GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
10 Nisan 2024 Çarşamba

Dünyanın en büyük tarih hırsızlığı 160 yaşında!

Bugünden...

Tam “146 yıl 36 gün” önceye gidiyoruz...

O gün...

Yıldız Tarihi, “16 Mayıs 1878” ve bugünkü gibi...

Tam da...

“Ramazan Bayramı”nın birinci günü...

Yer; İzmir’in Bergama’sı...

Aslında...

O topraklar adına...

“Çağlar boyu Medeniyet”in beşiği...

Anadolu’nun Batı’ya açılan kapısı...

İzmir’in Dikili İlçesi’ne doğru...

Yorgun öküzlerin çektiği kağnılar...

Aslında kimseciklerin dikkatini cezbetmiyordu...

Üstelik...

Rota Dikili’de sona erimiyor...

Kağnıdaki insan boyu “mermer taç ve sütunlar”...

Ve dahi insan heykelleri ve rölyefler...

Deniz yoluyla önce İzmir’e...

Oradan da...

“Meryem Ana bizi korusun!” dualarıyla...

Havanın durumunu dikkate alarak...

Ya İtalya’nın Cenova sahillerine ya da...

Almanya’nın Hamburg Limanı’ya uğurlanıyordu...

Osmanlı’nın...

Liman sorumlularından bir kişi bile...

“Bergama’nın taşı toprağı nereye gidiyor?” diye...

Sormadı bile...

Zaten sorsa ne olacaktı ki?

Çünkü...

“Tarih hırsızları tam dokuz yıldır bu işi yapıyorlardı!”...

***

Şimdi öykümüzün...

En heyecanlı yerinde bir nefes alalım ve...

160 yıl öncesine (1864) dönelim...

İzmir’in güzel Bergama’sı…

Serin bir sonbahar akşamı…

Akrapol civarında gezinmeyi severdi Alman mühendis Carl Humann

Osmanlı’dan davet aldığı için gelmişti buralara…

Görevi 28 kilometrelik Bergama – Dikili yolunu yapmaktı…

Aslında bi’türlü sevememişti buraları…

Sigarasından derin bir nefes çekti…

“Ah…” dedi; “Şimdi Hamburg’da olmak vardı…”

Güneşin batmaya başladığı saatlerdi…

Ayağı bir taşa takıldı…

Toprağı eşeledi…

Son derece estetik mermerden bir kadın eli figürü buldu…

Hiç şaşırmadı…

Biliyordu Anadolu’nun tarihi eser zengini olduğunu…

Bi’an düşündü…

Eşelediği o Ege topraklarının altında kim bilir ne hazineler vardı?

Carl Humann

Ayağına takılan bir-iki parça tarihi eseri Almanya’ya gönderdi…

Berlin, anında cevap telgrafı çekti:

“Aman ses çıkarma bunlar altından kıymetli… Hemen Osmanlı Padişahı’ndan kazı izni al…”

***

15 yıl içinde…

Osmanlı’nın, “Taş bunlar ne işe yarar ki?” zihniyeti sayesinde…

“Dünyanın Sekizinci Harikası” kabul edilen “Zeus Sunağı”

O günün teknolojisi ile…

Özenle parçalara ayrılıp...

Kağnı arabaları ile…

Önce Dikili Limanı’na, oradan da…

Büyük teknelerle Hamburg ve Cenova limanlarına taşındı…

15 yıl içinde…

Adata mermerden küçük bir kent…

Parça parça…

Bergama’dan “yürütüldü” resmen…

O paha içilmez sunak, o günden beri Berlin Müzesi’nde…

Şaka değil…

Yılda bir milyon kişi bu sunağı görmek için Almanya’yı ziyaret ediyor…

Biz ise “nefes kesen” o paha biçilmez sunağa...

Nereden baksan...

“Bir buçuk asırdır” hasretiz...

***

Bitiriyoruz...

Neyle?

Bergama’nın efsane belediye başkanlarından Sefa Taşkın’ın...

Dün akşam...

Bayram arefesinde...

“160 yıllık hasret”in acı öyküsünü...

Kalpten gelen duygularının eşliğinde...

Seslendirişi ile...

Söz...

Başkan Sefa Taşkın’ın...

“160 YIL; DİLE KOLAY!”

Bergama’nın Zeus Sunağı...

19. yüzyıl sonunda...

Parça parça kaçırılarak ya da şaibeli izinlerle Almanya’ya götürüldü...

Bu uğursuz işi yapanlar...

Carl Humann adlı mühendis önderliğindeki...

Arkeolog... Akademisyen... Konsolos... Gemi kaptanı... Kraliyet Prensiydi...

Adeta organize bir çete oluşturulmuştu...

Osmanlı Devleti’nin...

O zamanki zayıflığından da yararlandılar...

Bergama’nın Zeus Sunağı...

O eşsiz eser 160 yıldan beri...

Görkemli Bergama Akrapolündeki yerine hasret...

Temellerinin üstü boş...

Taşlar on yıllardır hüzünlü!

Bir ana çocuğundan nasıl koparılır ki!

Ancak...

Artık “Dünyamız” dünkü dünya değil!

İnsanlık akıllı zekalardan...

Mars’a gitmekten söz ediyor...

Böyle bir dönemde...

“Bergama Zeus Sunağı”nın...

Adına “müze” dediğimiz...

Berlin’deki bir “hapishanede” tutulması...

Ne kadar akıl dışı...

Hangi gerekçeye dayanılırsa dayanılsın...

Tarihi eserlerin...

Üretildikleri topraklardan uzak tutulması ne kadar anlamsız!

Emeği... Hüneri... Sanatı... Üretimi...

Yüceltmek insanlığın ulaştığı önemli aşamalardan biri değil mi?

Sahi?

Karşılıklı anlayış... Hoşgörü... Dayanışma... Sevgi... Saygıya...

N’oldu?

“Bergama Zeus Sunağı”...

Soğuk ve nemli “Berlin Zindanı”nda...

Çağ atlasın diye...

Yaratılmadı...

Kaldı ki...

Bergama Akrapolü’nün sert poyrazı...

O’nu o kadar çok özledi ki!

Nokta...

Sonsöz: Neden atalarımız, “Taş Yerinde Ağırdır!” demişler? İşte dünyanın her köşesinde seslendirilen o özlü sözün ortak anlamı: “Herhangi bir şey veya biri, kendi yeteneklerini ve değerlerini en iyi şekilde kendi doğal çevresinde ve pozisyonunda gösterebilir... Yer değiştirdiğinde veya farklı bir kontekste (bağlama) konduğunda, aynı etkiyi ve değeri yaratmayabilir...”