GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
18 Aralık 2017 Pazartesi

Aday mı, değil mi; siz karar verin…

Hiç düşündünüz mü?

2014’ten beri…

Neden Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, sürekli İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yakıştırılıyor?

Özel bir kimliğe sahip olduğu için mi?

Beyefendiliği mi?

CHP Lideri Kılıçdaroğlu tarafından sürekli takdir edilişi mi?

Seferihisar’ı, bambaşka bir ilçe haline getirip…

Dünyaya tanıtma başarısını gösterdiği için mi?

Doğa harikası kentini Türkiye’nin ilk “Sakin Şehir”i yaptığı için mi?

Kocaoğlu gibi, “Kırsalda Kalkınma”ya önem verdiği için mi?

Hiç kimseyle kavgalı olmadığı için mi?

***

Bırakalım bunları, Tunç Soyer için sekiz yıl önceye dönelim ve…

Bu özel kimlik için…

Kaderin ağlarını “siyaseten” nasıl ördüğüne tanık olalım…

2009 seçimlerine az’bişi kalmış…

CHP’nin o günkü lideri Deniz Baykal, Seferihisar’ı ANAP’tan almak istiyor…

O sırada şirin ilçenin belediye başkanı Hamit Nişancı

Hamit Başkanı, Seferihisarlılar “Bizim oğlan” diye çok seviyor…

Sevilmesi de normal…

1999’da, henüz 27 yaşında belediye başkanı seçilmiş…

O sırada Türkiye’nin en genç belediye başkanı…

Üst üste iki kez seçim kazanmış; genç yaşta başkanlık koltuğunda 10’uncu yılını dolduruyor…

Baykal, Nişancı’ya takmış bi’kez; “CHP’ye gelsin…” diye haber yolluyor…

Hamit Nişancı’nın tam “deli fişek” zamanı…

İddiaya göre, “Gelirim ama ilçe teşkilatını ben oluştururum” diye cevap yolluyor Baykal’a…

CHP Lideri kızıyor ama belli etmiyor… Haftasonu iki taraf için de önemli. Sonunda buluşma meşhur “Dutlu Kahve”de ayarlanıyor…

Baykal, ekibiyle birlikte “Dutlu Kahve”ye geliyor saatinde…

Gelin görün ki, Hamit Nişancı o buluşmaya gelmiyor… Baykal iyice sinirleniyor…

***

“Ne olacak şimdi?” derken…

Deniz Baykal’ın çok güvendiği, İzmir’i yakından bilen / tanıyan iki isim, genel başkana “Tunç Soyer tam aradığımız isim” diyor… Sonra da  bir hatırlatma yapıyorlar… Tarihin karanlıklarında kalan “hatırlatma” şudur…

***

“12 Eylül 1980 Darbesi’nin askeri savcılarından biri de Nurettin Soyer’dir… Bu savcı CHP’ye gelecek tüm belaları savdı… İftiralara açık kapı bırakmadı… CHP için açılan eciş-bücüş davaları red etti… İşte o muhteremin bir oğlu var… Aileden sosyal demokrat… Çok iyi eğitim aldı… Başaralı bir hukukçu… Biri İsviçre’de olmak üzere iki üniversitede yüksek lisans yaptı… Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen asistanı, Türk Haberler Ajansı’nda da muhabir olarak çalıştı… Turizm sektöründe yıldız oldu; Seferihisar’da tatil köyü kurdu… Piriştina döneminde Büyükşehir’de Başkan Danışmanlığı yaptı… İki yıl İzmir’in asırlık Ticaret Odası’nın Genel Sekreterliği’ni üstlendi… Daha sonra da EXPO 2015 için Genel Sekreter oldu… CHP vefalı partidir; göreceksiniz Seferihisar’da çok başarılı olacak…”

***

O, iki kurmayın dediği çıktı…

Tunç Soyer, adeta “çizgi üstü bir belediye başkanlığı” için yaratılmıştı…

2009’da CHP’den Seferihisar Belediye Başkanı seçildi… Daha başkanlığının ilk yılında uluslararası yerel kalkınma modeli “Cittaslow” (Sakin Şehir) hareketini Türkiye’ye taşıdı ve ülkeye yayılmasını sağladı… Çok çalıştı, hiç “Yoruldum…” demedi; Seferihisar’ı “sihirli değnek” dokunmuş gibi değiştirdi… Projeleri CHP’nin çatısında alkış topladı… Takvimler 2014’ü gösterirken, “Büyükşehir Adaylığı” konuşulmaya başlandı… O hep sustu, sesini bile çıkarmadı… 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde ikinci kez Seferihisar Belediye Başkanı seçildi… Hala çok çalışıyor, “Yerelde Kalkınma” modelinin başarılı olması için ter döküyor… Seferihisar Mandalina’sı bugün bir “dünya markası” olmuşsa, bilin ki bu Tunç Soyer’in eseridir…

***

Peki; Tunç Soyer’in hayalleri hala Seferihisar için mi? 2019 Mart’ı ya da olası bir “erken seçim” için ibreyi Büyükşehir’e çevirdi mi? Sadece yüreğinde gizlediği o heyecan sıcaklığını koruyor mu?

***

Tunç Soyer’in bir radyo programında taze taze söyledikleri çok ilginç… Dikkatle okumanızı tavsiye ederim…

***

“Siyaset bir nöbet işidir… Bu görevde koltuğun büyüklüğü esas değildir. Önemli olan siyaseti dizayn eden genel merkez ise onların size bu görevi nerede layık gördükleriyle ilgilidir… Burada ben kendime bambaşka roller biçiyor olabilirim… Ama sonuçta o karar neyse onun yerine getirilmesi gerekir… İzmir Büyükşehir belediye başkanlığına aday olmayacak kimse yoktur… Herkes aslında potansiyel adaydır… (Ben olmak istemiyorum…) diyen insan bulamazsın… Ama mesele senin ne istediğin değil… Mesele bu göreve kimin layık olduğuna karar verilmesidir… Aziz başkan devam edecek olabilir, başkası gelebilir… Koltuğun büyüklüğüyle hiç ilgilenmiyorum… Memleket için ne yapabiliriz benim derdim budur…”

Soyer’in bir sonsözü var ki; breh, breh, breh…

“Ayrıca, bu koltuklar çok zehirli… Sizi bir anda dünyanın en yakışıklı, en yetenekli, en akıllı, en becerili insanı yapabiliyor… Etrafınızda o kadar çok şakşak yapan var ki, kendinizi kaptırabilirsiniz... Bu bir güç zehirlenmesidir… Kendinizi olduğunuzdan başka bir şey olarak görüyorsunuz… Bu çok tehlikeli bir şey… O koltuktan indiğiniz zaman bilinçaltınız sizi gerçeklerle karşı karşıya getiriyor…”

***

Seferihisar’daki “Dutlu Kahve”nin altında başlayan özel bir hikayenin sonu sizce nasıl biter?

Sonsöz: Mevlana ne demiş, “Unutma; senin için başkasından vazgeçen, bir gün mutlaka başkası için senden vazgeçer…”