GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
29 Ağustos 2021 Pazar

Türkiye Cumhuriyeti körlerin fil tarifine sığmıyor

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze öyküsü, siyasi gruplar tarafından ihtiyaca göre okunuyor ve yorumlanıyor.  

Bu durum, meselelerin nasıl ele alınması gerektiği konusunda belirsizlik yaratıyor. Ve bu belirsizlik, siyasetçilerin tam istediği koşulları yaratıyor.

Mesela, kuruluşundan itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin kapitalist sisteme entegrasyonunu adeta yok sayan siyasetçiler bu konuyu tartışmaya açmıyor.

Evet, Cumhuriyet’i kuranlar emperyal güçlere karşı mücadele verdi. Fakat aynı zamanda, Türkiye’nin kapitalist sisteme entegrasyonunu da gerçekleştirdi.

Bu süreç, 1908-1922 döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamlayamadığı iktisadi entegrasyonun devamı olup ısrarla yok sayıla gelmiştir.

Yüzyıllık geçmişinde, sistem hiçbir zaman anti kapitalist olmadığı halde, Cumhuriyet’i kuran kadrolara “sol misyon” biçilmesini anlamak mümkün değil.

Ekonomiyi kapitalist sisteme entegre etmek solculuk ise, CHP de solcudur.

Nedense, yetmişli yıllarda başlayan “ortanın solu” arayışları hesaba katılmıyor.

Öte yanda, aydınlanma, modernite, ilerleme, gelişme gibi çağı tanımlayan kavramları sanayi devrimiyle sınırlarken kapitalist sistem değerlerinden soyutlamak, Türkiye solunun siyasal çıkmazı oldu. Ve çıkışı olmayan yollarda her zaman kapitalistler kazançlı çıktı.

Şu halimize bakın, yüzyıldır emperyalizmin Leninist anlatımıyla açıklıyoruz uluslararası sistemde olan biteni. Oysa Küresel Dünya düzeninde, her ülke emperyal oyunun bir şekilde içinde…

Artık söylemek gerek; Mülkiyet ve üretim ilişkilerinde, devlet örgütlenmesinde, eğitim politikalarında kapitalizme odaklı Cumhuriyet rejimi, kapitalist sistemin metropolünde yer almayı becerecek kadroları yetiştiremedi. Yüzyıl boyunca, sistemin periferisinde dolandı durdu… Ve uzanamadığı ciğere, “emperyalist” diyerek teselli buldu.

Nihayet, kapitalist sistem çökerken bu tartışma da boşluğa savruluyor.

Cumhuriyet’in birinci yüzyılında yeterince saçmaladık. Körün fil tarifi gibi her birimiz tuttuğu yerden tarif etti, ülkenin ahvalini… Şimdi, ikinci yüzyılda, önümüze yeni bir kapı açılıyor. Bu kapının adı; Dijital devrim.

İdeolojik sığınaklarımızdan çıkarak her birimiz eteğimizdeki taşları dökeceğiz. Kapımızı çalan yeni çağa hazırlanmak için bunu yapmak zorundayız.

Gitmekte olana ve gelmekte olana dair fikir birliğine ihtiyacımız var. Yani, sosyal gerçekliğin bilgisine… Toplumsal mutabakat ancak bu bilgiyle mümkün olacak.

Gerçeği görmek zorundayız; Mülkiyet ve para yeniden tanımlanacak.

Kapitalist sistem, sınırsız sermaye birikiminin ve artı değerin sonsuz genişlemesinin önündeki bütün engellerin kalkması sonucu zirveyi gördü; nihai hedefine ulaşan tarihsel sistemin, sonsuz ve sınırsız olanda yok oluşu başladı.

Ve yanı sıra, ekolojik çöküş, uygarlık krizinin öncülü olarak ortaya çıktı.

Türkiye ise elan Türk-Kürt-Ermeni milliyetçiliği ve Sünni-Alevi gerilim hattında, sübjektif tarih okumalarıyla söz israfında ısrarını sürdürüyor.

Batı destekli Kürt-Ermeni ittifakının tavrı, ihtiyaç duyulan yeni toplumsal mutabakatın önündeki barikat gibi...

Ve bu gidişin, yeni Dünya düzeninde nal toplamaya kadar yolu var.

Dünyada ne oluyorsa ülkede de o oluyor; Bir çağ kapanıyor, bir çağ açılıyor.

Kimlik siyasetini aşarak hayatı yeniden söylemenin zamanı geldi.

Ve başka zamanımız olmayacak.