GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Dr. Berna BRIDGE
YAZARLAR
28 Temmuz 2022 Perşembe

Yunanistan iddiaları maceraperest bir dış politikayı haklı gösteremez

Suriye ve Irak sınırında PKK ile mücadelemiz sürerken Batımızda ise Yunanistan’ın Türkiye'ye yönelik kışkırtmaları bitmek bilmiyor. İkili ilişkilerin gerilmesinde ABD ile yapılan F-16'ların satışı ve modernizasyonu ile ilgili Miçotakis'in ABD Kongresi'nde yaptığı tatsız açıklama, bu açıklama sonrası ABD'deki Yunan ve Rum lobilerinin F-16 satışlarını baltalama çalışmaları,Ege’de 6 mil, 12 mil söylemleri, ABD’nin Yunanistan’daki üsleri, adalardaki askerleştirmeler, Dedeağaç gibi konular her gün gündemde. Bu gelişmelerin arkasında yatan nedenleri konunun uzmanı Emekli Tümamiral Deniz Kutluk'la konuştum.

Kutluk, "Yunanistan'ın Türkiye düşmanlığı kuşaklar boyudur devam eden bir şey. 500 yıl Osmanlı yönetiminde kalmanın bir kompleksi ve tepkisi olarak düşünülebilir. Oysaki Atatürk-Venizelos dostluğu ardından 1945-46 yıllarında Türkiye'nin iç savaştaki Yunanistan'a çok büyük yardımları ve dostluk ilişkileri olmuştu. Sonrasında Kıbrıs'ın İngilizlerden ayrılması, bağımsızlık talebi ve Türkiye'nin taksim talebi ile iki devlet karşı karşıya geldi ve sonrasında Egede dahil ilişkiler gerginleşti" dedi.

"Yunanistan'da kuşaklar, Türkiye düşmanlığı yapılarak yetiştiriliyor" diyen Kutluk, "Dolayısıyla siyaset yapanlar (bu yetişmiş nesiller artık seçmen olduğu için) onlara hoş görünecek adımlar atmakla kendilerini sevdiriyorlar, yani ucuz ve tehlikeli bir dış politikayla iç politikada seçmen kazanmaya çalışıyorlar" diye ekledi.

"Miçotakis, daha önceki hükümetlerin aksine Türkiye'ye düşmanlık destekleri ile kendisine silah sanayiinde bir yer edinmeye, silah tedariklerinin yarattığı maddi-siyasi avantajları kullanmaya çalışıyor. Yunanistan 2020 Ağustos krizinden bu yana 10 milyar avro harcadı. Borçluyken bu büyük harcamaya gerekçe için iç kamuoyunda algı yaratmasıgerek".

“Türkiye'nin almaktan vazgeçtiği F-35'lerin kendilerine satılmasını istiyor.Bu adımlar makül mü? Değil. Alsınlar ve başlarına ne işler açacağını görsünler. Çünkü Türk Amerikan ilişkileri artık eskisi gibi Yunanistan'ın ipoteği altında değil. Bir zamanlar Türkiye ABD yardımlarına muhtaçtı ve ABD bu yardımları Türkiye'ye 10 Yunanistan'a 7 vererek 7/10 oranında sağlamaya özen gösterirdi, böylece de birbirine üstünlük sağlayamayacak iki devletin arasında bir savaşı önlemiş olduğunu öngörürdü” dedi.

"Türkiye artık kendi üretimini kendi yapıyor, kendi vergi mükellefinin parasıyla istediği ülkeden silah alıyor. S-400'ler gibi. Amerika silah vermediği zaman Türkiye bütün diğer çözüm yollarını masada tutuyor. Bu bağlamda Miçotakis Biden'ın bize F16 satışını engellemek için Kongre’de konuştu. Başarılı olur mu, zannetmiyorum. Çünkü Amerika'nın Türkiye ile değişik dengeleri var. Türkiye F-16'yı alamazsa alternatif üreticilere yönelecektir. Diğer yandan daAmerika'da şirket hukuku geçerlidir. Bir anlamda Amerika’yı şirketler yönetir,bir yasaklamada bu uçakları satan şirketlerin 3 milyar dolara yakın kayıpları söz konusu olur. Şirketler bu kaybın oluşmasınıKongre’deki üyelerin inisiyatiflerine pek bırakmaz, gereken girişimlerde bulunurlar. Ayrıca Türkiye'nin ABD’den alacakları var.  F-35 süreci için yatırılmış olan 2.5 milyar dolar civarında bir miktar var. Bu parayı geri istemeyi Türkiye yavaşlattı. Bunu tekrar hızlandırabilir. Yani bu F-16 satışının önlenmesi işinde zarar gören Amerikan şirketi ve sonuçta bundan etkilenen de Amerikan siyasetçisi olur. Türkiye de bir yandan kendi uçağını yapmak için adımlar atarken ara nesil uçak satın alır ve böylece hava savunma mücadelesinde Amerikan pazarı olmaktan kurtulur. Burada kaybeden Amerika olur" şeklinde konuyu netleştirdi.

