GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
14 Mart 2018 Çarşamba

Dilin kemiği yok ama…

Bu ülkede siyasal iktidarın kullandığı dil hiçbir zaman bu denli aşağılayıcı, düzeysiz ve tehditkâr olmadı. Siyasal diskurun yöntemi hangi danışmanlarca belirleniyor bilemiyorum ama onları cüretlerinden dolayı kutlamak lazım. Siyasal söylevin yöntemi oluşturulurken kullanılan kriterin, “dilin kemiği yok” olduğunu düşünüyorum.

15 Temmuz’dan sonra yerli ve milli kimlikle anılan iktidar grubunun sözcüleri, her ekrana veya kürsüye çıktıklarında, takındıkları asık suratlı, otoriter ve öfkeli tavırla insanı tedirgin ediyorlar; eleştirmek yerine azarlamayı tercih eder oldular. Hadi, 16 yıldır iktidarda olmak onların sinirlerini bozdu, ittifakın diğer kanadına ne oluyor, anlaşılır gibi değil. Kraldan fazla kralcı kesildiler.

Doğaldır, yerli ve milli ittifakın büyük ve küçük liderlerinin kendi tabanlarını konsolide etmek gibi derdi var. Ancak kullandıkları dil, hitap ettikleri kitleleri pek de ciddiye almadıklarını düşündürüyor.  

İslamcı entelijansiya, eskiden çok doğru laflar ederdi. AKP iktidarının ilk döneminde de bir süre böyle gitti. Fakat zamanla onlar da dilin kemiği olmadığına kanaat getirmiş olmalılar ki bin dereden su getirerek, efendilerin saçmalıklarına mazeret üretiyorlar.

Sürgit iktidarda kalmak arzusu insanda akıl bırakmıyor. Uzun süreli iktidarların yol açtığı kemikleşme ve alışkanlıklar, akıl tutulmasına, dil bozulmasına yol açıyor.

Akşamdan sabaha değişen, birbiriyle çelişen açıklamalar ve içine düştüğü açmazın yarattığı öfkeyle soğukkanlılığını yitirerek ağzına geleni söyleyen siyasetçi…

Hâlbuki iktidar toplum ilişkisinde güven duygusu belirleyici rol oynar. Bir kere o güven duygusu sarsılmaya görsün, iktidardakilerin iki yakası daha da bir araya gelmez.

İnsan endişe ediyor, hatta zaman zaman dehşete bile düşüyor… Bu kadar çok saçmalama ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Durum, bu kadar ümitsiz mi?

1980’den 2018’e uzanan zaman diliminde, Türkiye, kurduğu modern devleti yerle bir etti.

1980 darbesiyle start alan islamlaştırma hareketi, Cumhuriyet kurumlarının içini boşalttı. Önce vasatlar rejimi inşa edildi. Ardından da toplum vasat altına çekildi.

Modernite ve Aydınlanma düşüncesine atıp tutmak kolaydı… Nasıl olsa demokrasi vardı, kendini ifade etme özgürlüğü vardı… Nihayetinde, o özgürlükleri kullanarak iktidara geldiler.

Şimdi, dünün görece mağdurları, aynı özgürlükleri kullananlara, hain, namussuz, şerefsiz diye saldırıyor. Gazeteciler, medya çalışanları işsiz. Fikir suçluları yine hapishanelerde…

Türk-İslam sentezi, ılımlı islam fikri, Sızıntı dergisi ve benzeri örgütlenmelerle gelenler, 15 Temmuz kalkışmasıyla ortalığa döküldü.

O yıkıcı iç hesaplaşmadan beri, İslamcı hareket dengeye dönemiyor. Öfkeli, gergin ve buyurganlar. Günün koşullarında ne söylemeleri gerekiyorsa onu söylüyorlar. Ertesi gün söyleyeceklerinin bir gün önce söylediklerini tekzip etmesi sıkıntı yaratmıyor. Nasıl olsa dilin kemiği yok.

Gelin görün ki sokaktaki insanın tahammülünün de sınırı var. Tamam, insan çok matah bir yaratık değil, bir sürü kusuru var. Dahası, kahir çoğunluğu o kadar da zeki olmayabilir. Hatta budala bile olabilir. Ama bu durum, insanların aldatılmalarını gerektirmiyor. Ezilen insanın mazlum hali, onu bir acıma nesnesi, ağlama duvarı yapmaz. İnsan olmanın gereği, yeryüzü nimetlerinden payına düşeni almaktan öte bir muradı yoktur, mazlum diye haline acınan insanın.

Her gün söz israfından öteye bir anlam taşımayan söylevlere değil, beslenmeye, barınmaya ihtiyacı var insanın; eğitim, sağlık, güvenlik, iş istiyor. İktidarın da, muhalefetin de bunu anlaması ve gereğini yapması lazım; eğer vicdan ve adalet duygusundan yoksun değillerse…

Dilin kemiği yok, bütün kürsüler ve ekranlar sizin olabilir, her şeyi söyleyebilirsiniz. Fakat sözün de söz olmaktan çıktığı bir yer var. Ve Türkiye tam o yerde.

Hayat, yanlış gideni sürgit kaldırmıyor, dönüp, yanlış yaşanmış zamanların hesabını soruyor.