GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
12 Mart 2022 Cumartesi

Tarım bağımsızlıktır

Tam 11 yıl önce “Tarım Bağımsızlıktır”(*) adlı bir kitabımı okurlarımın görüşüne sunmuştum.

Aslında nice yurtsever aydın da gıda egemenliği açısından tarımsal üretimin ne kadar önemli olduğunu yazmış ve çizmişti.

Ancak yeni dünya düzeni ile kafaları yıkanmış ve özelikle geleceği göremeyen neo-liberal akademisyenler ve politikacılar tarımın artık önemsiz olduğunu tv kanallarında boy gösterip anlatmışlardı.

Neo-liberal politikaların izlenmesiyle desteklemelerden yeterince pay almayan köylü işletmeleri tarımdan uzaklaştırıldı,35 milyon dönüm tarım alanı ekilmedi,bunu sonucu olarak örneğin buğday ve ayçiçeği ve türevleri açısından dışarıya bağımlı olduk.

Rusya ve Ukrayna Savaşı nedeniyle yağ ve hububat yüklü 23 Türk gemisi Azak Denizi’nde kilitli kalmıştı. Daha sonra izin verilince gemiler Türkiye’ye doğru yola çıktı.15 Mart ve 17 Mart’ta gemilerin kimileri Türkiye’ye ulaşacaklarmış. Sonuçta ithalata bağımlı olduğumuz için, ekmek ve yağ fiyatları uçmaya başladı.

İzin verirseniz kitabımın önsözünü kısaca özetlemek isterim.

Dünyada uygulamakta olan ekonomi-politikaları, 1980’li yıllara değin iki kutbun yönlendirilmesindeydi. Bir yandan reel sosyalizm, bir yandan emperyal kapitalizm ve kurumları tarım politikalarını da şekillendiriyordu. Bu bağlamda emperyal kapitalizm, anılan yıllara değin özellikle çevre ülkelerinde köylülüğü, bir başka değişle küçük üreticiliği destekledi, kimi ülkelerde feodalizmin tasfiyesi doğrultusundaki çalışmalara olanak sağladı. Ancak temel amacı, özellikle çevre ülkelerinde ortaya çıkabilecek toplumsal muhalefetin devrimci eylemlere dönüşümünü engellemekti. Daha doğrusu, onları düzenin sınırları içinde gelişmelerini denetlemek istiyordu.

Küresel kapitalizm 1980’li yılların başından itibaren tarımda izlediği politikaları terk etmeye başladı. Bu dönüşümde iki önemli etken rol oynadı. Birincisi, çözülen reel sosyalist sistemin bakısının ortadan kalkmasıydı. İkincisi de tarımda özellikle Batı ya da merkez ülkeler ya da onların denetimindeki Tekelci Şirketlerde (TŞ) bunun tersi de söylenebilir-endüstriyel tarımın geldiği noktaydı. Bu ülkeler, geliştirdikleri yeni teknolojiler ve olağanüstü destekler aracılığıyla gereksinimlerinin çok üstünde tarımsal ürün ve girdi stoklarına ulaştılar. Artık çevre ülkelerinden ucuza kapattıkları tarımsal ürün alınımına da zamanla gereksinimleri kalmadı. Aksine, kendi ürettiklerine pazar bulmaları bir zorunluluk haline geldi. Bu nedenle, çevre ülkelerinin tarımsal üretiminin geriletilmesi, hatta çökertilmesi doğrultusunda yeni-liberal ekonomi politikalarını küreselleştirme örtük adıyla devreye soktular. Bu amaca yönelik olarak, tarım ürünlerinde Dünya Borsa Fiyatları’nı, çevre ülkelerin altına düşürdüler, damping yaptılar, ancak bunları yaparken de kendi iç pazarlarını korumak için her türlü önlemi aldılar.

Emperyal politikalara, bir başka deyişe dış dinamiklere açık olan Türkiye Tarımı da bu olumsuz gelişmelerden payını aldı. Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemelerin azaltılması sürecine sokuldu. Tarımsal desteklemeler, girilmesi neredeyse saplantı durumuna getirilen Avrupa Birliği’nin çok gerisinde kaldı ya da bırakıldı. Yetersiz desteklemeler de Türkiye’nin yapısal özelliklerine göre gerçekleştirilmedi. Desteklemeler, tarımsal işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri niteliksel ve niceliksel iyileştirmek yerine, daha çok dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı olan büyük işletmeler lehine kullanıldı. Tarımsal KİT’lerin çoğu özelleştirildi ve kapatıldılar. Bu süreç devam ediyor.

Bütün bu uygulamaların sonucunda, nitelikli ve güçlü örgütlere sahip olmayan çiftçiler giderek fakirleşti, yaklaşık üç buçuk milyon kişi kırdan kente göç etmek zorunda kaldı. Buna koşut olarak Türkiye’nin, özellikle protein (kırmızı et, süt vb.), enerji (tahıllar, yağ bitkileri vb.) ve giyinme (başta pamuk ve endüstri bitkileri, deri, yün vb.) gereksinmesini karşılayan tarım ürünleri açısından dışa bağımlı duruma geldi.

Yinelenirse, Türkiye, tarım ürünleri başta olmak üzere tarımsal girdilerde emperyal ülkelere tam bağımlı durumuna geldi. Bir başka deyişle bağımsızlığını kaybetti. Oysa tarımın bağımsızlıkla eşdeğer olduğu görülüyor. Nedeni şudur; insan açsa ve çıplaksa, insan hakları ve özgürlüğünü düşünemez, aydın niteliklerini geliştiremez, onurunu ve kişiliğini kaybeder. Tarımın bu işlevi nedeniyle ülkeler, öncelikle insanlarını doyurmaya ve giydirmeye çalışırlar. Bu amaca bağlı olarak tarımlarını korur ve geliştirirler. Bütün paylaşım savaşlarında tarım ürünlerinin denetimi önemli rol oynamıştır. Batı, gıdayı petrol jeo-politikasıyla birlikte ön sıraya koymuştur. Amerika Birleşik Devletleri’nin ünlü Dış İşleri Bakanı Kissenger, dünya egemenliği konusunda şu düşünceyi aktarıyordu; ‘’Petrolu denetlersen ulusları denetleyebilirsin, gıdayı denetim altına alırsan insanları denetleyebilirsin.’’

Özetlenirse, bağımsız bir toplum ve devlet için, tarımın korunması ve geliştirilmesi yurt savunması kadar önemlidir. Bu anlamda Tarım Bağımsızlıktır.” Demiştim.

Haklı çıkmak istemezdim.Ancak yaşadığımız günlerde toplumun büyük bir çoğunluğu gıda egemenliği açısından tarımın ne kadar önemli olduğunu acı bir şekilde öğrendi.

Soralım,tarım Anadolu’da başlamadı mı?

(*) Mustafa Kaymakçı,2011.TARIM BAĞIMSIZLIKTIR.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları.Antalya