Yunanistan'ın hava sahası ihlalleri konusunda Türkiye’yi suçlayıcı iddiaları için "Bunlar uluslararası hukuka aykırı iddialar" diyen Kutluk, “Komşunun 1936 kararnamesine dayalı tek yanlı bir tasarrufla uluslararası hava sahasını milli saha gören iddialarını ABD ve NATO biliyor ve bu defalarca Yunanistan'a açıklandı. Bunlar kanunsuz Yunan istekleri, hukuksuz, uluslararası normlara uymayan isteklerdir" açıklamalarında bulundu.

“Türkiye Ege'de hava sahası ihlallerini yapan ya da yapmak ısrarı üzerinde olan bir ülkedeğil. Bu, Yunanistan'ın iç politikada sıkışınca dikkatleri dış meselelere çekmekte sıklıkla başvurduğu bir mekanizma. Bugünün konusu da değil, 1990'lı yıllarda yoğunlaşmıştır.1997 yılında, bu konuda Amerika, Türkiye ve Yunanistan masaya oturup bir karar aldı. Denildi ki; bir Yunan radarına NATO radarları ekleyelim, başına NATO operatörleri koyalım, hava sahası iddiaları orada tarafsız gözlemcilerle incelensin. O günden beri buişlem yapılıyor. Dolayısıyla Yunanistan 'Hava sahamı ihlal etti' diye bir beyanat verdiği zaman, gerçekte hava sahasının ihlal edildiğini düşünmek yanlış olur.Bunu tarafsız NATO radar operatörleri onaylamadığı sürece 'Böyle bir ihlal yapılmamıştır' diye görmemiz lazım. Genelde olan 10 olayın 8'inde hatta 9'unda bu iddia ihlal gerçekleşmemiştir” diye ekledi.

“Yunanistan hatalarını sürdürmese çoktan iki ülke dostluğa ulaşmış olurdu. Şu an dış politikada hata üstüne hata yapan ve Türkiye'ye muazzam kozlar veren bir Yunanistan var, ancak Türkiye bunların hepsini kullanıyor mu? Kullanmıyor. Kullanmalı mı? Yeri gelirse kullanır. Yunanistan uluslararası hukukun mekanizmalarını da kilitlemiş vaziyette. Uluslararası anlaşmazlıkların barışçı çözüm noktası Uluslararası Adalet Divanı (UAD). Yunanistan Ege'deki hiçbir sorunun buraya götürülmesine izin vermiyor, bir izolasyon ile kendisini çözümlerden uzak tutuyor. Yunanistan uluslararası hukukun komşusunca ihlal edildiğine bu kadar meraklı ise Adalet Divanına başvurması gerek ama bunu engelleyecek adımlar atıyor. Ege'ye ait bütün uluslararası konuların önünü UAD’nın yetkilerine koyduğu rezervasyonlarıyla tıkadı. Yani barışçıl çözüm yollarını Yunanistan reddediyor.”

“Ege’de 6-12 nm karasuları yaklaşımları da tamamen yanlış. Yunanistan bir yandan Ege’de karasularının 3 nm olduğunu belirlemiş bir Lozan Antlaşmasına taraf olup diğer yandan Türkiye’nin taraf olmadığı, hatta ısrarcı itirazcı (persistent objector) olduğu BMDHS’ne dayalı olarak karasularımı artırmaya hakkım vardır diyemez. Ya Lozan’ın sağladığı haklardan vazgeçer, ya da karasularını Türkiye’nin açık deniz haklarını kısıtlayacak şekilde artırmak iddiasından.İkisi birden olamaz. Buna hem siyaset (TBMM Casus Belli kararı-1995) hem de UA hukuk izin vermez.”

“ABD’nin Yunanistan’daki artmakta olan askeri varlığı veya AB üyesi oluşu da Yunanistan’ın aramızdaki güç dengesini dikkate almadan Türkiye’ye karşı askeri çözümü varmış gibi hareket eder görünmesini makulleştiremez. Olsa olsa ikinci bir Zelensky hatasının yaşanmasına neden olur, çünkü ne yazık ki yalnızca söylem desteği ile askeri mücadeleler kazanılamıyor… Umarım bir askeri çözüme kalkışıp ulusunu yok edebilecek maceralara sürüklenmek akıllarda yoktur” diyerek sözlerini noktaladı.

Bu aydınlatıcı söyleşi için kendisine teşekkürlerimle…