GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
2 Ağustos 2010 Pazartesi

Gördün mü bizim müşterileri? Hey maşallah!

 
Basında, ne zaman icat edildiğini hatırlayamadığım bir adet var hani.
Haftanın 6 günü ciddi/ağır konularda kalem oynatıp, haftanın 7. günü ’‘soft’’ olmak’…
Siyasetin dışına çıkıp gündelik hayatın cilvelerinden dem vurup okurla cilveleşmek’…
Aşkı hatırlamak, sevimli konulardan, çocukların hinliklerinden, tatilde gidilen yerlerden/yenilen yemeklerden falan bahsetmek. Araya belki bir iki fıkra serpiştirmek.
En olmadı, sıcak günlerde ağır okumalara alternatif olabilecek bir iki kitap önerisinde bulunmak’…
Maksat, insanın şuurunu kaybettiren şu sıcak günlerde, gazete alan okura yazılarla serinlik vermek; bir nevi yelpaze görevi ya da ne bileyim buzlu bir limonata olma görevini üstlenmek.
Böyle yazınca biliyorum bana da saçma geliyor ama ne yapayım ki bu konuda yapılmış bir araştırma/çalışma yok. (Ya da ben bihaberim.)
Yani insanlar, sıcak günlerde üstelik de tatildeyseler, tıpkı serin içecekler/hafif yiyecekler gibi, okuduklarının da hazmı kolay ’‘light’’ olmasını mı isterler?
’“Haftanın 6 günü zaten memleket meselesiydi, ekonomiydi, çocuk sorunuydu, karı/koca dırdırıydı; bi ton sıkıntıyla becelleşiyoruz, bırak da bi Pazar günü bir de kafamı sen ütüleme mi’” derler?
Haftanın 6 günü şu ya da bu şekilde dırdırla/vırvırla geçiren beyin, 7. gün geldiğinde ’“Yemişim senin de memleketin de derdini. Rahat bırak beni. Kravatını çözüp attın da beni niye bağladın’” sinyalleri mi gönderir?
Cumartesi akşamından ’‘içilemeyen içkiler’’in hesabı görülür, ’‘rakı şişesinde balık olma’’ denemeleri yapılırken’…
Pazar günleri, haftanın 6 günü geçiştirilen/yapılamayan kahvaltıların adeta rövanşı alınır; ballı börekli/yumurtalı/omletli/her neviden ekmek/bandırılacak her neviden sucuk/sosis ve sızmayla halvet olmuş domateslerle, ev ahalisi öğle saatlerinde gebe kurbağalara dönüşürken...
Hasılı’… Cumartesi/Pazar içkinin/yemeğin/kahvaltının en ağırlaştırılmış halleri seçilirken; okumak için niye eğlenceli/hafif/yumuşak/serin sözcükler aranır?
*
Ve geldik işin en berbat haline.
Pazar günü fora edilen kravatların yeniden bağlandığı, yeniden iki dirhem bir çekirdek hallerine dönüş yapılan pazartesilere’…
Dün, sözgelimi kumsaldaydın, bugün masa başında.
Dün elinde maşa, mangalda et/balık çeviriyordun, bugünse elinde mous var.
Dün yemiştin etleri, boca etmiştin içkiyi; kuytularda şekerleme çekiyordun; bugünse gözünü kırpmaya vakit yok.
Referandum tartışmaları, Kürt sorunu, parasızlık, ödenecek tonla faturaysa, bıraktığın yerde.
Ve köşeciler, ’‘bu kadar teneffüs yeter, haydi derse’’ tadında/formatında’…
Baktığın her gazete sana ’“Nerede kalmıştık?’” diye soruyor.
Reklamlardaki Gülse Birsel gibi ’“Of, hayat çok zor’” diye şımarmanız ne mümkün!
Bütün ahali elbirliği etmiş de sanki, ’“Berbat pazartesiye hoş geldiniz’” der gibi’…
Üstelik hava hala çok sıcakken.
*
Cumartesi/Pazar havasından sıyrılamamış, sıcak hava yüzünden sıcak gündeme adapte olamamışları; sanki içine doğmuş gibi itiraf.com’’dan apattığı bir demet itirafla beni serinletmeye çalışan cin arkadaşımın gönderdikleriyle noktalayalım/uğurlayalım bu berbat pazartesiyi’…  
 
’“İş arkadaşımın düğünündeyiz. Nikah kıyılıyor, imzalar atılıyor, gelin ve damadı tebrik etmek için ayağa kalkıldığında elektrikler kesiliyor. Biz hep beraber "Aaaa!" diye tepki gösterirken, arkadaşımın annesi oldukça yüksek sesle düşüncesini dile getiriyor. "Oğlumun daha ilk dakikadan hayatı karardı."
’“Yengemin burun ameliyatından sonra elinde bir demet çiçekle gelen abimin inceliğini, kurduğu cümleyle daha bir iyi anladık. "Hatun kokla bakayım burnun çalışıyor mu?"
 
’“Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettirecek anons: "Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa."
 
’“Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. Nasıl oldu ben de anlamadım ama ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. Bu durumun farkında olan karımın şu sözleri ile kendime geldim. "Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!"
 
’“İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum: "Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!"
 
 ’“Geçen gece nöbetteyken acile 3 yaşında, para yutmuş bir hasta geliyor. Babasına ne kadar yuttuğunu soruyoruz; "1 YTL" diyor.. Yapılan tetkikler sonucunda bir adet 50 Kuruş ve iki adet 25 Kuruş tespit ediyoruz. Baba bir  şekilde haklı olduğu için aramızda gülüşerek konuyu kapatıyoruz.. ’“
 
 ’“Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve tek  tekerlek üzerinde geçti.. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana: ''Gördün mü bizim müşterileri... Hey maşallah!'' dedi.
 
Babamı namaz kılmış, dua ederken görünce "Benim için de dua et"  deyiveriyorum ve babamın cevabıyla dumur oluyorum. "Kendisi nerede derse ne diyeyim?"
 
Lise yıllarında Milli Güvenlik dersinde hocamız olan subay, sınıfın güzel kızlarından birini kaldırmış ve ondan subay rütbelerini küçükten büyüğe doğru saymasını istemişti. Sıralamayı aynen yazıyorum: 'Teğmen, üsteğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbaşı ve albaşı.'
 
Geçen ramazan Kadir Gecesi'nde teravih namazını kılmak için camiye gittim. Erkekler alt bölümde, kadınlar ise perdeyle ayrılmış üst bölmede hep birlikte namaza durduk. Kadınlar her defasında secdeye 3-4 saniye geç vardıklarından, üstten gelen ses ile bizim hareketlerimiz arasında bir uyumsuzluk baş gösterdi. Bu keyfe keder 'senkronizasyon sorunu', mahalle imamımızın üst kata seslenmesi ile son buldu:  'Bayanlar! Geç kalmayın, erkeklerle yatıp, erkeklerle kalkın!'