GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
28 Ekim 2022 Cuma

Yüzüncü yıla 1 kala

Cumhuriyet ilanının 99. yılını kutlarken aklımıza takılan sorular var.

29 Ekim 1923 günü, TBMM oturumunda Atatürk’ün sunduğu Anayasa değişikliği teklifinin kabulüyle Türkiye Devleti’nin yönetim biçimi Cumhuriyet olarak belirlendi.

Ve Atatürk çağdaş uygarlık seviyesini hedef gösterdi. Cumhuriyet’in çağdaşlığının karinesi ise laik hukuk devleti…

Günümüze gelince, seküler alan yerle bir, hukuk ha keza… Devleti “Haydut devlet” dediklerine benzetenler bile var.  

Bu topraklarda bir arada yaşamak için bir konsensüs oluşmuştu. 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, milleti yüz yıldır bir arada tutan sosyal sözleşmeyi gerçekleştirmişti.

Bugün, İslamcıların, Kürtlerin toplumsal mutabakattan çekildiklerini biliyoruz. Cumhuriyet’i ayakta tutan sosyal sözleşme ruhunu kaybetti. İkinci Cumhuriyetçiler amacına ulaştı. İkinci Cumhuriyet falan ortada yok ama zaten dertleri mevcudu yıkmaktı, yenisi umurlarında değildi.

Sanayi Devrimi ile gelen değerlerin mümkün kıldığı ulus devlet, tarihsel olarak elbet son bulacak. Sanayi toplumu sonrası, devletler ve sınırlar değişecek. Buna direnmek anlamsız.

Dünya ölçeğinde dengeden çıkan kapitalist sistemde neredeyse değişimin bütün öncülleri ortaya çıktı.

Burada problem, yeni Dünya düzeni oluşurken değişimin izini sürmek, olan biteni kavramak ve ne yapacağına karar verebilmek.

Yüzyıl önce, sanayi devrimi paradigmasıyla oluşan koşullarda sorulan soruların aynıları yine karşımıza çıktı; Ne yapmalı? Nasıl yapmalı?

Cumhur İttifakı bu soruların yanıtını şu diskurdan hareketle arıyor; Türkiye Cumhuriyeti bitti, Türkiye yüzyılı başlıyor…

Onlara göre “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz.” diyen Atatürk değil, Türkiye. Dünya’ya söyleyecek yeni sözleri; Türkiye Yüzyılı. Aradan Cumhuriyet düşmüş. Atatürk ve Cumhuriyet ile vedalaşmışlar.

Kapitalistlere ucuz işgücü pazarlayan yeni Türkiye… Milyonlarca göçle beslenen modern esir pazarı gibi…

Yarılma çok derin.

Yeni bir toplumsal mutabakatın artık kaçınılmaz olduğu bir gerçek.

Dijital devrim hayatı dönüştürüyor.

Yeni Dünya sisteminde ülkenin yerini konuşmak gerek.

Bir başka deyişle, “yeni dil kurmak ve her şeyi yeniden söylemek” artık bir zaruret.

Yüzüncü yılının şafağında Cumhuriyet’i ve Atatürk’ü ayakta alkışlıyoruz.