GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
25 Şubat 2018 Pazar

Mein liebling ist ein Bahriyeli

Bu yazının başlığı Almanca, son kelimesi Türkçe…

Neden?

Çünkü, “Bahriyeli” kelimesinin Almanca karşılığı yok…

Peki; Türkçe’ye çevirince karşınıza ne çıkıyor?

“Bahriyeli Yarim Var…”

Şarkı değil; tatlı öyküsünü anlatacağım İzmirli kadın yazarın, büyük aşkı hayat arkadaşı için dilinden düşürmediği “sımsıcak” tanımlama…

Üstelik ilk kitabının adı da; “Düşlerimdeki Beyaz Üniforma”

“Bunun Almanca ile ne ilgisi var?” derseniz…

Geliyor o ilginç hikaye…

***

52 Yıl önce İzmir’in eski adıyla Cumaovası olarak bilinen Menderes İlçesi’nin Küner Köyü'nde dünyaya geldi… Yörük soyundan geliyor… Kocaman bir ailesi vardı… Halalar, amcalar, yengeler, kuzenler hep bir aradaydılar… İlkokulu köyünde bitirdi… Sonra “Ver elini Almanya…” Ortaokul ile liseyi de Herford’da tamamladı… Tamamlarken de “Türkçe”yi unuttu… Gurbet elde koca yedi yıl, kolay mı?

***

Dönüş zamanı… Henüz 18 yaşında… Uçak İzmir üstünde tur atıyor; O’nun kalbi de gümbür gümbür atıyor… Bu uçak neden inemiyor? Başlıyor yarı Türkçe yarı Almanca duaya: “Düşeceğin varsa düş artık!” Yolcular tepkili… “İneceğin varsa” yerine “Düşeceğin varsa…” dediği için kızıyorlar, “Kızım bu nasıl dua?” diye… Ah, bu Almanca…

***

O’na sorarsanız, “Almanca kolay, Türkçe ağır dil…” Bu nedenle Türkçe’yi yeniden öğrenmeye başlıyor… On yıl sıkıntı çekiyor… Sonunda, “Ben konuşuyorum telefonla…” derken, “Telefonla konuşuyorum…” demeyi başarıyor… Bu da önemli bir aşama…

Neden?

Çünkü, bırakın Türkçe yazmayı; Türkçe’yi kırık-dökük konuşan o “Gurbetçi Kız”, inanmazsınız kitap yazmaya karar veriyor…

***

“Ne yazayım, ne yazayım…” derken…

Yolu Çanakkale Eceabat’a düşüyor…

Karşısında savaş gemileri ve o gemilerden inen “beyaz üniformalı” çakı gibi denizciler…

Zaten ölüp, bitiyor o üniformaya…

Bu arada eşinin de deniz astsubayı olduğunu söylersem, şaşırmazsınız herhalde…

Konu kendiliğinden geliyor…

Bir buket anılar… Bir buket Almanya… Ve bir buket beyaz üniforma…

Al sana “Düşlerimdeki Beyaz Üniforma” adlı ilk kitabı…

***

Diyor ki…

“Yarı Almanca yarı Türkçe okuyup yazdığım için, ilk kitabımda çok devrik cümle kullandım… Kitabın editörlüğünü arkadaşımın Türkçe öğretmeni kızı yaptı… Şaşkına dönmüştü…” 

O kitapla bütün kadınlara örnek oldu…

Bereket arkadan geldi…

“Düşlerimdeki Beyaz Üniforma”yı…

“Düşlerimdeki Saadet”, “Bir Umut Varsa”, “Bulutlu Yıllar”, “İzmir Gibi İşte” ve son kitabı “Benim Adım Anne” izledi…

Yedi yılda altı kitap yazdı…

Bestelenmiş üç şarkı sözü var…

Hala yazmaya devam ediyor…

Kitaplarının basımı için gerekli harcamaları…

Kendi otomobili ile “öğrenci servisi” yaparak karşılıyor…

Aslında bir ev hanımı… Ama dakikası boş değil…

Yat kaptanlığı ehliyeti var, bağlama çalıyor, biçki, dikiş, nakış kurslarına devam ediyor…

Bu arada boyu kadar üç kız evlat büyüttü…

***

Ünlü olmak gibi bir derdi yok; tek isteği var: “Üretmek ve insanlara ulaşmak…”

Çünkü hayatı çok seviyor…

***

Size, İzmir’in en “bereketli” yazarlarından Zeynep Güner Batomor’u anlatmaya çalıştım… Okumalısınız, kitaplarını… Çok seveceksiniz… Çünkü, “İçten, sıcak ve duygusal…”

Sonsöz: “Başarı bir yolculuktur; bir varış noktası değildir…”