GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
2 Mart 2015 Pazartesi

Kadın olmak masallarda bile zor

Yüzyıllardır çocuklara anlatılan masallardaki kadınlar... Tabii artık çocuklara masal anlatmaktan çok aynı şeyleri çizgi filmler şeklinde izlettirdiğimizi düşünürsek, ne kadar teknolojide çağ atlamış olsak bile insan ilişkilerine baktığımızda aynı hızı yakalayabiliyor muyuz acaba? Masallarda;
 
Ya yedi minicik adamla yaşarsın,
        ya kurbağa öpersin,
        ya en sevdiğin meyveden
        zehirlenirsin,
        ya kuleye kapatılırsın,
        ya elin adamı tırmansın diye
        saçlarını uzatırsın,
        ya gece yarısı külkedisine dönüşür,
        yırtık pırtık elbiselerle kalırsın...
ve en kötüsü seni sadece ayak
        numarandan tanıyan bir akılsıza aşık olursun...
 
 
İnsan Hakları Derneği, Çocuk Hakları Derneği gibi örgütlere baktığımızda görüyoruz ki en çok ezilen, kendini koruyamayan gurup çocuklar, yani çocuk olmak en zoru… İkincisi kadınlar… Erkekleri koruyan dernekler şimdilik yok. Böyle derneklere, örgütlere en az gereksinmesi olan erkekler gibi görünüyor…
 
 Kadın olmak çocuk olmak kadar zor olmasa bile yine de erkek olmaktan zor olsa gerek. Ancak, günümüzde hem erkekler, hem kadınlar, hem de çocuklar üzerinde farklı toplumsal baskılar söz konusu. Kimse için hayat tamamıyla güllük gülistanlık değil.
 
Ben anne ve eğitimci kimliğimle, çocuklara kendimi çok yakın hissettiğimden önce çocuklar üzerindeki baskıları analiz ederek başlamak isterim. Günümüzde bazı çocuklar yarış atına dönmüş biçimde. Hem okulda çok başarılı olacaklar, hem hafta sonları bale, spor, müzik dersleriyle parlayacaklar, hem çok iyi yabancı dil bilecekler, hem en iyi üniversitelere girecekler. Üzerlerinde çok baskı var. Ruh sağlıkları bozuluyor. Bazı çocuklar ise aileleri tarafından ihmal içinde. Gerek duydukları sevgi ve şefkatten uzak büyüyorlar. Bazıları ise şiddet görüyor. En şanssızları sokakta onu bunu satanlar…
 
Kadınlar… Kentli kadın iş, çocuk, ev arasında bölünmüş durumda. Ülkemizde evlenmemiş genç hanımların üzerinde aşırı bir evlilik baskısı. Hiç evlenmeyen kadın kendini yarım, eksik hissetmekte. Ya da evlenip çocuk sahibi olmamış kadın da benzer eksikliği hissetmekte. Kadının üzerinde çok ağır bir evlilik, çocuk doğurma baskısı var. Bu açıdan batılı kadın daha şanslı. Üzerinde yine evlilik ve çocuk baskısı var, ama ülkemizdekine göre daha az. Erkeklerle karşılaştırıldığında özgürlükleri de daha kısıtlı kadınların…
 
Erkekler… Onların üzerinde meslekte başarılı olma ve para kazanma baskısı var. Kadınlar günümüzde aşktan, sevgiden çok paraya sahip erkeklerin peşinde sanki. Evi, parası, mevkisi olan erkeği istiyorlar, bu kazanımlar için yaşlarında çok daha büyük eşlere de razılar. Toplumsal açıdan erkekler meslekte başarı kazanma baskısı altında eziliyorlar. Kadınlara güvenemiyorlar. Başarılı erkeklerin aklında hep şu soru: “Bu kadın beni sevdiği için mi istiyor, param ve mevkim için mi?” Evlenip de evlilik yürümez, ayrılık kapıyı çalarsa kadınların ağır maddi talepleriyle karşılaşıyorlar.
 
Televizyonlarda yüzlerce kanal, kültürümüze yabancı açık saçık filmler, ancak birçok kesimde erkekler ve kadınlar birbirine çok uzak, aile, mahalle baskısı devrede. Bu sefer hastalıklı duygular başlıyor, doğal ve arkadaşlık çerçevesinde gelişemeyen kadın erkek birlikteliği, kadına değer verme kültürünün olmadığı yerde dayak, tecavüz, cinayet ile sonuçlanıyor. Toplum gittikçe her açıdan dengesini gittikçe yitiyor. Özgecan’a rahmet dilerken, başka Özgecanlar olmaması temennisi ile en kısa zamanda toplumumuzun eski dengesine dönmesini diliyorum…  
 
Sözün kısası, masalları bilmem ama insan olmak zor bu dünyada, insanca, saf, temiz, çıkarsız ilişkileri bulmak, yaşamak zor…