GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
10 Şubat 2011 Perşembe

Hadi, yin gari! Zıkkımın kökünü’…

Canımız sıkılınca, sıkıntımızın tam da neden kaynaklandığını bilemediğimiz zamanlarda ’‘tadım yok’’ deriz ya’…’¶
Tadımız olmayınca, zihnen mutsuz olan bünyemizi tatlarla tatlandırmaya çalışır; hiç değilse ’‘ağzımız tatlansın’’ diye sürekli gözümüzün önündeki çikolatalara/keklere/bisküvilere uzanırız ya’…
Uzanmayın. Yapmayın/yapmayalım artık.
Çünkü ağzımıza attığımız neredeyse her tat, bir çeşit ’‘kanserlerden kanser beğen’’ tadı oluyor(muş). Ben de yeni öğrendim maalesef.
Bugüne kadar yediklerim için yapabileceğim(iz) bir şey yok ama hiç değilse bundan sonrakilere ’‘dur’’ diyebiliriz. Demeliyiz de. Kendimizi/çevremizi/çocuklarımızı yavaş yavaş zehirleyip acılı bir ölümü seçmek gibi bir mazoşistliğe/sadistliğe sahip değilsek elbet.
*
Oturduğum yerden/masa başından uydurmuyorum bunları.
Günlerdir gazetelerde/televizyon ekranlarında yazılıp çizilen/tartışılan bir konuyu, ciddiye alıyorum. En az ’‘ordu kağıttan kaplan mı’’ tartışmaları kadar, hatta ondan daha da fazla. Ülkenin geleceği için kaygılanmak/mücadele edebilmek için, önce ’‘ruhen ve bedenen sağlıklı bireyler olmak gerekiyor’’ çünkü.
Ve sağlığımız, artık her zamankinden daha büyük bir tehdit/tehlike altında artık.
Hormonsuz sebze/meyve üzerinde yoğunlaşırken, semt pazarlarında en doğalını bulacağız diye dört tur atarken, bakkaldan/marketten hepimizin aldığı, dolaplarımızdan neredeyse hepimizin eksik etmediği besinlerle, sinsice zehirleniyormuşuz arkadaşlar!
’‘Ketçap, kahve kreması, bisküvi, kola, gazoz/tüm gazlı içecekler, şekerleme, meyve suyu, meyveli yoğurt, hazır çorba, çikolata, gofret, puding, hazır kek, helva, pasta, tatlı, reçel, jöle, dondurma’’ başta olmak üzere bine yakın gıdadan, yani içinde ’‘mısır şurubu’’ bocalanmış yiyeceklerden söz ettiğimi anlamışsınızdır sanırım.
Hani o ’‘atıştırın/açlığınızı yatıştırın’’ ’‘susuzluğunuzu giderin’’ türü, el altındaki/göz önündeki bu yiyeceklerin/içeceklerin, bizleri beslediğini/doyurduğunu zannederken, aslında ’‘kanser ve kronik hastalıkları beslediğini’’ bilmiyorsanız da lütfen ciddiye alın.
Çünkü’… Gözlerini para bürüdüğü için şeker pancarından daha ucuza mal edilen mısır şurubunu yiyeceklerimize boca eden şirketlerin,
Ölüm saçtıklarını bile bile kar hırsı için mısır şurubunu kullanmaya devam edenlerin, eğer bizler dur demezsek durmaya hiç niyetleri yok, bilesiniz!
İktidarınsa hiç yok, bunu da kafanıza sokunuz.
Yok çünkü, mısır şurubunun kullanılması AB ülkelerince yasaklanırken, Amerika, kullanım kotasını yüzde ’’e düşürürken, Türkiye’’de durum ne, biliyor musunuz?
Kotayı yüzde 10’’dan yüzde 15’’e yükseltti!
