GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
24 Nisan 2022 Pazar

Sanat 4.0

Hala pek çok kişi tarafından ne olduğu tam olarak anlaşılamamış NFT kavramının Türkçe karşılığı olarak “Nitelikli Fikri Tapu” ifadesinin belirlendiği Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi tarafından açıklandı. Satışa sunulan NFT’lerin ne kadarının nitelikli ne kadarının orijinal bir fikir olduğu tartışılır ancak dijital bir tapu ifadesinin oldukça açıklayıcı olduğunu söyleyebiliriz. Zaman zaman bu köşede NFT’ler ve kripto sanattan bahsetmiş olsak da kısa bir hatırlatma yapalım: NFT’ler ses, görüntü, video, yazı gibi herhangi bir dijital varlığın benzersizliğini işaretleyen ve sahiplik durumunu gösteren bir belirteçtir ve kripto paralar gibi ekonomik bir değere de karşılık gelir. Bu anlamıyla dijital varlıkların alınıp satılabilmesini sağlar. 

Bir dijital varlığın biricikliğini ve sahiplik durumunu göstermesi sayesinde NFT kullanımının dijital sanat üreticileri tarafından da hızlı bir şekilde benimsendiği görünüyor. Bir tweeti NFT’ye dönüştürme, ruhunu NFT olarak satma gibi işin magazinsel, spekülatif ve muhtemelen sadece yatırıma dönük amaçların haricinde NFT piyasalarında son derece başarılı sanat eserlerine rastlamak da mümkün.

Yüzyıllardır sorulan ve asla herkesin üstünde tam olarak anlaştığı bir cevabı bulunamayan “Sanat nedir?” sorusu dijital dünya çalışmaları söz konusu olduğunda daha çok gündeme geliyor. Muhtemelen bu tip tartışmalardan kaçınmak için Murat Pak gibi NFT dünyasının en önde gelen isimleri kendilerine sanatçı yerine üretici demeyi tercih ediyorlar. Buna rağmen reel ortamlarda üretim yapan sanatçıların da her geçen gün daha fazla dijital ortama geçip eserlerini NFT olarak ortaya koyduklarına şahit oluyoruz.  

Bir dijital sanat eseri yaratımında yapay zekâyı en başarılı şekilde kullanan isimlerden biri olan Refik Anadol’un sosyal medya hesaplarından duyurduğu “Casa Battlo: Yaşayan Mimari” isimli son işi de bir NFT olarak sunuluyor. Efsanevi İspanyol mimar Antoni Gaudi’nin Barcelona’da bulunan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde olan ikonik tasarımı Casa Battlo, ön cephesinden alınan gerçek zamanlı iklim verilerinin işlenmesiyle yeniden canlandırıyor.

Post-dijital mimari olasılığını öne süren, mimari öğelerin işlevlerini yeniden tanımlayarak bizi alternatif gerçeklikler üzerine hayal etmeye davet eden Refik Anadol’un ikonik mimari eserleri bir kanvas olarak kullanması ilk değil. Bu çalışmayı özel kılan şeylerden biri de ünlü müzayede evi Christie’s de mayıs ayında yapılacak 5 günlük açık arttırma serisine katılacak olan tek NFT çalışması olmasıdır. Bu açık arttırma serisindeki diğer eserlerin sanatçılarından bazılarının Monet, Picasso, Warhol, Basquiat, Bansky ve Van Gogh olduğunu düşünürsek müzayede evinin bu çalışmaya atfettiği önemi biraz daha iyi anlayabiliriz. Esere 1-2 milyon dolar arasında bir değer biçileceği tahmin ediliyor.

Refik Anadol’un farklı alanlardan toplayabileceği her çeşit veri setini yapay zekâ kullanarak işlemesiyle ortaya koyduğu çalışmalarıyla alanında bir çığır açtığını söylemek mümkün. Kullandığı veriler İstanbul sokaklarının sesi de olabiliyor, uzay yolculuğuna çıkan kişilerin nabzından tansiyon bilgilerine kadar medikal bilgileri de. Sanatçı, çok yakında dijital ortamda yarattığı bazı eserlerin 3 boyutlu yazıcılar vasıtasıyla fiziksel heykellerini de çıkaracağını söylüyor. Yapay zekâ programları sayesinde öğrenmeyi öğrettiğimiz makinelerin rüya görüp göremeyeceklerini soran Anadol, rüya görebilen bir makinenin nasıl bir yaratıcılık alanı sağlayabileceğini sorguluyor.

İşte tam bu noktada makineler ve yapay zeka yoluyla ortaya konan eserlerin bir insan ürünü mü yoksa makine ürünü mü olduğu tartışması ortaya çıkıyor. Şimdilik ana fikrin sahibi olup gerekli ekip ve araçları bir araya getiren kişinin eserin gerçek sahibi olduğunu düşünsek de Refik Anadol’un aradığı hayal gören makinelerden çok uzak olmadığımızı varsaymakta fayda var. Zira teknolojik gelişmelerin büyük bir hızla gerçekleştiği ve ölümsüzlük yolunda teknolojiden medet umulan bir dünyada bu hiç de mantık dışı bir fikir değil.

Bu yeni sanatın yazılım altyapısını hazırlamalarının dışında en büyük destekcisi ve alıcısı da olan Silikon Vadisinin altın çocuklarının bu döneminin Medici ailesi olduklarını söylemek yanlış olmaz. Oldukça gelişmiş yapay zekâ yazılımları olan Google’ın başmühendisi olan Ray Kurzweil çoksatan kitapların yazarı, bilim insanı, yapay zeka uzmanı ve “yaşayan en zeki gelecek bilimcisi” gibi birçok unvanıyla gerçek bir mucit ve ölümsüzlük arayan modern bir Gılgameş. Kendisini bir transhümanist olarak tanımlıyor.

Transhümanistler insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerini arttırmak ve hastalık, yaşlılık gibi istenmeyen etkileri ortadan kaldırmak için teknoloji ve bilimden yararlanmak ister. Teknolojinin olumsuz etkilerinin daha büyük olan amaç için göz ardı edilebileceğini düşünür. Genetik ve biyoteknoloji alanlarındaki beklenen gelişmeler ile kendi kendini yenilemesi amaçlanan insan bedeni ise şimdilik ölümsüzlük yolundaki en büyük engeldir. Kurzweil, insan beyninin / bilincinin bir yapay zeka ile depolanabilmesi durumunda sonsuzluğun mümkün olduğunu düşünüyor. Nihayetinde bilincin varlığı esastır ve hatta hologramlar ile varlığın imajını oluşturmak da mümkün olabilir.

Kendi yaratıcılık özelliğini makinelere kazandırmaya çalışan insanın yakında sadece bir makine üzerinde var olabileceğini düşünmek manidar. Aydınlanma Çağı’nın temeli bilim ve sanatı dinden bağımsız bir hale getirmek, seküler bir yaklaşım ortaya koymaktı. Bu anlamda sanattan önce Tanrı uzaklaştırıldı. 20.yy’a geldiğimizde “Sanat öldü yaşasın yeni sanat” diyen Dadaistler sayesinde sanatın yerleşik düzeni de istenmeyen ilan edildi. Teknolojik gelişmelerin, kolayca benimsenen yeni trendlerin ve geleceğe yönelik beklentilerin ışığında sanattan insanın da çıkması an meselesi gibi görünüyor.

(Önümüzdeki haftalarda bu konuya devam edeceğiz).