GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
26 Eylül 2022 Pazartesi

Soyer’i neden savunmadı?

Seçim sathına doğru ilerledikçe iktidar ile muhalefet arasında sertleşmenin dozajı artıyor.

Ekonomik kriz ve mülteci politikaları sebebiyle oldukça yara alan iktidar, seçim sürecinde kaybettiği oyları geri almak adına “olağanüstü” bir çaba içerisine girmiş durumda.

Artık psikolojik harp başladı. Doğru olanı başka bir yöne itmek için bütün imkanlar seferber edilmiş durumda…

İktidarın psikolojik harbi üç ayrı noktaya dönük olarak yürüteceği görülüyor. Birincisi muhalefet, ikincisi Sedat Peker, üçüncüsü ise kültürel alan…

Geçtiğimiz hafta Peker’in evine yapılan silahlı saldırı ve bir çete liderinin vurulmasının yanı sıra danışmanının da gözaltına alınması o cephede artık kılıçların çekildiğini gösteriyor. Peker’i yeniden silahlı eylemlerle, vukuatlarla anılır hale getirilerek kendisinin seçimden iki ay önce yayınlayacağını ilan ettiği videoların etki alanını düşürmek istendiği açıkça görülüyor. Peker’in ne yapacağını süreç içerisinde izleyeceğiz.

Ekonomik krize karşı bir reçete konulamaması ve refahı arttırma yönünde kısa vadeli çözümler üretilememesi sebebiyle kendilerine oy veren önemli bir bölüğü kaybeden iktidarın sarıldığı bir diğer enstrüman ise “kültür çatışması” oldu.

Festivallerin iptali, Sezen Aksu ve Gülşen gibi göz önünde olan sanatçıların, LGBTİ bireylerin hedefe konularak bir baskılanma oluşturulması ve konunun kültürel bir çatışma olarak lanse edilmesi sağlanmak istiyor.

Etki alanı sosyal ağların dışına çıkmayan ve nispeten zayıf halka olarak tanımlanacak bu kişi ya da gruplara yönelik gerçekleştirilen psikolojik harbin temelinde ise siyasi fayda üretmek var. Kimlik siyaseti, konser yasakları, İstanbul Sözleşmesi gibi konular üzerinden Araştırmacı Ümit Yaldız’ın tabiri ile iktidarın seçmeni kafeslemek istemesinin yanı sıra karşı tarafı da bir biçimiyle yıldırmaya dönük  gayretinin de olduğu görülüyor. 

Psikolojik harbin diğer boyutu ise muhalefete, yani 6’lı masaya…

İktidar en temel stratejilerinden birisi de muhalefet içinde sorun ya da sorunlar oluşturularak 6’lı masanın dağılmasını sağlamak… Son günlerde İYİ Parti içerisinde en kuvvetli grubu oluşturan milliyetçi kanadın Gürsel Tekin ve Tunç Soyer ile karşı karşıya gelişini düşünürsek yine bu stratejide de bir biçimde yol alındığını da gösteriyor.

Kılıçdaroğlu’nun sessizliği…

Asıl konumuza dönersek…

Tunç Soyer’in 9 Eylül kutlamalarında yaptığı konuşma da bu psikolojik harbin önemli safhalarından birisi olarak kabul edilebilir. İktidarın tepkisi ile Vahdettin ve ecdat  konusu günlerce tartışıldı. Soyer’e Cumhur İttifakı’nın en üst perdesinden tepkiler gelirken CHP’nin üst kurmaylarından ve parti örgütünden Soyer’e destek vardı.

Fakat…

Soyer’e destek vermeyen kanat en üst perdeydi. 6’lı masanın 5’lisi Soyer’in açıklamalarına nötr yanıtlar verirken konuşmayan da tek kişi vardı. O da Kemal Kılıçdaroğlu’ydu.

O gün kürsüye çıkıp halkı selamlayan ve konuşmayı bizzat dinleyen Kılıçdaroğlu’nun yaşanan tartışmalar üzerinden sessiz kalması ve tek bir tweet atmaması dikkat çekici… Erdoğan ve Bahçeli’nin Soyer’e karşı dozajı çok yüksek oranda yaptığı eleştirilere tek bir yanıt vermeyen Kılıçdaroğlu’nun İzmir’deki 3 günlük programında basından soru almaması da yine dikkat çekiciydi. Çünkü konu muhakkak bir biçimde “Vahdettin” ve “ecdat” tartışmasına dönecekti.

