GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
26 Temmuz 2010 Pazartesi

Emekli koca sendromu

Ne zaman arkadaşlarla bir araya gelsek, eğer sohbet süresi uzuncaysa; konu, bir şekilde anne-babalarımıza geliyor.’¶
Onlar bizi kocaman kadınlar/erkekler gibi değil, hala ana/baba kuzusu gibi görseler de, asıl onların ’‘ikinci çocukluklarını’’ yaşadıklarında birleşiyoruz bir şekilde.
Hastalandıklarında birbirlerinin üzerine nasıl titrediklerini ama aynı zamanda birbirlerini görmeye tahammülleri olmadığını’…
Aralarında biteviye ’‘benim hastalığım seninkini döver’’ tuhaflığında çekişmeler yaşandığını, özellikle annelerimizin, yaşlı babalarımızın her yaptığına ’‘kabahat’’ diye baktıklarını’…
Bir zamanlar evde yeri göğü inleten, her dedikleri ’‘emir’’ telakki edilen o erkekleri, mızmızlıkları ve tarifsiz kaprisleriyle nasıl tarumar ettiklerini’…
O kocaman babaların, bazen bunalıp kaçacak delik arayışlarının, inanılmaz biçimde birbirine benzeştiğini görüp hayret ediyoruz.
Elimiz çenemizde, kaşlarımız hayretten kalkmış, soruyoruz birbirimize sonra:
’“Neden böyle oluyorlar?’”
Hafızalarımızı zorlayıp, anılarımızı yoklayıp ’‘yoksa hep böyle miydiler’’ diye iç çekiş eşliğinde düşüncelere dalarken; sonunda şu vurucu soruda kesişiyoruz:
’“Yaşlanınca, çocuklar evden gidince, bizler de mi böyle olacağız?’”
Her sabah evden birlikte çıktığımız ya da her sabah işe uğurladığımız, izin günlerini, yıllık tatillerini iple çektiğimiz kocanın artık her gün evde olmasını, 24 saati kesintisiz birlikte geçirmeyi istemeyecek miyiz?
Her gün ’“bugün ne pişireceksin? Ne alayım?’” diye soran kocaya ’“bıktım yemek yapmaktan. Sen emekli oldun, ben hala evde çalışmaya devam ediyorum. Benim emekliliğim ne zaman?’” açılış cümlesiyle başlayıp hiç kapanmayan hesaplaşmalarla evi dar mı edeceğiz?
Her sabah güne, ’“ne çok horladın, senin yüzünden yine uyuyamadım’” girizgahı ile başlayıp mutfakta dolaşmasından, banyoda çok su kullanmasından, gazetelerini sağa sola dağıtmasından, haberleri sonuna kadar dinlemesinden, futbol programı yüzünden öteki kanaldaki dizinin başını kaçırdığımızdan mı çıkacağız?
*
Tüm bu soruların cevabının saklı olduğu yer, ’‘Emekli Koca Sendromu’’(*) hastalığını duyuran haberin, can alıcı cümlesinde saklı galiba.
İşleriyle evli erkeklerin 60’’larına gelip günlerini evde geçirmeye başladıklarında, ’‘kadınların artık neredeyse yabancılaşmış oldukları bir erkekle dip dibe yaşamak zorunda olduklarını fark etmesinde!’’
Hastalanmalarının, hiç bitmeyen ipe sapa gelmez didişmelerinin altında, bu ’‘farkındalığın’’ yatmasında.
*
Aynı çatı altında yaşamasına, yıllarca aynı yastığı paylaşmasına rağmen, çocuklar ve aile bütçesi dışında ortaklıkları’… Zamanı zevkli kılacak hobileri olmayan’…
Zevkleri, beğenileri, düşünceleri birbirine benzemeyen,
Hayatı anlamlı kılacak uğraşlardan bihaber, kitap okumayan, birliktelikleri, hatta sevişmeleri bile ’‘alışkanlık’’ girdabında geçmiş çiftlerin kaçınılmaz kaderi, yaşlandıklarında hayatın çekilmez hale gelmesi değil de ne olabilir ki?
*
Canımız yandığında, sığınacak bir liman, ağlayacak bir omuz, karşılıksız/çıkarsız bir sevgi beklediğimizde koştuğumuz o anne-baba evleri, herkes için değilse bile, ziyan olmuş ömürleri barındırıyor aslında.
Hem onların mutsuzlarını görmek, hem de çocuklar için sürdürülmüş bir beraberliğin meyvesi olduğunun nihayetinde farkına varmak ise’… Çocuklarının da içini yakıyor. Mutsuzluk, zincirleme yayılıyor. Yazık ki.
***
(*) Japonya’’da yaşlı kadınların yüzde 60’’ının, "emekli koca sendromu"ndan (EKS) mustarip olduğu, Dr. Nobuo Kurokawa tarafından keşfedildi. Sendromun belirtileri arasında, depresyon, ciltte döküntü, ülser, astım ve yüksek tansiyon bulunuyor.
Kurokawa’’a göre, sendromun nedeni, şu: Erkekler yaşlanana kadar her gün işe gitmek üzere evden ayrılıyor ve akşam geç saatlerde eve dönüyorlar. Erkeklerin ekseriyetle "ev işi yapıp çocuklara bakan birisi" gibi gördüğü kadınlar da evde kendilerine ayrı bir yaşam kuruyorlar.
Ancak "işleriyle evli" erkekler, emekli olup da günlerini evde geçirmeye başladıklarında, kadınlar artık neredeyse yabancılaşmış oldukları bir erkekle dip dibe yaşamak zorunda olduklarını fark ediyorlar. Bunun üzerine kadınlarında depresyon ve fiziksel rahatsızlıklar baş göstermeye başlıyor.