GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
21 Eylül 2017 Perşembe

Eskiden ne TEOG vardı, ne MEOG… Ne kadar mutluyduk biz…

Bu yazı, yaşı 40’ı bulmuş hatta üstünden yıl almış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için kaleme alınmıştır…

Ne abartı vardır ne de eleştiri…

Doğru neyse O’dur bu yazıda…

Hatta ve daha kendimi de karıştırmıyorum, sırf “nostalji” olmasın diye…

Hani, şu aralar bir “TEOG muamması” yaşanıyor ya…

İstedim ki, 30 yıl önce “ortaokulu bitirmeye hazırlanan” bir Türk genci neler yaşamış lisesini seçerken, bilesiniz ve de hatırlayınız…

Aşağıdaki masalsı ve ama gerçek duyguların sahibi, yaklaşık 20 yıl aynı medya kurumunda geceli-gündüzlü çalıştığım meslektaşım Erkan Kocabaş… Şimdi 40’lı yaşlarını sürüyor… Biricik kızının ortaokulu bitirmesine birkaç yıl var daha… Kızının gözlerinde “Geleceğin Türkiyesi”nin izlerini ararken kendi delikanlılığının “Milli Eğitimi”ni özetliyor… Yer; 1980’lerin İzmir’i… Diyor ki, kardeşim Erkan…

“1979-1980 öğretim yılında İlkokula başladım… Mahalledeki okula gittim elbette... Beş yıldı ve siyah önlükle beyaz yakam vardı… Artık olmayan ve piyanosu kaybolmuş Topaltı İlkokulu... Heyelandan kurtaramadılar...

İlkokul bitti; Agora'nın karşısındaki Hürriyet Ortaokulu’na kaydımı yaptırdı rahmetli babam… Mecburen… Çünkü, Devlet Baba, o okulun eve yakın olduğu kanısındaydı… Ortaokul sonunda, Fen Lisesi Sınavlarına ve Askeri okul Sınavlarına girdim…  Fena halde başarılıydım… Fen Lisesini kazandım ama gitmedim; gidemedim… Zira, o zamanlar, henüz bizim mahallede bilinmeyen bir durumu yaşıyordum... Askeri Okul’dan, boyum iki santimetre kısa olduğu için elenmiştim ve okumamaya karar vermiştim… Depresyonun dibindeydim yani... O tarihlerde ortaokul sonrası bir de “Parasız Yatılı” lise sınavları vardı… O'na girmedim… Çünkü o sınava girip, bir başka sehirde yatılı okuma riskim vardı… Ben daha o yaşlarda “ana-baba kuzusu” idim…

Çalışma riski yüzünden okumaya karar verdim(!) Kendimi Atatürk Lisesi'nde buldum… Elbette torpille… İyi öğrenciydim ama oturduğumuz eve uzaktı… Dayımın sayesinde bugün bir buçuk asrı geride bırakmaya hazırlanan Atatürk Lisesi öğrencisi olmuştum… Okulda genellikle benim yöntemimle başka semtlerden gelenler, çevre ortaokulların mahalli eşrafın çocukları ve Parasız Yatılı Sınavı kazanıp, çeşitli şehirlerden kopup İzmir’e göç eden yaşıtlarım vardı… Nurlu mefkureme “O Lise” hayat verdi sonraki yıllarda… (Atatürk Lisesi’nin marşından bir dize bu tabi... / Nurlu Mefkuremize, Lise hayat veriyor...)

Lise sonrası önse ÖSS (Öğrenci Seçme Sınavı) sonra ÖYS (Öğrenci Yerleştirme Sınavı) sürecine girip Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu eşşek kadar bir puanla kazandım… Hiç pişman değilim… Üstelik ben ve benimle birlikte bu süreci yaşayan arkadaşlarım çok mutluydu…”

Yazıyı noktalamadan önce…

TEOG’u getiren Milli Eğitim Bakanı ile TEOG’un kaldırıldığını açıklayan Milli Eğitim Bakanı’nın aynı ile vaki sözleri var ki; şaşırmamak elde değil…

Yıl; 2013… Dönemin Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı diyor ki:

“Çocuk aileyle vakit geçirsin diye TEOG’u getirdik… Sosyal, sanatsal, sportif etkinliklere inşallah daha fazla vakit ayıracaksınız… Ailelerinizle, arkadaşlarınızla daha çok vakit geçireceksiniz…”

Yıl; 2017… Dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz diyor ki…

“TEOG’un kaldırılması Türkiye’nin önünün açılması demek… Çocuklarımız yarış atına dönüyor… Çocuklar büyüyor, aileler büyüdüğünün farkına varmıyor…”

Bir de Mustafa Kemal Atatürk’ün 1921’deki sözleri var… Hatırlayalım… “Efendiler; Değişmelerin değişmez ve durağan kuralları yoktur… Biz benzememekle ve benzetmemekle övünmeliyiz… Çünkü, biz bize benzeriz…”

Bu yazıyı, twitter’da pek beğendiğim bir paylaşımla noktalayalım… Satırların sahibesi, meslektaşım Ufuk Akça’nın bebekliğini bildiğim, bugün 30 yaşını geride bırakan kızı Soley Akça’dan…

Sonsöz: “Hangi okula nasıl girecekleri belli değil, girseler alacakları eğitim belli değil, gidecekleri bir Taksim yok… Yaşlanmak ilk defa güzel…”