GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
30 Mart 2017 Perşembe

Yasa yapan meclis güçlü müdür?

İslâm tarihini ister Adem’den ister Hz.Muhammet’ten başlatalım. Hiçbir Peygamber “yasa yapan bir meclis”in kuruluşuna öncülük yapmamıştır. O nedenle Kur’an, hiçbir ayetinde “yasa yapan meclisi” kutsamaz!

Fakat Kur’an “yürütme şûrâsı/meclisi”ne değinmiştir. Âl-i İmran-159 ve Şûrâ-38’de topluluğun başkanına “YÜRÜTMEYİ şûrâ’da/mecliste kararlaştır” gibi bir buyrukta bulunmuştur.

el-Emr” yürütmeyi ilgilendiren konuların tamamını kapsar.

 Şimdiye kadar hiçbir âlim “el-Emr”in “yasa yapma” etkinliği olduğunu iddia etmemiştir.

Şûrâ”, yasama meclisi olsaydı, şeriata ilişkin bütün metinler “şûrâ”larda yazılırdı.

Ama öyle olmadı.

Yasama etkinliği “sivil” bir faaliyet olduğundan Müçtehit âlimler, ciltler dolusu fıkıh kitaplarını talebeleri arasında yazdılar.

***

Ayrıca İslâm tarihinde hiçbir âlim Kur’an’dan deliller göstererek yasama meclisi kuralım, oylama ile herkesi bağlayan yasalar yapalım da demedi!

Son dönemler hariç!

***

Yürütmede “ittifak” olabilir, ittifak için çaba da gösterilebilir ama yasamada ittifak olmaz; ancak “içtihat” olur. Bir süre sonra içtihatlarda görüş birliği oluşursa icmaya da dönüşebilir. 

İçtihat; bireysel çaba, delilleri toplama, bol tartışma, sonunda bir karara varıp onu yazıya geçirme süreçlerinden oluşur.

Tartışma; ilmi görüş yazıya geçirildikten sonra da devam eder. Yeni bir bilgiye ulaşan müçtehit, yazılı görüşünden vazgeçip yeni görüşünü yazar….

***

Yasama çalışmaları serbestçe yapılır. Merkezi otoritenin hiçbir etkisi ve gölgesi istenmez…

Sultanlar ve hanedanlar yasamayı kontrol altına almak için birçok yola başvurdular, sonunda çözümü “emirnameler”, “fermanlar” veya “kanunnameler”de buldular.

İlim adamları sarayların dalkavuğu, makam ve mevki hastası olduklarından beri içtihat yapamaz hale geldiler. Son 200 yüzyıldan beri de çareyi “Batı’dan kanun tercüme etmekte” buldular.

Bu konuya “Meclisi güçlendiriyoruz, yeni dönemde Meclis sadece kanun yapacak!” iddiasından geldik!

1-Meclis yasa yapmaz! Müslümanı ikna edecekseniz, meclisin sadece kanun yapacağına ilişkin bir delil göstermeniz gerekir.

2-Meclis’in olmazsa olmaz görevi “YÜRÜTMEDİR” ve “YÜRÜTME” yetkisini kullanan herkes, hesap vermek zorundadır. (Âl-i İmran-159; Şûrâ-38)

3-Meclisin asli görevi yürütme ve hesap sorma organı olduğundan bu mecliste görev alacaklarda aranan koşullardan biri yaş ve deneyim yıllarıdır. 18 yaş yasamada görev alamayacağı gibi yürütmede de görev alamaz.

Ben âcizane tüyü dökülmüş son İslâmcı kaldığımdan böyle düşünüyorum. Diğerleri hangi ilm-i siyaset kurnazlığı yapıyor, onu da bilemem.

4-80 milyonluk bir ülkede 200’e yaklaşan üniversiteye rağmen yasalar hala Batı’dan tercüme ediliyorsa, yasama görevi, tercüme bürolarına verilmelidir. Tercüme yasaların ne şeyhülislâmın mührüne ne de meclise sunulmasına gerek vardır. Devlet başkanının imzası yeterli görülmelidir.

Makam, mevki, lüks, tahakküm düşkünü prof’lar bu durumdan utanmıyorlarsa biz mi utanacağız, kanunlar tercüme diye!

Ben çok rahatım; siz de rahat olun!

 

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının meclise yüklediği fonksiyon şudur:

1-Meclis üyeleri tüm yurttan iki dereceli seçimle belirlenecek.

2-Birinci Meclis’in görevi sadece “yasa” yapmak değildi. “Yürütme”ye ilişkin yetkileri daha fazlaydı:

1-Meclis hükümeti,

2-Meclis’in seçtiği başkan,

3-Meclis’in seçtiği başkomutan,

4-Meclis’in seçtiği bakanlar,

5-Meclis’in hazırladığı anayasa… Doğu’da ve Batı’da örneği olmayan bir modeldir.

Bu model; bir nokta hariç; hem İslâmî’dir hem de çağdaştı.

***

Kur’an’ın yönetim modeli, istişareyi yapan ve kararı alan başkana (Âl-i İmran-159) dayanır. Bu nedenle Birinci Meclis’in seçtiği başkan Kur’an’ın önerdiği yetkilerle donatıldığından tam olarak İslâmîdir, diyebiliriz.

***

Bugün birileri çıkıp ilk kez bir model sunabilir mi?

-Yasama Meclisi,

-Yürütme Meclisi,

-Yargı Meclisi ve

-Denetleme Meclisi, dörtlü bir model kurabilir mi?

-Başkanı da “hakem başkan” şeklinde düşünebilir mi?

Her biri 200 kişiden oluşan bu meclislerle ülkede “tam bir kuvvetler ayrılığı ve dengesi” modelini inşa edebilir mi?

Her şeyden önce bu ve benzeri modelleri üniversitelerin tartışma gündemine taşıyabilir mi?

Belki ben de sadece “Yürütme Meclis”ini, yasamayı ve denetlemeyi “sivil”, yargıyı “seçimle” oluşan birer kuvvet gibi düşünebilir, görüşlerimi herkese karşı uzun uzadıya savunabilirim.