GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Mehmet KARABEL
YAZARLAR
27 Şubat 2023 Pazartesi

Seçimin tarihine Amerika neden meraklı?

Size bugün…

Roman tadında kronolojik bir hikaye anlatayım…

Önce…

Bugünden düne gidelim…

Sonra…

Dünden bugüne geliriz yeniden…

***

Asrın vurgununu yedik…

Kahramanmaraş merkezli 10 şehrimiz…

İki korkunç depremle hayalet kentlere dönüştü…

Köprüler çöktü…

Yollar ikiye ayrıldı…

Uçak pistleri yarıldı…

Kaybettiğimiz insan sayısı 50 bine koşuyor…

Bi’anda “acıların ülkesi” oluverdik!

Yasta ilan ettik…

Şok halindeyiz…

***

Dikkat edin!

Hayatta olmayacak rastlantılar hep Türk Milleti’nin başına geliyor…

Deprem acısı yaşamadan birkaç gün önce…

İstanbul Boğazı'na demirleyen bir Amerikan Savaş gemisi…

Sosyal medyanın bi’anda manşeti oluverdi…

O esrarengiz gemi…

ABD’de toprak altını araştıran…

HAARP (Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Program) teknolojisiyle…

Kahramanmaraş depremlerini tetiklemiş olabilir miydi(!)…

Nitekim…

“USS Nitze” adını taşıyan o gemi Boğaz’a demir attığında…

Ertesi gün…

İstanbul – Kağıthane’de…

3,1 büyüklüğündeki deprem yaşanmıştı…

O gün takvimler “3 Şubat”ı gösteriyordu…

“Olur mu?” demeye kalmadan…

Sosyal Medya, “abuk olay”ın iki tarafı oluvermişti…

O savaş gemisi Türkiye’den ayrılalı 15 günü geçti…

Tartışma hala sürüyor…

***

Gidelim, “dün”e…

Dünya’nın “Sam Amca” dediği…

Şu Amerika var ya…

Neredeyse 250 yıldır…

Taaa… 10 bin kilometre uzaktan bile…

Anadolu’ya burnunu sokmaktan hiç geri kalmamış ne hikmetse!

4 Temmuz 1776’da resmen “devlet” kurmuşlar…

Sonra soluğu Ege kıyılarında almışlar…

Taaa Osmanlı zamanında…

Görünen maksat ticaret yapmak için…

***

Sonra birdenbire…

Ne gariptir ki, Atatürk’ün düzenlediği Sivas Kongresi’nde…

Ortaya çıkmışlar…

O dönemin ABD Başkanı Wilson…

Güvendiği Generali Harbord’u Atatürk’a yolluyor…

ABD’li general “kılçık” atıyor…

“Sizi ancak manda kurtarır, filan…” diye…

“Manda”nın anlamı ise…

Kendini yönetemeyecek duruma gelen ülkelere…

Kendilerini yükseltecek duruma gelene kadar…

“Gel benim himayeme gir…” demek…

ABD’li generalin yüzü bile kızarmaz son sözünü söylerken:

“Siz Birinci Cihan Harbinde dört yıl savaştınız ve sonunda mağlûp oldunuz… Yani milletinizin ölümden kurtulması ancak manda idaresini kabul etmenizle mümkündür…”

Vay, sen misin bunu söyleyen…

Mustafa Kemal’in gözlerinde kıvılcım çakar…

Cevap taş gibidir:

“Biz emperyalistlerin eline düşen bir kuş gibi yavaş yavaş ve sefil bir ölüme mahkûm olmaktansa, babalarımızın oğulları sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ederiz…’’

***

Amerika “manda”yı unutur ama…

Bi’gözünü de Türkiye’den ayırmaz…

Şirinlik yapar…

1950’li yıllarda “Marshall Yardımı” ile öpücük(!) yollar…

Bizim neslimiz…

Bayat süt tozundan yapılmış süt içerek büyür…

Asıl amaçları…

Amerika’nın tekelci patronları eliyle…

Türk ekonomisini kontrol altına alıp…

Pazarlarını da kendi ürünleriyle doldurup…

Bu ülkelerin ulusal ekonomilerini alt üst etmekti…

Başardılar da…

Merhum Çetin Altan o günler için…

“Amerika, Türkiye’ye önce cip’i (jeep), ardından da cop’u soktu…” diyerek “kara mizah” yapmıştı, çoğumuz bu lafın nereye gittiğini sonradan anlayabildik…

***

Biz bu ABD ile başka alanlarda da halvet olduk!

Girin “Zaman Tüneli”ne görürsünüz…

Mesela…

Bir “Johnson Mektubu” vakası yaşadık…

Resmen yüz karası…

(1964 yılında Türkiye, İsmet İnönü'nün kararıyla Kıbrıs’a çıkarma yapma hazırlığına başlar… Ancak operasyondan bir anda vazgeçilir… Çünkü, ABD Başkanı Johnson, İnönü’ye çok sert bir mektup yazar ve Türkiye'de bütün dengeler altüst olur… Amerikan Başkanı, Kıbrıs çıkarmasını bir mektupla engeller…)

Birkaç yıl sonra misilleme yaptık…

ABD Büyükelçisi’nin makam otosunu yaktık…

(Yıl 1969… Vietnam Kasabı olarak bilinen CIA ajanı Robert Komer, ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olmuştu… Ankara’da ODTÜ’yü ziyaret etti… Bazı öğrenciler, büyükelçinin makam otosunu ateşe verdi… Sam Amca bunu hiç unutmadı…)

