GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
22 Eylül 2024 Pazar

Horus'un Gözü

‘Les Carrières des Lumières’, yani Işık Taşıyan Eller. Geçen Perşembe günü bir yıl aradan sonra yine oradaydık. Ve bu kez karşımızda Mısır uygarlığı ve dönemin ezoterik anlayışları vardı.

Antik Çağ'ın başyapıtları aracılığıyla Firavunlar dönemindeki Mısır'ı yeniden keşfetme şansı veren programda üç bin yıla yayılan bu efsanevi medeniyetin izlerini sürerken karşımıza sıklıkla bir göz çıkıyordu: Horus’un Gözü…

Kadim Mısırlılarda, göz, koruyucu bir simge olarak kullanılmaktaydı. Mısırlı Gökyüzü Tanrıçası Nut, Kuru Hava Tanrısı Shu ve Nemli Hava Tanrısı Tefnut’un kızı idi ve her gece, Güneş Tanrısı kocası Ra’yı yutardı ve böylece güneş kaybolur, gece karanlığına geçilirdi. Nut ve Ra’nın çocukları Osiris ile Seth arasındaki mitolojik rekabet de alışılagelmiş öykülerden birisidir.

Tanrı Osiris’in, erkek kardeşi Seth ile olan husumeti bir bakıma Yukarı Mısır - Aşağı Mısır ayrımının simgesidir. Fakat, üçüncü kız kardeş İsis’in (hem Osiris’in eşi, hem kız kardeşi, hem de Bereket ve Şifa Tanrıçası) başka planları vardır. Bu plana göre, İsis, Osiris’i kral yapmak amacındadır. Tanrılar arası duygusal söylemler tutturarak planında başarılı olur ve Baba Ra gökyüzüne geri gönderilmeye ve tahttan inmeye zorlanır.

Taht Osiris’e kalınca, Seth bunu hazmedemez ve bir plan yapar. Bu plana göre Seth, Osiris’i bir ziyafete çağırır ve yemekte onu uyuttuktan sonra parçalar ve bir lahite koyup Nil nehrine atar. Osiris’in eşi İsis, bunun üzerine harekete geçer ve kaybolan eşi Osiris’i tüm dünyada arayarak bulur. Parçalarını birleştirerek tedavi eder ve birlikte olmaya devam ederler. Sonra da İsis, Horus’a hamile kalır.

Bu kez Seth, Osiris ile taht kavgasına devam eder ve bu sırada artık yetişmiş olan evlat Horus’un gözünü oyar. Ancak, Tanrıça Hathor, mitlerde Horus’un karısı olarak görünür ve Horus’un gözünü iyileştirir. Horus’un böylece tedavi edilmiş sol gözüne Wedjat denir ve önemli bir Mısır tılsımı olur. Horus’un gözü hem bütünlüğün korunması hem de başkalarının görmediğini gören tılsımlı göz anlamını kazanır. “Horus’un gözü” böylece, bütünlüğü korumanın, mükemmeliyete gitme çabasının sembolü olur. Horus’un gözü, içimizdeki göz, vicdanın hiç kapanmayan gözüdür aynı zamanda…

Antik Mısır’da firavunların birlik içinde yönetimi ve bölünmeme çabalarının sembolü, hep Tanrı Horus’un reenkarnasyonları olarak düşünülürdü.

Tüm tarih boyunca insanlar birbirlerinin bakışlarından bir anlam çıkarmaya çalışmışlar, gözlere de bu nedenle çok büyük anlamlar yüklemişlerdir.  İskandinav mitolojisinin en büyük tanrısı Odin, kutsal çeşmeden su içmek için bir gözünü feda etmekten çekinmemiş ve kutsal bilgeliğe ulaşmıştır.

Yunan mitolojisinde Homeros’un kahramanı Odisseus, Denizler Tanrısı Poseidon’un oğlu Cyclops’u kör ederek, yaşamındaki tüm uğursuzlukları hak etmeye başlamış ve başta Poseidon olmak üzere, tanrıların gazabına uğramış ve her daim kendisine, bir tanrı olmadığı hatırlatılmıştır.

Kitab-ı Mukaddes’te, Yakup ile ilgili olarak, asıl varis olarak kutsanmak için, üstüne kardeşi Esav’ın kıllı cildini andıran oğlak postu giyerek, görmeyen babası İshak’tan, kardeşi Esav’ın veraset hakkını almaya çalıştığından söz edilir.

Hint mitolojisinde de Hindu Üçlüsü denilen üç büyük tanrıdan sonuncusu olan Şiva’nın alnında dikey olarak sembolize edilmiş üçüncü göz, bilgeliğinin sembolü olduğu gibi, Şiva’nın muazzam gücü ve enerjisinin de kaynağıdır.

