışın bile duygu fırtınasına yakalanır…

İki damla gözyaşı yanaklarından süzülürken…

Kamera “birbirleri için yaratılmış” o güzel sevgililere döner…

İşte, tam o anda…

Perdeye “Son” kelimesi gelirdi…

Ardından ışıklar yanar ve…

Vatandaş hıçkırıklarla sinemadan ayrılırdı…

***

Annesi Kırım, babası Kazan Tatarı’ydı…

Bursa'ya göç etmişlerdi…

Babası Siroz’dan öldü…

Bu öykünün “efsane” yıldızı ile iki kız kardeşini çilekeş anne büyüttü…

İlkokulu Bursa’da bitirdi…

Geçim zordu; okulu bıraktı…

Annesinin çalıştığı tekstil fabrikasında işbaşı yaptı…

Hiç unutmuyor…

1950 yılı…

Henüz 13 yaşında…

Ama…

Dünyalar güzeli, bir içim su…

Yıldız Dergisi’nde bir ilan gözüne çarpar…

Yönetmen Metin Erksan, bir filmde oynatmak için…

14-15 yaşlarında esmer bir kız aramaktadır…

Beklediği haber gecikmez…

Kabul edilmiştir ama annesi öğrenir…

O gece hayatta yemediği dayağı annesinden yer…

Ertesi sabah yine tekstil fabrikasında…

Makinelerin başında bulur kendini…

***

Gönül bu işte…

15 yaşında nişanlı bir genci sever…

Alp adındaki delikanlı da O’na tutulur…

Nişanı atar oğlan…

Bizimkinin yaşını büyütürler ve…

Bir Yılbaşı gecesi evlenip İzmir’e yerleşirler…

Oğlu Mete dünyaya gelir ama…

O’nun aklı hala İstanbul’da ve sinemada kalmıştır…

Nitakim…

Oğlunu kucakladığı gibi…

İki valizle birlikte İstanbul'a annesinin yanına döner…

Yıldız Dergisi’nin Sinema Güzeli Yarışması’na başvurur…

Leyla Sayar ve Pervin Par’ın arkasından üçüncü olur…

Ancak…

Yeşilçam’dan beklediği teklif bir türlü gelmez…

***

Gençti, güzeldi, alımlıydı…

Fettan bakışları vardı ve aklı hala artistlikteydi…

Tiyatro’da şansını zorladı…

Önce Muammer Karaca, ardından Toto Karaca Tiyatrosu’nda…

Sahne tozu yuttu…

Basamakları hızla çıkıyordu…

İstanbul Tiyatrosu’nun kadrosuna katıldı…

Bir oyunda O’na “metres rolü” biçtiler…

“Git saçını boyat; sarışın ol…” dediler…

Sebebini soracak oldu…

Sahne büyüklerinden aldığı cevap müthişti:

“Esmer metres olmaz, sarışın olman gerek…”

İtiraz etmedi…

O gece sahneye “sarışın bomba” olarak çıktı…

Alkış, kıyamet derken…

Yıldızı öylesine hızlı parladı ki…

Bi’daha hiç “esmer” olamadı…

Rüyalarına giren “Sinema Yıldızı” olma hayali işte böyle gerçekleşti…

***

Gelin görün ki…

“Sarışın Fettan Kadın” rolleri…

Bi’daha hiçbir zaman “masum kız” rolüne dönmedi…

Sanat hayatı boyunca hep…

Sevenleri ayıran…

Kabadayılarla düşüp kalkan…

Hiçbir zaman mutlu olmayan…

Bazı filmlerin finalinde…

Günahlarının diyetini öder gibi…

Dudağından sızan kan lekesi ile dünyaya veda eden…

“Sarışın Fettan” olarak akıllarda kaldı…

Gönül çelen… Ayartıcı… Cilveli ama hep Arabozucu…

Rollerden kurtulamadı…

O roller için kimseler eline su dökemiyordu…

Oynadığı filmlerde…

“Esas İyi Kadın” kadar büyük ün yaptı…

Seyirci bi’şekilde filmin sonunda kalbi kötü kadını affediyordu…

Ne ilginç değil mi?

*** 

Sinema macerası 65 yıl önce başlamıştı ama…

Hala o filmler keyifle izleniyor…

***

52 yıl önce çevirdiği “Şehvet Uçurumları” filmi…

Unutulmazlar arasına girdi…

Başrolde Filiz Akın ve Tanju Gürsü vardı ancak…

Bu öykünün kötü kızı…

Efsane bir oyun sergiledi; adını Yeşilçam’a çaktı…

***

Senarist Erdoğan Tünaş’a aşık oldu…

Kızı Binnaz’ı dünyaya getirdi…

Birbirlerini çok sevdiler; evlilikleri 37 yıl sürdü…

***

Yeşilçam’da erotik film furyası başladığında…

Baktı, olmayacak…

10 şarkı ezberledi; İzmir Fuarı’nda sahneye çıktı…

Hatta…

Sesine güvendiği için plak bile yaptı…

“Bana Derler Çapkın Suzan…” adını taşıyan…

O 45’liği antikacılarda bulmak mümkün!

***

Bir Hollywood hikayesi var ki…

Gülmekten kırılırsınız…

70’li yılların başında…

Ünlü Amerikalı yönetmen Elia Kazan Türkiye’ye gelmişti…

Araya girenler…

Bizim “vamp yıldız”ın fotoğrafını göstermişler…

Çok beğenmiş konuk yönetmen…

Hemen, görüşmek istemiş bizim yıldızla…

Hilton’da buluşmuşlar…

Elia Kazan onu Hollywood’a götürmeyi teklif eder ama…

Şartları var…

İngilizce öğrenecek ve beş yıl tiyatroda çalışacak…

Bizimkinin ilk sorusu şu:

“Kaç para vereceksiniz?”

Ünlü yönetmen gülmeye başlar ve…

Hollywood Macerası başlamadan biter…

***

Ve…

Kader bu ya…

Çok büyük bir acı yaşar 23 yıl önce…

İlk eşinden olan ve Almanya’da yaşayan oğlu Mete…

Bir alışveriş merkezinde…

Beyin kanaması sonucu 40 yaşında hayatını kaybeder…

Kendini toparlayamaz…

İçine kapanır; insan içine çıkamaz…

***

Bitiriyoruz…

Sizlere alanında gerçek bir “efsane”den…

Bulunduğu yere…

Dişiyle, tırnağıyla kazıyarak gelmiş…

An itibarıyla…

Neşesiyle ve hala etkili çekiciliğiyle…

83 yaşının tadını çıkaran…

Yeşilçam’ın unutulmaz yıldızı…

Suzan Avcı’yı hatırlatmaya çalıştım…

Bugüne değin…

367 film ve sayısız tiyatro oyununda oynadı…

Hala…

Şuh kahkahalar atıyor ama…

O kahkahaların arkasında hüzünlü bir yaşam var…

Nokta…

Sonsöz: “Bir daha dünyaya gelsem yine sinemacı olurum… Yine aynı yoldan yürür, her günüme şükrederdim… / Suzan Avcı – Sinema Sanatçısı…”