*
Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkan Yardımcısı Ali Çetin, ülke genelinde son yıllarda artan ’‘kanser ve kronik hastalıkların mısır şurubu ile doğrudan bağlantısı olduğunu’’ savunan uzmanların açıklaması doğrultusunda, bugün yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamasında ’“Mısır şurubunun yüzde yüze yakını GDO'lu mısırlardan elde ediliyor. Aslında tatlı, çikolata, kek yerken yada gazoz, kola gibi gazlı içecekleri tüketirken kanseri ve türlü hastalıkları çağırıyoruz’” ifadelerini kullanan Çetin, yukarıda saydığım yiyecek ve içeceklerle birlikte mısır şurubunun bine yakın üründe kullanıldığına dikkat çekerek ’“Bu ürünlerin etiketinde, kullanılan tatlandırıcının kökenine ait yani şeker pancarı mı yoksa mısır şurubu esaslı mı olduğu özellikle belirtilmemektedir’” bilgisini verdi.
ABD'de yapılan araştırmalar ve fareler üzerinde yapılan deneylerde çok net biçimde mısır şurubunun başta pankreas kanserine neden olduğunu vurgulayan Çetin, söz konusu şurubun ayrıca ’‘yüksek kolesterol ve kalp büyümesi, karaciğerde yağlanmaya, siroz, kanda trigliserid denen yağların artmasına, şeker hastalığına ve şişmanlığa sebep’’ olduğunun altını çizdi.
Ülkedeki şeker pancarı ekim alanlarının son yıllarda hızla daraltıldığını ve şeker fabrikalarının satıldığını vurgulayan Çetin’’in, özellikle şu sözlerine dikkat lütfen:
’“Şeker pancarı ekimi neredeyse yasaklandı. Buna karşılık kimyasal tatlandırıcılar şeker kamışı şekeri ve mısır şurubu ithalatı hızlandı. Şu anda üretim ve tüketim piyasasına şeker pancarı dışındaki şurup ve tatlandırıcılar hakim. Bunu iki nedenle yaptılar.
Birincisi, başta Montana ve Cargill olmak üzere ABD'li gıda tekelleri lehine ülke tarımı feda edildi.
İkincisi ise başta Ülker olmak üzere yerli gıda tekelleri daha fazla kar etsinler diye tüketicilerimizin sağlığı ve geleceği feda edildi. Bu mantık yıkım ve ölümleri getirmektedir.’”
Tarım Bakanlığının, ürün etiketlerine tatlandırıcının orijinini yazmak zorunda olduğunu savunan Çetin, tüketicilerin şekerli ürün ve içeceklerden kesinlikle uzak durması ve mutlaka kökenini bildiği ve pancar şekeri kullandığına emin olduğu tatlı ürünlerin tüketilmesinin gerektiğini belirtti.
*
Eğer bugüne dek okumadı, duymadıysanız diye yazıyorum.
’‘Masummuş gibi’’ görünen mısır şurubu kan şekerini düşürerek hipoglisme ve açlık duygusuna neden oluyor, ’‘doymayan şişmanlar’’ yaratıyor.
Mısır şurubu, mısır nişastası işlemden geçirilip glukoz ve fruktoza dönüştürülerek elde ediliyor. Mısır şurubu şeker pancarından elde edilen şekerden daha tatlı olduğu gibi, daha ucuz olması nedeniyle de maliyet açısından tatlı sektöründe imalatçılar tarafından tercih ediliyor.
Şeker pancarından elde edilen çay şekeri (sakaroz) bir molekül glukoz ve bir molekül früktozdan oluşuyor.  (glukoz/froktoz oranı yarı yarıya yani yüzde 50 / yüzde 50).
Mısır şurubunda ise bu oran fruktoz lehine artarak yüzde 80’’i buluyor.
Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, işte bu oran üzerine şunları söylüyor:
 "Fruktoz glukoza göre daha kuvvetli bir tatlandırıcıdır, fakat emilerek karaciğere gelen fruktoz metabolize edilmek için insüline gerek duymaz ve çok azı kullanılan fruktoz hızla trigliseride dönüşerek depo yağ haline gelir. Fazla fruktoz kullanılan hayvan modellerinde obezite, diyabet, kan yağları yüksekliği, karaciğer yağlanması, yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalıkları görülmüştür. Son 30 yılda şeker pancarından elde edilen şeker yerine mısır şurubu şerbeti kullanılması, obezite ve buna bağlı olan hastalıkların salgın şeklinde ortaya çıkmasına neden olmuştur. Obezite sonucu oluşan insülin direnci nedeni ile serbest kalan ve kullanılmayan insülin kan yağlarını şekere çevirip kullanmak yerine kan şekerine düşürerek reaktif hipoglisme ve açlık duygusuna neden olmakta ve sürekli yemek yiyen ve doymayan şişmanlar yaratmaktadır."
Hazır satın alınan; bisküvi, kolalı içecekler, şekerlemeler, çikolata, gofret, ucuz hamur işi tatlılar, hazır pasta ve keklerde şuursuzca mısır şurubu şerbeti kullanılmakta ve bilgi olarak sadece ’“Nişasta Bazlı Sıvı Şeker’” ifadesinin baş harfleri, ’“NBSŞ’” hatta sadece ’“NBŞ’” ibaresi bulunuyor.
Kimyasal tatlandırıcılardan aspartam ve sakarinin, market raflarında bulunan birçok yiyecekte (diyet kola, meyve suları, hamur işi tatlılar, şekerlemeler, dondurma, reçel, jöle, marmelat, reçel, helva, sütlü tatlılar vb) kullanıldığına da dikkat çeken Sönmez, "Dünyada yaklaşık 6000 hazır yiyeceğin içinde aspartam bulunmaktadır. Yaklaşık 4000 hazır yiyecekte de diğer tatlandırıcılar (asesülfam K, sakarin,  sükraloz, tautamin vb) kullanılmaktadır. Sadece ilaç sektöründe kullanılmak için hazırlanan aspartamın bugün  %95’’i, gıda sektöründe kullanılmaktadır. Aspartam şekerden 200 kat daha fazla tat vermektedir. Diğer tatlandırıcılarda bu 300, 600, 2500 kat olabilmektedir. Türk Gıda Kodeksinde 1 kg baklavada en çok 1 gr kullanılabileceği belirlenmiş olmasına rağmen bunun kontrolü yapılamamaktadır." diyor.
Vücuda alınan aspartam, insülin salgılatmasına rağmen kanda bulunan insülin muhatap olacak şeker bulamadığı için hipoglisemi oluşuyor ve meydana gelen açlık duygusu, daha çok yemek yemeye neden oluyor. Garip bir şekilde zayıflamak için yola çıkılan bir kimyasal, farkında olmadan daha çok yedirerek şişmanlamaya yol açıyor.
Çin lokantalarında lezzet ve iştahı arttırmak için kullanılan Mono Sodyum Glutamat (MSG) adlı tuzun ise özel bir tadı ve kokusu yok. Tatlı, tuzlu, ekşi her türlü gıdaya ilave ediliyor, iştah ve doyma merkezi etkilenerek, yenilen maddeden daha çok yenmesi sağlanıyor.
Hazır köfte, et suyu tabletleri, cipsler, hazır çorbalar, bisküvi, kraker, salsam, sosis, sucuk gibi sayılamayacak kadar çok yiyeceğin içine konuyor. Yüzde ve boyunda yanma, gerilme ve karıncalanma, baş ağrısı, bulantı, çarpıntı uyuklama, halsizlik gibi masum belirtiler yanında obezite, yüksek tansiyon nedeni olarak kalp sağlığını tehdit ediyor.