***

Amerika’ya intikam sırası geldiğinde…

Takvimler 1975’i gösteriyordu…

Ağırlıklı İsrail kökenli yapımcıların hakim olduğu…

Hollywood marifetiyle…

Türkiye’den alınan bir “intikamdan” söz ediyorum…

1970 yılında…

Türk Polisi, Billy Hayes adanda 22 yaşındaki bir Amerikalı’yı…

İstanbul’da esrar kaçakçılığı yaparken yakaladı…

İmralı Cezaevi’ne tıktı…

Zehir taciri o genç adam…

Beş yıl sonra bir yolunu bulup cezaevinden kaçtı…

Amerika’ya döner dönmez…

“Geceyarısı Ekspresi / Midnight Express” adıyla bir kitap yazdı…

Sözüm ona…

Cezaevinde yaşadıklarını, işkenceleri filan anlatıyordu…

Senaryoyu Oscar’lı Oliver Stone yazdı…

Esrar satıcısı Bilyy Hayes’in bir yazdığına bin kattı…

Tam Hitler kafasıyla…

Senaryo buram buram ırkçılık ve adilik kokuyordu…

Filmi Alan Parker yönetti…

Şiddet filmlerinin vazgeçilmez rejisörüydü…

O da bir’e bin kattı…

Filmde Türk olan herkes, ama herkes kötüydü…

Türk olmayan herkes ise mükemmeldi…

Film Türkiye’de yasaklandı ama…

Dünyanın dört bir yanında gösterildi…

Kitabın esrarcı yazarı…

“Ben bunları yaşamadım, çoğu palavra” dese de…

Artık dünya Türkiye’ye bir başka gözle bakmaya başlamıştı…

***

Film, cezaevindeki abartılmış “işkence sahneleri” ile…

Türkiye'yi, tarihin en ağır ve adil olmayan…

Bir anti-propaganda ile yüz yüze bıraktı…

Tek hedefi Türkiye'yi ve Türk insanını aşağılamak olan…

Asılsız iddialarla dolu 1978 yapımı “Midnight Express” filmi…

Gösterime girdiğinden beri “Türk” kelimesiyle birlikte anıldı…

O film yüzünden milyar dolarlık turizm geliri kaybettik…

Filmin yarattığı “kirli iz”in etkisi ise çeyrek asır sürdü…

Öyle ki…

Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı olarak…

16 yıl önce ABD’yi ziyaret ettiğinde…

Bu Sam Amca ne yaptı biliyor musunuz?

Aynı gün…

Amerika genelinde 100 milyon izleyicisi olan…

AMC TV’de “Geceyarısı Ekspresi”ni bi’daha yayınladı…

İntikama bakar mısınız?

***

Ne yazık ki…

Aradan geçen 45 yılda bi’kez bile karşı duruş gösteremedik…

Amerika bizi bir sinema filmi ile “acımasızca” lekelemişti…

Son süreçte…

Sadece “Kurtlar Vadisi – Irak” filmi ve…

Yayınlandığında olay yaratan…

“Metal Fırtına” romanıyla cevap vermeye çalıştık ama…

Nereye kadar?

***

Ve, bi’kez daha…

“Dün’den bugüne” diyerek…

Bitiriyoruz…

Dikkat ettiniz mi?

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, önceki gün…

Yaklaşan…

Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimleri için…

Amerika Birleşik Devletleri’nin kafa medyası CNN International’a…

Çarpıcı açıklamalarda bulundu:

“Cumhurbaşkanı bu kararı kendi başına alamaz… Meclis'in bir karar, görüş bildirmesi gerek... Sonunda Yüksek Seçim Kurulu depremden etkilenen 10 şehirde seçim olup olmayacağına karar verecek… İki milyondan fazla kişi bölgeden ayrıldı… Gittikleri yerde nasıl oy verecekler gibi teknik sorunlar var… Ancak eğilim, önümüzdeki günlerde aksi yönde bir siyasi mutabakat olmadıkça vaktinde, Mayıs’ta (14 Mayıs Pazar) yapılması yönünde…”

Sizce…

Amerika Birleşik Devletleri şu “sıkıntılı” süreçte…

Cevaplarını “bal gibi” bildiği soruların gölgesinde…

Bizim seçimlerimizi…

Neden bu kadar merak ediyor?

Nokta…

Hamiş: Üç gün önce ABD medya kuruluşu Bloomberg şu haberi yayınladı:  “42 binden fazla insanın öldüğü deprem bölgesinde 8 milyon kayıtlı seçmen bulunuyordu... Resmi verilere göre iki milyon seçmen bölgeden ayrıldı… Yüksek Seçim Kurulu’nun bu konudaki kararı bekleniyor…”

Ve… Son Dakika: İddiaya göre Ak Parti’de seçim hazırlıkları başladı… Cumhurbaşkanı Erdoğan, “14 Mayıs” tarihini önümüzdeki Çarşamba günü seslendirecek… Bu arada YSK’nın, “Seçimleri 14 Mayıs Pazar’a yetiştiririz” açıklaması önemlidir!

Sonsöz: Bütün bunları yaşadıktan sonra, “Hababam Filmleri” serisinden kalma unutulmaz bir melodinin nakarat mısraları ile veda edelim: “Neler oluyor hayatta? / Bir de şu rüya gerçek olsa, olsa… / Sabah olup uyanınca… / Her şey yine aynı kalsa…”