GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Tayfun MARO
YAZARLAR
8 Şubat 2018 Perşembe

Soruyu doğru sormayınca

CHP’de 36. Olağan Kurultay öncesinde veya sonrasında yapılan tartışmalar, ülkeyi bir kenara bırakarak Parti içine odaklanınca, ortaya hayli sığ bir laf dalaşı çıktı.

CHP’de kanat bile oluşturamayan iki farklı görüşün toplumda pek karşılık bulmayan sert polemikleri, demokratik parlamenter rejimi savunan seküler toplumda haklı bir endişe yaratıyor.

Malum, Türkiye yönetim sistemini değiştiriyor. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, referandumda toplum böyle karar verdi; %50+1’i bulan ülkeyi yönetecek… Ne ki hiçbir parti, %50+1 oy oranına tek başına ulaşamıyor.

Doğulu otoriter rejimi benimseyen cenahta yer alan “evet” diyenler, “yerli ve milli” adını verdikleri çatı altında ittifak kurdular. Bu çatı altında ortak adayla seçime girecekler.

Diğer cenahta yer alanların, yani “hayır” diyenlerin ise, %49 gibi ciddiye alınması gereken bir oy potansiyeli var. Fakat hangi koşullarda bir arada hareket edeceklerine dair bir konsensüs oluşmuş değil. Özellikle de öncü rolü yüklenmesi gereken CHP’de çok fazla belirsizlik var.

 

Durum böyle olunca, Parti içinde olup bitenlere yüklenen anlam da haliyle CHP’nin süregelen sosyopolitik konumunu bir ölçüde aşıyor. Öyle ki bir ucunda HDP’nin, diğer ucunda İYİ Parti’nin yer aldığı, uzlaşmaz çelişkilerin ziyadesiyle mevcut olduğu bir siyasal alan. Mutabakat zemini, seküler alanın savunulmasına, demokrasi ve parlamenter rejimin yeniden inşasına dayanıyor.

Uzun sözün kısası, CHP, yeni toplumsal mutabakatın öncülüğü gibi son derece zor bir görevi, ülke koşulları itibarıyla, yüklenmek zorunda... Gerek tarihi misyonu gerek politik konumu, bu sorumluğu almasını gerektiriyor. Sağ taraf, tarihi misyonuna bakıyor. Sol taraf, politik konumuna bakıyor.

Ülkenin içinden geçtiği sürecin gerçek adı, rejim değişikliğidir. Siyasal iktidar, rejim değişikliği niyetini her ne kadar inkâr ediyorsa da, gerçek bu! Yönetim biçiminde yaşanan değişimi rejim değişikliğinin izleyeceğine dair çok fazla öncül ortaya çıkmış bulunuyor.

Doğu-Batı ekseninde oluşan gerilim hattında hizalanan siyaset, tek tek siyasal partilerin siyasi konumundan ziyade, her iki cenahta oluşan ittifakların mutabakatına dayalı bir seyir izliyor.

Tam olarak bu nedenle, sorulacak soru, CHP’de gruplar arasında süren tartışmalara dair değil, seçim ittifakının ve toplumsal mutabakatın nasıl oluşacağına dairdir.

CHP’liler, kendi aralarındaki bitmeyen parti içi iktidar kavgasını bırakıp, Türkiye’nin yapısal değişiminde ortaya çıkan ayrışmanın getirdiklerinin hariminde düşünmek ve konuşmak zorundadır.

Garp cephesinde, Kürtlerle doğru iletişim kurması gereken siyasal gücün adı, CHP’dir. Bundan hoşlanmayanlar İYİ Parti’ye gidebilirler veya yeni siyasal oluşumları düşünebilirler.

Ülkenin sorunu, CHP’nin oyunun artması veya azalması değil, seküler toplumu savunanların %49’luk oyunun %51’e ulaşmasıdır. Sorunsalı doğru okumak gerekir. O %51 yakalanmadığı takdirde, CHP’nin oy miktarının hiçbir önemi kalmayacaktır; ister çoğalsın ister azalsın.

Ülkenin içinden geçtiği değişim koşullarında, CHP’nin yönetici tercihlerinde ortaya çıkan değişikliği hiç düşünmeden ret etmek doğru değil. CHP’nin bir yere gittiği yok. Sakin olmakta yarar var.

Türkiye’yi içine çekildiği bataklıktan geri almak, kısa vadede biricik hedef olmalı. Bu hedefe, burjuvazisi, emekçisi, Kürdü, Türkü, Alevisi, Sünnisi hep birlikte yürüyor; gerisi teferruattır.

Bilinmeli ki seküler toplumun varlık mücadelesinde, seçimlerin kazanılması, olmazsa olmaz koşuldur. Kısa vadede sorunlar ele alınırken bu gerçek göz ardı edildiği sürece, doğulu otoriter cenahın ekmeğine yağ sürmek, CHP’nin kaderi olacaktır.