GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
18 Eylül 2018 Salı

Gerçeğin bilgisinden uzaklaşırken

Bir gösteri olarak Cumhuriyet’e ve değerlerine bağlılığımızı göstermek konusunda çok başarılıyız. Gösteri toplumunun gösteren ve gösterilen ilişkisi içinde metalaşan her şey gibi Cumhuriyet devrimi de bu gösteri kültüründen nasibini alarak satıhlaştı.

Cumhuriyet, tören ve gösteri olarak toplumsal yaşamda yeniden inşa edilirken, yurttaşlık ilişkisinin de içi boşaltıldı. Aydınlanma ve modernite salt slogan ve biçim olarak algılanır oldu. Tarih bilinci hamasete teslim oldu. Aydınlanma fikrinin yanından bile geçmeyen aydınlanmacı kuşaklar yetişti.

Batılılaşma hareketinin Osmanlı geçmişi ikiyüz yıla yaklaşır. İktidar zümresinin açıklamalarında, bu ikiyüz yıllık geçmişle hesaplaşmadan zaman zaman söz ediliyor.

Geçen yüzyılın başında, 1. Dünya Savaşı sonrasında, Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, kazanan ve Cumhuriyet’i kuran Aydınlanmacı Batı cenahının ardılları; bu yüzyılın başında, iktidarı kaybetti.

Yüzyıl sonra, Doğulu ve islamcı hareket iktidarda… Kimi zaman Enver Paşaya kimi zaman Abdülhamit’e benzetilen Erdoğan, bu hareketin lideridir.

300 yıllık batılılaşma hareketinin ve Cumhuriyet devriminin manzara-i umumiyesi böyle…

Bu yüzden, Macron, Erdoğan Türkiyesi’nin Atatürk Türkiyesi ile aynı olmadığını, dolayısıyla Türkiye’nin ancak stratejik ortak olarak kabul edilebileceğini, söylüyor.

Cumhuriyet devrimi, bu ülkede yaşayan her iki kişiden ancak biri tarafından kabul görmekte…

Bu kritik denge, ikibinli yıllarda, Türk-İslam sentezi fikrini iktidara getirdi. Şimdilerde kendisini “yerli ve milli” olarak tanımlayan bu hareketin rövanşist karaktere sahip olduğunu da göz ardı etmemek lazım.

Aydınlanma devrimini ve moderniteyi savunanlar, iktidarı kaybettikten sonra yaşanan bozgunun boyutlarını henüz tam olarak kavrayabilmiş değiller. Bozgun havası hayatın her alanında hissediliyor. Cumhuriyet devriminin getirdikleri bir bir kaldırılıyor. Sözüm ona yeni Türkiye inşa ediliyor; fakat değiştirilenlerin yerine alel acele koydukları hiçbir şey, değişimle yaratılan boşlukları dolduramıyor.

Ne yazık ki bu değişim gerçekleşirken, muhalefetsizlikten, seküler toplum da eli kolu bağlı bekliyor.

Din ve etnisite gruplarının durumunu ayrı tutarsak, Türkiye, demokrasi ve laisite isteyen seküler toplum ile din normlarının kamusal yaşamı belirlediği otoriter yönetim biçimine teşne cemaat toplumu arasında sürekli geriliyor.

Bir karar vereceğiz; Ya uzlaşma ya kavga! Kavga böler. Bir arada barış içinde bu topraklarda yaşamayı arzu ediyorsak, uzlaşmayı ve yeni toplumsal mutabakatı düşünmemiz lazım.  

Bir tarafta, Batılılaşma hareketine karşı duranların ittifakı olarak, islami ve doğu değerleri üzerinden cemaatleşen toplum; Diğer tarafta, Batılılaşma hareketinin ardılı, seküler toplum.

Toplum ortadan yarılmış vaziyette… Cumhuriyet devriminden yüzyıl sonra ortaya çıkan durum bu!

Günümüzde, gerek Aydınlanma düşüncesinin gerek modernitenin sorgulandığı kimsenin meçhulü değil. Fakat bu durumdan İslamcıların görev çıkarması, bırakın çözüm üretmeyi her şeyi çok daha karmaşık hale getirdi.

Bu topraklarda öyle ya da böyle yeni bir hayat yükselecek. Bu kaçınılmaz. Çünkü Dünya değişiyor.

Yeni hayatı nasıl kuracağımıza hep birlikte karar vermek istiyorsak, zaman daralıyor. Meleklerin cinsiyetini tartışmaya devam edersek,  “herkesin kendi yoluna gitmesi” seçenek olarak öne çıkabilir.

İmparatorlukta herkes çekip gitmişti. Geride kalanların kurduğu Cumhuriyet aynı kaderi yaşamasın.