GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
8 Aralık 2010 Çarşamba

Bu yaşta çocuk peydahladın ha!

Erdoğan’’ın Dolmabahçe’’de rektörlerle buluşmasını protesto etmek isterken, polisin ’‘orantısız gücü’’yle bebeğini düşüren 19 yaşındaki, genç bir kadını konuşuyor Türkiye dünden beri.
Tekme ve cop darbeleriyle yerle bir edilen genç kadına yapılan az gelmiş olmalı ki; onuruna da saldırıyor belden aşağı vuruşlarla kimi aşağılık kalemler.
Solculara, hele hem kadın hem solcu olanlara karşı sürüngen bir dil kullanmayı ilk vazifesi olarak gören, okuyunca insanda ’‘kusmuğa/pisliğe basmış hissi’’ yaratmada son derece başarılı olan Engin Ardıç mesela.
Ne kadar aşağılarsa, kendini ancak yüksekte hisseden bu zavallı kalem, bu olayda da yeteneğini döktürmüş yine’…
"Ahmaklık gösterisi de demokratik bir haktır, kabul. Ama bunu eleştirmek de bizim hakkımız, kusura bakma.
Göstericiler arasında bulunan on dokuz yaşında bir hanım, yediği dayakla bebeğini düşürmüş.
On dokuz yaşında, üniversite öğrencisi ve hamile...
Tamam, ’‘geleneksel örf ve adetlerimize’’ olmasa bile ’‘Avrupa Birliği standartlarına’’ uygun...
Ama ’‘hanım hanım, ne işin vardı o halinle orada" diye sormak kötü kişi olmaya yol açıyor...
’‘Senin birinci sorumluluğun bebeğine karşı mıdır yoksa Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı mı?’’ diye sorsak tepki görürüz’” diye yazabilmiş’…
’“19 yaşındasın, üstelik evli değilken haltı yemiş hamile kalmışsın; bi de o haline bakmadan göstericilerin arasına karışıp bi halt daha etmişsin’” diyen’… Kahvehanede bir masaya çöküp sabahtan akşama gelene gidene laf yetiştiren, elden ele gezmekten paçavraya dönmüş boyalı/ol resimli gazeteden başka matbuat bilmeyen, ’‘Türk Malı Erman Kuzu’’nun varyasyonu bir adama yakıştırılabilecek yorumu, (adam olmasa da) gerçekten entelektüel birinin kaleminden okumak’…
Sizi bilmem de benim mideme ağrılar salıyor. Dehşete düşürüyor. Kalbimi sıkıştırıyor.
Galatasaray çıkışlı, Boğaziçi mezunu, 4 dil bilen, dünyayı gezmiş, türlü medeniyet görmüş bir adam böyle düşünür, böyle yazarsa’…  
İçinden çıkamadığım durumlarda sarıldığım bir ’‘neyse’’ sözüm bile yok, bulamıyorum bu adama’…
Bildiğim küfürlerin kalibresi de az geliyor zaten’…
*
19 yaşında, bir kadının başına gelebilecek en kötü hallerden birini yaşamış, copla/tekmeyle 5 haftalık bebeğini düşürmüş bu çocuğu duyunca, ağzımdan ’‘ah be yavrum, ne işin vardı orada senin’’ sözleri dökülüvermişti benim de. Yargılamadan, iki hamilelik yaşamış bir anne haliyle, ’‘ah be yavrum, ne yaptın’’ sorusu...
Doğrudur çünkü; kadınlar, rahmine can düştüğü andan itibaren annedir, kundağa sarılı bebeği gördüklerinde baba olduklarını anlayan (bazen de anlayamayan) erkeklerden farklı olarak. Ellerini karınlarında gezdirirken kadınlar, konuşurlar da onunla. Yüzlerinde gülümsemeyle gezdirirler bebeklerini karınlarında. Bin türlü endişe, daha rahimlerine düşüşünde üşüşür akıllarına/ruhlarına’…
