GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
7 Kasım 2016 Pazartesi

Zaferde ısrar!

Yeni teknolojiler, düşünceler ve stratejiler “zafer” kavramının içeriğini sürekli değiştirir. Yeniyi kavrayamayanlar ise eski stratejide ısrar ederler. Böylece umdukları zaferler de hezimetle sonuçlanır.

Tarihte sık görülen başarı öykülerinin tamamında bir “yenilik” vardır. Yenilik, stratejik bir değere ve markaya dönüştürülebilirse, yerel yenilik ve başarı, uluslararası stratejiye ve başarıya dönüşür.

Tarih boyunca lider devletleri yaratan ana neden de hep stratejik buluşlar olmuştur.

Günümüzde olduğu gibi eski çağlarda da birbirinden farklı stratejiler uygulanırdı. Örneğin; toprağına toprak ekleyerek büyüyen, zaferden zafere koşan toplumlar ve devletler vardı. Türkler böyleydi…

Fenikeliler ve onların stratejisini başarı ile sürdüren Kartaca gibi koloniler, Venedik, Cenova gibi İtalyan şehir devletleri, küçücük yurtlarından yola çıkarak dünyayı değiştiren ticari faaliyetler yaparak; büyük servetler kazanabildiler. Araplar gibi zaferi ticarette arayan başka toplumlar da başarılı oldular.

Günümüzde ise endüstriyel, sektörel, teknolojik... tercihler çok daha kısa zamanda büyük zaferlere kapı aralayabilmektedir.

20.yüzyılın ikinci yarısından sonra bilinçli bir şekilde uygulanan büyüme stratejilerinde “toprak fethetme” yer almıyor.

Bölmek var ama toprağı büyütmek yok!  

Çünkü toprak elde ederek başarılı olan yok!

Üretmeden ticaret yapan devlet de yok!

***

Yaklaşık yüz yıl önce Theodor Herzl, Abdülhamit’e başvurarak bugünkü İsrail’den daha küçük bir toprak parçası istemişti. Amacını da “tarımın ve içtihadın bayrağını dalgalandırmak” şeklinde açıklamıştı.

Bugün İsrail ve Hollanda gibi iki küçük devlet, dünyanın geri kalan topraklarında yüksek verimde yapılabilecek tarım için her türlü tohumu üretilebiliyor.

***

1865’te bir mühendis tarafından kereste gibi orman ürünleri üretmek ve pazarlamak için kurulan bir şirket, 1967’ye kadar keresteden kabloya, elektroniğe doğru bir süreç yaşıyor. 1967’de üç şirketin birleşmesiyle Nokia ismini alıyor. 

1970’de telekomünikasyon sektöründe üretime geçen Nokia, 1990’da Avrupa’nın bir numarası, 2000 yılına gelindiğinde dünya devi olabiliyor!

Nokia, Finlandiya şirketiydi ve çok geçmeden doğduğu ülkeden daha fazla tanınan bir marka olabildi. Bir şirketin,büyüme stratejisi başarılı olduğunda ülkesini gölgede bırakabilecek noktalara geldiği görüldü.

Bugün Samsung ve Apple gibi markalar karşısında gerilemiş olsa da Nokia, bir süre yedi milyar insanın parasını alıp hayallerini süsleyebilmiştir.

***

Çağımızın fetihçi markalarına Nokia gibi Samsung da örnek gösterebilir: 

Balık, sebze ve meyve satmak için kurulan bir Güney Kore şirketi,  un değirmeni ve şeker fabrikası kurarak yola devam etmiş, 1970’lerde ise ağır sanayi yatırımlarına yönelmiştir.

1990’lı yıllarda G. Kore firması olarak Güney Asya’nın en hızlı büyüyen şirketler grubu oldu.

2000’e gelindiğinde elektronik bileşenleri üreten şirketler grubu olarak yedi milyar insanın tanıdığı bir marka olabildi.

***

Elektronik ve beyaz eşya sektöründe üretim yapan ve ürünlerine Avrupa pazarlarında müşteri bulabilen bir grup Türk işadamı, 2003 yılında dönemin hükümetine başvurur. Amaçları akıllı teknolojilerin geleceği hakkında Hükümeti bilgilendirmek, geleceği olan sektörlerde teşvikler alabilmektir.

Konunun önemi anlaşılamadığından mı yoksa sunum yapanların bir kısmının Yahudi olmasından mıdır, orası bilinmiyor, proje ilgi görmüyor.

2003’te Türkiye’nin kapısını çalan bu şansın ne kadar önemli olduğunu belirtmemin nedeni, dünyada 2007-2008’de başlayan Apple, Samsung, Nokia, LG, HTC gibi akıllı telefon rekabetinin henüz başlamamış olmasıdır.

***

Apple da ABD’nin gurur duyduğu bir markadır. 1976’da Kaliforniya’da kurulan şirket kısa sürede yazılım, bilgisayar, elektronik… sektöründe hızla büyümüş ve uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Şu an dünyada bilişim sektöründe Samsung’dan sonra ikinci büyük ciroya sahiptir.

 

 

Buna benzer başarı öykülerini çoğaltabiliriz.

Son yüzyılda dünya çapında başarıya imza atan nice şirket, ülke ekonomilerini taşıdıkları gibi ürettikleri ürünlerle de insanlığa ve medeniyete önemli katkılar sağladılar.

***

20. yüzyılda büyük toprak işgalleri de oldu. Örneğin Rusya’nın SSCB’ye dönüşmesi gibi.

Oysa Rusya, en ileri ideolojiyi savunuyor görüntüsü altında, en eski stratejiyi uyguluyordu. Topraklarını genişleterek başarılı olabileceğini düşünüyordu. Çok ciddi bir kaynak ve insan israfından sonra çözümü işgal ettiği toprakları terk etmekte buldu.

***

20.yüzyılda bile başarılı olamayan eski zaman stratejilerini 21.yüzyılda ısrarla uygulamak, bundan başarı ve kazanç beklemek, nehirde akışın tersine kulaç atmak gibi görünüyor.

Bir köy büyüklüğündeki toprak üzerinde tüm dünyanın hayranlığını kazanan bir marka yaratmak mümkündür. Bunu Finlandiya, G.Kore, Tayvan… başarabiliyorsa Türkiye gibi 80 milyonluk bir devletin çok daha fazlasını başarması mümkündür.

Yedi milyar insanın hayallerin süsleyen akıllı teknolojilerin hiçbiri henüz savaş sebebi olmadı.

Apple, Samsung, Nokia, LG, HTC gibi ürünlerin hiçbiri petrol gibi sorunlar da çıkarmadı!

***

Suriye, Irak ve… Daha nice devletin mazlum halklarına “hümanist” duygularla yaklaşabiliriz.

Yine “hümanist” duygularla yardımda da bulunabiliriz.

Ama işin içine “Müslümanlık”, “Müslüman vicdanı”, “Müslüman kardeş”, “Âlem-i İslâm”… katılacaksa kurtlar sofrasında bugün acıdığımız insanların yarın birer terör örgütü olarak karşımıza çıkmalarına şaşırmayalım!

Geleceğimizi bile ihmal ederek her şeyimizi riske ettiğimiz bu olayların finalinde umarım son sözümüz “Meğer bunlar Müslüman değilmiş!” olmaz!