GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
5 Temmuz 2021 Pazartesi

‘Tarihçi ve doğa’ üzerine

Günümüzde maddi herhangi bir ögenin, sosyal açıdan da  irdelenmesi gereği bir zorunluluk olarak ortada. Bununla birlikte ,gerek doğa bilimcileri, gerekse  sosyal bilimciler, herhangi bir konuyu bir bütünsellik açısından anlamak ve tanımlamak  yerine, eski Hint  söylencelerinde yer alan "Kör Adamlar ve Fil" öyküsüne benzer şekilde, genellikle bir konunun değişik  yanlarını anlamak ve tanımlamaktan ileri gidememektedirler.

Ortaya çıkan bu sonuç, olasılıkla geçmiş yüzyılın neredeyse başlarına kadar felsefe-bilim ayrımının  olmadığı üniversitelerde “üniversitasideali”nin dışlanmasından kaynaklanmıştır.

Günümüzde Batı üniversitelerde bilim (ve eğitim); toplum ve sektörlerin gereksinimlerine göre  değil, büyük oranda uygulamalı “doğa bilimcileri”nin ve daha küçük oranda uygulamalı “sosyal  bilimciler”in egemenliği ve baskısıyla, (sözde) pazar ekonomisine, bir başka deyişle tekelci  sermayeye  hizmet eden akademik kapitalizm yaklaşımına uygun olarak yapılır duruma gelmiştir . Doğal olarak  anılan değişimler, merkezden gelen esintiler ve hatta dayatmalar doğrultusunda çevre ülkelerine de  yansımış. Ancak bu yansıma, Türkiye örneğinde olduğu üzere bilimsel taşeronluk biçiminde ortaya  çıkmaktadır.

Türkiye’de bunun dışına çıkabilen bilimciler de var Bunlardan biri, tarihçi Prof.Dr.SalihÖzbaran’dır.

Özbaran,son kaleme aldığı ”Tarihçi ve Doğa(Çözüm bilimin sırtında/Tarih doğanın kucağında)” adlı kitabında doğa-tarih ilişkilerini incelemiş bulunuyor ve şöyle diyor:””Tarih,bilindiğiüzere,insanlığın düşünce sistemi içine girdiği zamanlardan günümüze  kadar yaşanmış olay ve olguları içermeye çalışan bir bilgi dalı olagelmiştir.Yaşama bir anlam verme gereksinimi duyduğunda tarih yazar tarihçi,konuşturur onu veya görselleştirir insanı/tabiatı…Bu aradatarihçi,yepyeni-aslında hep var olmuş-içinde yaşadığı ortamı,çevreyi,yani bir parçası bulunduğu doğayı da hatırlamıştır;aşağı yukarı yarım yüzyıl içinde-hatta 1970’lerden itibaren-onu geliştirme yollarını aramaya başlamış,alışılagelen kalıpların dışına çıkma gereğini duymuştur.Böylece çevre tarihçiliği onun dünyasına,insan topluluklarının doğa ile-daha doğrusu doğa sistemleri ile-olan ilişkisini ortaya koyma gayreti içine girmiştir”der.

Özbaran,yeni bir tarih alanı olarak “Çevresel Tarih” konularında irdelenmeler de  yapar ve “…Kimilerine göre tarihin bir alt birimi değil,disiplinler arası bir medotun ortaya koyduğu bilimdir o:bazılarının geleneksel yorumlarında esas  olan iktisadi,sosyal ve siyasal tarihin de  tamamlayıcısıdır, “ devrimci bir alandır”,sadece bir canlı türünün çevreyle olan ilişkilerini inceleyen çalışmalar içine zapt edilemezdiye saptamalarda bulunur.

Özbaran’ınözellikle “Çevresel Tarih” için “Devrimci Bir Alandır.” saptaması çok önemli.Türkiye’dede neo-liberal sistemce insafsızca uygulanmakta olan doğanın tahribi,çevre kirliliği ve türlerin yok edilmesi gibi konularda;kirlenmemiş ve duyarlı kent insanları kadar içinde yaşadığı doğal ortamı korumak isteyen milyonlarca  kır insanı giderek artan bir düzeyde HES’lere,termil santrallarına ,nükleer tesislerin kurulmasına ,yeni maden ve taş ocaklarına  ruhsatlarıgibi çevreyi yok edici girişimlere karşı demokratik haklarını kullanarak devrimci eylem yapıyorlar.

Bu bağlamda Özbaran salt tarihin yazıcısı olmamış.Sözgelişi; doğduğu ve büyüdüğü Turgutlu’da eko-sistemin yıkımına ilişkin” Çaldağı:Kasaba’mdaki Darbe “adlı kitabını kaleme almakla yetinmemiş,militanca eylemde de bulunmuştur.

“Çaldağı” kitabında da Özbaran,çam ağacının kesilen nefesini,yeraltı sularına ve Gediz’e dikilen gözleri,salınan asidin ve toprağa yapabileceği ölümcületkileri,bilginlerin uyarıları ve son pişmanlığın fayda sağlamayacağını dile getiriyor ve bunun Batı’nın (Avrupa) ekolojik emperyalizminden kaynaklandığı dile getiriyor ve şöyle diyordu: "Aslındabiliyordum,öğrenmiştim  dünyanın dört bir yanına ulaşan Avrupa’nın ekolojik emperyalizmini:20.yüzyılda ABD’nin okyanuslara açılan donanımlı gemilerinin ettiklerini:tanımıştım “çıkarımız bizi hangi denize,hangikıyıya,nereyeyönetirse,kazanç bizi geniş dünyanın hangi limanına sürüklerse” biçiminde Hollanda’dan ifadelendirilensömürgeciliği.Tüm bu serüvenler araştırma konularımın sınırlarında geziniyordu."

Özbaran’ın“Tarihçi ve Doğa(Çözüm bilimin sırtında/Tarih doğanın kucağında)”kitabı;”ÇözümBilimdeTarih Doğada”, “Doğa ve İktidar”,”Bir Başyapıtta Tarih,Doğa ve İktidar”,Doğa ve  Duagü” ve “Atatürk ve Doğa” da oluşuyor.

Son bölümünü “Atatürk”e ayırması bilinçli bir tercih olmuş Özbaran’ın.ÇünküAtatürk,Cumhuriyet’in kuruluş döneminde gerçekleştirdiği  kırsal kalkınmaya  çevreci bakışı kazandırmış aynı zamanda.Özbaran,bu bakışın örneklerini vermiş bulunuyor.

Özbaran, “Devrimci bir alandır”  olarak nitelediği “Çevresel Tarih”e yeni bir soluk getirmiştir.Kendisini salt bir kuramcı(teorisyen) olarak değil,kuram ile uygulamayı birlikte ele aldığı ve bunu eylemiyle kanıtladığı için  de çok değerli buluyorum.Kitabını,çevreseleylem içinde  bulanmakta olan herkese öğütlüyorum.

5 Temmuz 2021