’“Ya eksik doğarsa, ya hasta olursa, ya doğamazsa’”larla bezeli karın ağrılarıyla yaşarlar ilk doğum sancılarını’… Bebeği zarar görmesin diye değişir yürüyüşleri, oturuşları, yere çöküşleri. Yedikleri değişir, içtikleri değişir, gittikleri yerler değişir. Kalabalık yerler sadece ruhunu daraltmakla kalkmaz, korkutur. Bir baba adayının asla aklına gelmeyecek, gidilen sinemada ’‘olur ya, bir panik yaşanırsa’’ ihtimali bile düşünülerek alınan bilet, ’‘çıkış kapısına en yakın yerden’’ seçilir.  
Kadınları ne kadar anlayıp anlamamaları tartışılır da’… Hamilelik, bir erkeğin tam anlamıyla anlayabileceği bir evre değildir. Zaten kadınlar da o evreyi, o evrede neler yapıp yapmadıklarını çoğu zaman, üzerinden çok zaman geçtiğinde anlarlar/kavrarlar. Pek çok ’‘koruma’’yı, içgüdüsel yaptıklarının farkına varırlar. Hele de 19’’unda hamile kalmışlarsa’… O hamileliği planlamamışlarsa’… ’“Bebeği doğuracaktım. Bakacaktık. Bakardık. Sevmiştik çünkü(*)’” demişlerse’… O gösteri yürüyüşünde, bir tekmeyle, bir copla, karnına inecek bir postalla onu kaybedebileceklerini, hatta onunla birlikle kendi hayatını da kaybedebileceğini düşünemezler muhtemelen.
Hayat 19’’undayken bir nevi oyun gibidir çünkü. Aşka da evlilik de sevişmek de hatta sevişip hamile kalmak’… Ve doğurmaya karar vermek bile’… Bir oyun.
19 yaşında, karnında taşıdığı o bebekle protesto yürüyüşüne katılan o kız çocuğu; ilerde bebeğini karnında taşıyacağı bir kangruya veya pusete koyup bir mitinge katılabileceğini bile hayal etmiştir hatta.
*
Üst düzey bir polis yetkilisiyle sohbet ederken dün, ’“bir polisin meslektaşlarının yaptığı şiddete karşı ne düşündüğünü’” de sorduk doğal olarak. O şiddeti onaylamadığı cümleleri bir yana, şahane bir soruyla karşıladı sorumuzu.
Dedi ki, ’“Hangimiz o yaşta, 19’’unda, 23’’ünde uslu/edepli oturuyorduk ki? Hangimizin farklı şekilde de olsa taşkınlıkları/aşkınlıkları/şaşkınlıkları olmamıştı? Evimizde o yaştaki çocuklarımıza söz geçiremiyoruz. Anlayış göstermekten, bu da geçecek demekten başka ne geliyor elimizden?’”
’“Yumurtanın kaç para olduğundan haberleri var mı onların’” diye soran Başbakan, ’‘keşke bunlar hiç olmasaydı’’ diyen Bakan Çiçek, öğrencileri dövüldü diye üzülüp bir yandan da ’‘ama onlar da güzel güzel gösteriler yapsaydı’’ diyen YÖK Başkanı, genç kıza düşük yaparken ’“Bu yaşta çocuk peydahladın ha!" diye soran polis’… ’“19’’unda evlilik dışı sevişmeyi de hamile kalmayı da bilen ama bebeğinin hayatını tehlikeye atan kadın’’ diye yazan Ardıç’… 
Siz hiç genç olmadınız mı?
Dünyaya ’‘birer bilge’’ olarak mı geldiniz?
Her yaptığınız ’‘onaylı/takdirli’’ mi büyüdünüz?
Gençliğinizi flu bile olsa hatırlayamayacak kadar mı yaşlandınız diye sormalıyım yoksa?
Yoksa’… Soru sormaya bile değmez mi?
 
 
(*): Bkz. Habertürk’’te gazeteci/yazar Ece Temelkuran’’ın E.Ö. ile yaptığı röportaj/yazıya.