GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
İhsan Özbelge ÖZDURAN
YAZARLAR
17 Haziran 2021 Perşembe

Yeşil ile mutabakat...

Toprak Bayramı ve 17 Haziran Dünya Çölleşme İle Mücadele Günleri’ne binaen...

Yazılı ve görsel basında...

Salgının arkası tufan öngörüsü ile...

2050 yılına kadar su fakiri olacak bir dünyada...

Önümüzdeki on yıl içinde…

Elli milyon insanın göç etmek zorunda kalacağından söz ediliyor…

Ve ... Kuraklıkla yaşanacak büyük bir imtihana hazırlanın mesajı veriliyordu, insanoğluna…

Sera gazları, küresel ısınma, karbon salınımı...

Ve iklim değişikliğinin yol açtığı olumsuz etkileri bertaraf edecek...

Avrupa Yeşil Mutabakatı (EU Green Deal) ile, yeşile verilen öneme vurgu yapılıyor…

Ve sıfır karbon salınımı hedeflerinden dem vuran...

Uluslararası sözleşmelerden söz ediliyordu…

2015 yılında imzacısı olup da taraf olmadığımız Paris iklim anlaşmasına...

1997 yılında imzalanarak 2005’de yürürlüğe giren Kyoto sözleşmesine...

1945 yılında Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile kabul edilen...

Toprak Bayramının önemine vurgu yapılırken...

Erozyon, yanlış sulama, kuraklık ve bilinçsiz tarım nedenleri ile...

Her yıl, Kıbrıs adası büyüklüğündeki toprak kaybımızdan söz ediliyordu.

Yazılı metinlerde kalan; sözleşmelerin, anlaşmaların maddelerine...


Ve, manasını aramakta olduğumuz , önemli günlere ve bayramlara değiniliyordu.

İnsanoğlunun, doğa ile bir türlü mutabakata varamadığı bu dünyada...

Uluslararası bir mutabakatın önemine atfen, yapılan her bir açıklama...

Deniz salyasının pençesindeki Marmara denizimizi...

Suları kirlenen Ergene nehrimizi...

Kumları hoyrat ayaklar altında incinen Salda Gölünü...

Uğradığı tacizlerle renklerinin tonunu kaybeden dağlarımızı...

Kuruyan göllerimizin acısı ile kuraklığa teslim olan tahıl ambarımız Konya ovamızı hatırlatıyordu...


Yüzyıllarca yıl önce...

Türkleri Orta Asya’dan göç etmek zorunda bırakan..

Siyasi nedenlerin yanında; salgın hastalıkların ve kuraklığın sebep olduğu kıtlık zamanlarında…


Atalarımızın yeni tarım alanları arayışı içinde...

Anadolu topraklarına yaptıkları o büyük göç ile...

Varlık nedenimiz olan; o mümbit Anadolu toprakları üzerinde...

Yüzyıllardır hüküm süren Türk mevcudiyeti...

Bu mevcudiyetin meydana getirdiği, çoğalmalarımız...

Kardeşliğimiz, bizi biz yapan değerlerimiz geldi aklıma...

Devam eden hayatın içinde, doğa ile hasbıhale daldım.

İbret veren, muhteşem bir ikram tabağı var önümde...

Dikdörtgen, nadide büyükçe bir tabak... Atalardan kalma...

Ve üzerine, türlü çeşit meyveler yerleştiriyorum…

Büyük bir özenle yerleştirilmiş bu vazgeçilmez tatlar. 

Al al olmuş yanakları ile şeftali ve hemen onun yanında, yanı başında...

Yakın akrabası, mis gibi kokusu ile kayısı. 

Ve üzüm çeşitleri...

Siyah, irikara, razakı ve sultani...

Birbirlerine sımsıkı sarilmışlar, dayanmıslar ve destek olmuşlar…

Sanki tabaktan düşmekten korkarcasına...

Nasıl da yakışıyorlar birbirlerinin yanına

Nasıl da yakışıyorlar o güzelim tabağa..

Doğanın fıtratı gereği;

Renkleri, lezzetleri, kokuları ve besin değerleri bakımından ayrı ayrı kodlanmış olan sahip oldukları bu genler…

Her birini bir diğerinden ayıran o müthiş özellikleri yaratmıyor mu?

Ne kadar da gerekliler...

Ne kadar da faydalılar…

Ve  ne kadar da vazgeçilmezler diye düşünerek..

Hepsini bir bir öpüyorum… Ve BAŞIMIN üstüne koyuyorum.

Bahçemdeki masaya yerleştirirken…

Rengarenk begonviller, mis kokulu yasemenler ve hanımelleri…

Sanki dalları ,çiçekleri ve kokuları ile reverans yapıyorlar bu güzelim birlikteliğe..

Hepimiz diyorlar birbirlerine..

Hepimiz, bu toprağın çocukları değil miyiz?

Bu dünyayı güzelleştirmek, mis gibi kokular yaymak…

Ağızlarda güzel tatlar bırakmak için yaratılmadık mı?

Ağaçlarımız başka güzel…

Dallarımız başka güzel, çiçeklerimiz ve meyvalarımız, bambaşka güzel diyorlar...

Keyifle ve ibretle onları seyrederken…

Çiseleyen yağmurun kokusunu içime çekiyorum

Ve bu güzel muhabbeti dinliyorum..

Toprak ananın bağrına düşen yağmurlar gibi yeşertir mi acaba gözyaşlarımız umutlarımızı?

***

Yeşil mutabakat sözleşmesi, Kyoto Sözleşmesi, Paris iklim Anlaşması gibi...

Hayata geçirilmesi zaman alan... Bilumum, ülkeler arası anlaşmalar şöyle dursun...

Bizler...

İncittiğimiz doğa ile bir mutabakat sağlayabilir miyiz?

Kirlettiğimiz denizlerimiz, göllerimiz, nehirlerimiz...

Hırpaladığımız, küstürdüğümüz toprağımız bizleri affeder mi?

Desek...

Doğaya yaptığımız cümle haksızlıklar karşısında boynumuz bükük!

Eğer, söylenecek tek bir söz kaldıysa geriye...

Edip Cansever’in dizeleri ile...

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka? ”