Hazreti İsa’nın, Ayasofya’nın haç tonozunda görülen freskinde ise, doğuştan kör olan Filistinli köylünün gözünü açma mucizesi resmedilmiştir ki, bu öykü, bilinen en eski öykülerden birisidir.

Mısır mitolojisine dönecek olursak, Seth ile Osiris arasındaki taht kavgasına Horus da karışır ve Seth’i öldürerek Mısır tahtının sahibi olur. Bu süreç, bir anlamda, çıkan kavgada gözünü yitirme pahasına taht savaşını kazanarak, Mısır hükümdarlığının, Seth gibi kötülükler prensine değil, vicdanın sesine verilmesi öyküsüdür. Yani vicdan, kötülüğü, gözünü kaybetme pahasına alt etmiştir. Horus, Mısır tahtında her sabah yeniden doğarak, doğruluk, bereket ve ışık getirmektedir. Daha sonraki firavunlar da kendilerini Horus’un varisi olarak görmüşler ve onun yolundan gitmeye çalışmışlardır.

***

Bu Pazar sabahında sizlere anlattığım bu göz öyküsü Prof. Dr. Süleyman Kaynak’ın “Horus’un Gözü” adlı kitabına da ismini veren bölümden alındı. Geride kalan sıcak yaz günlerinde her bölümünde heyecan yaratan bir kitap olarak okudum Prof. Kaynak’ın kitabını. Özellikle Cumhuriyet’in trahom hastalığı ile mücadelesini, özellikle Gaziantep ve Kilis’teki körleşme öykülerini ibretle okudum, öğrendim.

Bakın neler öğrendim: Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında trahom önemli bir sağlık sorunuydu.  Trahom, gözde körlüğe yol açabilen bulaşıcı bir hastalıktı ve özellikle hijyen koşullarının yetersiz olduğu kırsal bölgelerde yaygın olarak görülüyordu. Yeni kurulan Cumhuriyet, sağlık alanında önemli reformlar yaparken, trahom gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadeleye de öncelik verdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Sağlık Bakanlığı tarafından trahomla mücadele amacıyla birçok sağlık taraması başlatıldı. Köyler ve kasabalarda gezici sağlık ekipleri oluşturularak halkın göz muayeneleri yapıldı ve trahom teşhisi konan kişilere ücretsiz tedavi sağlandı. Tedavi sürecinde özellikle antibiyotikler ve antiseptiklerle gözlerin temizlenmesi gibi yöntemler kullanıldı. Trahom dispanserleri kuruldu. Cumhuriyet hükümeti, hijyen koşullarının iyileştirilmesine yönelik çeşitli çalışmalar yaptı. Özellikle kırsal alanlarda su kaynaklarının temizlenmesi, atık yönetiminin düzenlenmesi ve halkın genel hijyen seviyesinin artırılması için köy ve kasabalarda altyapı çalışmalarına önem verildi. 1928 yılında kabul edilen "Umumi Hıfzıssıhha Kanunu" (Genel Sağlık Kanunu) ile trahom ve diğer bulaşıcı hastalıklarla mücadelede yasal bir çerçeve oluşturuldu. Bu kanun, sağlık hizmetlerinin düzenlenmesi, hastalıkların önlenmesi ve halk sağlığının korunması konusunda önemli bir yasal temel oluşturdu. Ve 1960'lara gelindiğinde, trahom Türkiye'de halk sağlığını tehdit eden bir sorun olmaktan çıktı.

İşte laik demokratik cumhuriyetimizle övünmek için bir neden daha!

***

Yürekten kutladığım yazar hakkında da bilgi verelim: Süleyman Kaynak, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 1977 mezunudur. Zonguldak, Samsun ve Rize’de çalışmış ve daha sonra İzmir’e gelmiş ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nın kuruluşuna katılmış ve öğretim üyesi olarak 36 yıl aralıksız görev yapmıştır. Aynı zamanda İzmir Tınaztepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları ABD kurucu öğretim üyesidir. 1992 yılından itibaren Türk Oftalmoloji Derneği bünyesinde her kademede görev yapmış, iki dönem İzmir Şube Başkanlığı ve 2011-2013 yıllarında da Genel Başkanlık yapmıştır. İzmir Tabip Odasında iki dönem yönetim kurulu üyeliği yapmıştır ve 2022-2024 döneminde ise yönetim kurulu başkanlığına seçilmiştir. Çok sayıda ulusal ve uluslararası bilimsel çalışması vardır. Bilimsel etkinlik dosyasına (www.suleymankaynak.com) adresinden ulaşılabilir.