GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
29 Kasım 2020 Pazar

Bilimsel düşünce, demokrasi, kitle kültürü

Toplumun küçük ve öncü olarak nitelendirilebilecek bir bölümü doğal olarak değişme, gelişme ve modernleşme yanlısıdır. Değişim, dönüşüm sürecinde bu küçük azınlığı bir araç olarak kullanabilecek düzey ve nitelikteki politikacıların yokluğunda sürecin tersine işlediği ve ne istediğini, nereye doğru gittiğini bilmeyen kitlelere boyun eğen politikacı ya da politik partilerin yönetime gelerek boşu boşuna çağ adlı akarsuyun ters yönünde ilerlemeye çalıştıkları görülmektedir.

***

Oysa değişimin, gelişme ve kalkınmanın kendi yasaları vardır. Böyle bir süreci başlatmakla genelleştikten sonra ona egemen olabilmek arasında büyük bir mesafe vardır. 18. Yüzyıl Püriten İngiltere’sinde ilahiyatçı yazar Mandel “Arılar Masalı” adlı öyküsünde “gelişme ve kalkınmanın kökeninde günahkarlık ve ahlaksızlık vardır” demektedir. Öyleyse süreçlerin başlangıç noktaları ve sonraki aşama ve evreler aynı şekilde değerlendirilemez. Cumhuriyet’in başlangıç yıllarında olumlu ve naif, içten bir yaklaşımla başlatılan toptan kalkınma hamlesi 1970’lerden sonra azgın bir toptan liberalleşme, vurgun, vs aşamasına gelmiştir. Bu sürecin sorumlusu onu başlatanlar değil bu hale getirenlerdir. İnsan hakları, özgürlükleri, demokrasi ve eşitlik, vs gibi ilkeleri yok sayıp kendi insanlarını acımasızca sömüren ve günümüzde ücretlilerin yarısını asgari ücrete mahkum eden insani değerleri zayıf ekonomik politikalar ve politikacılardır.

***

Tarihi anlamaktan aciz insanların tarih yapmaya soyunmaları kara mizahı andıran ironik sonuçlara yol açıyor. Eğitim görmüş (!) günümüz Türkiye’si artık sözcüğün gerçek anlamında modernleşmek, yani yeni bir sıçrama yapmak isteyen, ancak bu iş için doğru politikacıları bulma kapasitesine sahip olmayan bir toplum görüntüsü sunuyor. Üstelik çağdaş, huzurlu, güvenli bir ülke olma özelliklerini giderek yitiren bir Türkiye’de yaşamayı kabul ediyor. Oysa kör cahil bir Anadolu yeni düzen kurma konusunda daha sağduyulu ve başarılı olmuştu. Demek ki, Durkheim’ın sözünü ettiği çağdaş bir ahlak anlayışına sahip olmadan yalnızca eğitim görmek içinde yaşanan dünyayı kavrama ve değiştirme konusunda yeterli olmuyor.

***

Hemen her yazısını heyecanla beklediğim yazarların sayısı pek az… Bir gün bir yazıda hangi yazarı neden heyecanla beklediğimi yazarım.

Bu yazarlardan biri de dostluğumuzun çok eskilere dayanmasından sevinç duyduğum Oğuz Adanır’dır..

Çalıştığım gazetelerde kendisiyle zaman zaman söyleşiler yapar, onun ufuk açıcı görüşlerini okurlarımla paylaşmaktan keyif alırdım. Bir iki kez de Ege’de Sonsöz okurları için yapmıştık böyle söyleşileri…

Kısa bir süre önce İzmir’e taşınan Cem Yayınevi, Oğuz Adanır Hocamızın günlük yazılarını “Düşünce Yapımız ve Demokrasi Üzerine Notlar” başlığı ile yayımladı.

Yazının girişindeki cümleleri de ben oradan aldım.

Oğuz Adanır Hoca; kitabın önsözünde “Her toplumun kendine özgü iyi ya da kötü nitelikleri, erdemleri, alışkanlıkları vardır. Hiçbir toplum kusursuz değildir. Her toplum her zaman daha iyi bir toplum olmak için çaba harcar mı?” diye soruyor ve cevabını da “Hayır” diye veriyor.

***

Arka kapakta yazıldığı gibi, “Çağdaş Türkiye’de demokratik düşüncenin gelişimini anlamak, bilimsel düşünce, özgürlük, demokrasi, kitle kültürü ve benzeri birçok kavramın tarihsel yolculuğunu eleştirel bir perspektifle yeninden ele almayı gerekir”.

Oğuz Adanır günümüz Türkiye toplumunu ve siyasal hayatı belirleyen düşünce yapıları, duygu evrenleri ve siyasal davranışların üzerine yazdığı güncel makalelerden oluşan bu kitap küresel ve yerel siyaseti gündelik yaşamla bir arada düşünmenin önemini vurgularken “Toplumsal değişim için neyi nasıl yapmalı?” sorusuna bütüncül yanıtlar sunuyor.

Adanır’ın büyük çoğunlukla katıldığımız, bazılarına da itirazımız olan düşünceleri uzun uzun düşünme gerektiriyor. Bazı düşünceleri ile aydınlanmalar yaşıyoruz.

Hoca’yı kutluyorum. Bu kitabı öneriyorum.