Hemen her yiyecekte bulunduğu için ’“azı karar çoğu zarar’” düz mantığı geçerli değil. Gün içinde üst üste alınan MSG miktarının toplamını kontrol etmek mümkün değil. MSG kalp sağlığı dışında da birçok hastalığa da (Alsheimer, Parkinson, epilepsi, görme bozukluklarına’’ neden oluyor.
’‘SAĞLIĞA ZARARLIDIR’’ ETİKETİ ŞART!
Avrupa’’da kişi başına NBŞ tüketiminin 1-1.5 kilo, Türkiye’’de ise 6 kilo civarında olduğunu söyleyen Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök ise, ’‘NBŞ üretimiyle ticari açıdan Türkiye’’nin kar etmediğini, buna rağmen halk sağlığının bozulmasına göz yumulduğunu’’ şu verilerle açıklıyor:
’“Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerde de pancardan şeker elde ediliyor. Ama bu ülkelerden Fransa, Hollanda ve İngiltere NBŞ bazlı şeker üretimini yasakladı. 25 Avrupa ülkesi 1milyon 200 bin ton NBŞ üretirken, Türkiye tek başına 500 bin ton üretiyor.
Türkiye 2008 yılında 1milyon 151 bin 490 ton mısır ithal etmiş, 2009 yılında 485 bin 130, 2010 Eylül ayı itibarıyla 425 bin 646 ton mısır ithalatı yapmışız. Bir tarafta GDO’’lu mısır tüketip halkın sağlığını bozuyoruz, diğer taraftan Türkiye’’deki çiftçiyi, değil başka ülkeleri desteklemiş oluyoruz.’”
ABD Başkanı Barack Obama’’nın eşi Michelle Obama’’nın, ’‘İçerisinde mısır şurubu ihtiva eden ürünleri tüketmeyeceği ve çocuklarına vermeyeceği’’ yönündeki açıklamasını hatırlatan Gök, ’“Türkiye’’de NBŞ lobisi çok iyi çalışıyor. ABD’’nin NBŞ fiyatları bizden yüzde 40 daha ucuz. Neden AB’’ye satmıyorlar veya niye bizden almıyorlar? Fruktoz, şeker muadili olduğu için ve de insan sağlığı üzerindeki etkisi nedeniyle karşı çıkıyorum. Sendika olarak kotanın düşürülmesi için her yıl dava açıyoruz, mahkeme bizi haklı buluyor ama Bakanlar Kurulu kararı uygulamıyor’” diyor ve ’‘ne yapmamız gerektiğini’’ vurguluyor:
’“Avrupa ve ABD, NBŞ bazlı şeker tüketilmemesi için halkı bilinçlendirirken, Türkiye’’de NBŞ ile üretilen gıda maddeleri üzerindeki etiketlerde uyarı bulunmuyor. Hangi gıdada ne kadar NBŞ kullanıldığı belirtilmiyor.Bu ürünlerde de tıpkı sigarada olduğu gibi,  ’‘Sağlığa zararlıdır’’ tarzı etiket bulunmalı. Etiket üzerinde bir insanın günde en fazla tüketeceği miktarın belirtilip uyarının da bulunması gerekiyor. Tedbir alınmayınca ’‘Çocuklarınızı NBŞ’’den uzak tutun’’ kampanyası başlattık.’”
*
Nasıl?
Bi küçük parça ’‘enerji veren’’ çikolata türevini ağzımıza atınca, koskoca bir adamı bir yumrukta duvardan sokacağımızı zannediyorduk.
Ya da tüm o güzelim yiyeceklerin yanına yakışan içeceklerle daha mutlu olacağımızı’…
Ya da ofiste/işte/maçta karnımızın gurultusunu neşeyle bastıracağımızı’…
Hala, bütün bu tehditlerden/tehlikelerden sonra da mı?
E o zaman, hadi yin gari!
Tiryakilere ’‘zıkkım için’’ demek ne kadar haksa, bunları yiyenlere ’‘zıkkımın kökünü de yiyin’’ demek, o kadar hak.
Ve de müstahak’…