Kılıçdaroğlu’nun ısrarla bu konuya girmemesinin birçok yönü olabilir.

Kılıçdaroğlu’nun Soyer’in yaptığı konuşmanının dozajının kaçtığı yönünde bir değerlendirmesinin olduğuna pek inanmıyorum. Çünkü Soyer’in konuşmasında “bundan 100 yıl önce gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde olanlar” derken kastının devletin anahtarını emperyalistlere vermiş, Mustafa Kemal ve arkadaşları hakkında idam fermanı yayınlamış, Kurtuluş Savaşı’nı sabote etmek için karşı-devrimci isyanlar çıkarmış ve savaş bitiminde İngiliz donanması ile ülkeyi terk etmiş olanlara karşı olduğunu Kılıçdaroğlu da biliyor. Konu bu kadar açıkken cumhuriyetin kurucu partisinin başında olan bir kişinin yaşanan tartışmaya dahil olmamasını taktiksel bir konu olarak yorumlayabiliriz.

Kılıçdaroğlu, pekala Soyer’in sözlerini savunacaktır. Ancak savunmamayı tercih etmiştir. Buna “sessiz destek” de denilebilir. Kılıçdaroğlu’nun sessiz desteğinin temelinde ise seçim sathında yaşanan psikolojik harp yatmaktadır.

Seferihisar’da örgüte verilen “yanımda mısınız, değil misiniz” mesajının karşılığında Kılıçdaroğlu hem adaylık kartını açık oynadı hem örgütün içindeki çatlak sesleri engelledi hem de gündemi değiştirdi. Adaylık konusunu gündemin başat konularından birisi haline getirerek “suni gündem” çabalarını bir süreliğine de atlatmış oldu.

Kılıçdaroğlu’nun psikolojik harbi iyi yönetmesi ve ülke gündemini yeniden belirlemek noktasında hamleler yapması gerekiyor. Bundan önce hiç seçim kazanamamış, dezavantajlı bir genel başkan profili var. Anketlerin büyük bölümünde hala yüzde 30 bandını aşamayan bir CHP var. Ve eforunu doğru kullanmak durumundadır. Bunun için de örgütüne her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır ve bu şu an için sağlanmıştır.

9 Eylül tartışması Soyer’i güçlendirmiş midir?

Vahdettin’i savunmak durumunda kalan iktidarı ve İzmir’in hassasiyetlerini düşünürsek Soyer’in yereldeki politik gücü kuvvetlenmiş olarak değerlendirilebilinir. Ancak sürecin tamamına bakılırsa 6’lı masanın 5’lisinden gelen nötr tepki ve 9 Eylül afişlerindeki “barış” konusu üzerinden Soyer’in İYİ Parti’nin ağır toplarının hedefi olması gibi konular 2024 seçimlerinde kendisine karşı dezavantaja dönebilir.

Yaşanan tartışma bir yönüyle kapanmış olarak görülse de Soyer ile İYİ Parti arasında duygusal bir kopuş olduğu kanısındayım. Duygusal kopuşların telafi edilmesi pek mümkün olmayabilir. Telafi olsa da bu zoraki bir evlilik gibi olur. Özellikle 2023 seçimlerinde İYİ Parti’nin yerelde alacağı oy, Soyer ile ittifakın kurulup kurulmayacağına yönelik olarak da kritik bir öneme sahip olacaktır. Çünkü İYİ Parti yerel seçimin ilk provasını genel seçimde yapacaktır. Kuvvetli oy almış bir İYİ Parti’nin masaya daha kuvvetli geleceği ve hatta masaya bile oturmayabileceği bir durum oluşabilir. Görünen o ki İYİ Parti’nin oylarında kent genelinde de önemli bir yükseliş bulunmaktadır.

İzleyip göreceğiz.

Ümit Yaldız ağabeyin Soyer’in bu işin kazananı olduğu yönündeki görüşüne hak veriyorum. Ancak bu kazanç kısa vadelidir. Soyer’in 9 Eylül tartışmasında güçlendiği kadar da ittifaklar konusunda yara aldığını ve uzun vade de kaybının da olabileceği düşüncesindeyim.