GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
14 Mayıs 2015 Perşembe

Şah, mat!

Her ne kadar seçmen kararını büyük ölçüde vermiş görünse de liderlerin ve de cumhurbaşkanının ‘akıl çelme, oy kazanma’ mücadelesi tam gaz sürüyor.
Her ne kadar AK Parti 13 yılın yorgunluğunu taşıyor olsa ve her ne kadar muhalefet ilk kez seçim beyannameleriyle seçmenin dikkatini çekmiş olsa da ‘Onlar konuşur, biz yaparız’ sloganıyla hazırlanan AK Parti reklamları giderek süreçte dengeyi sağlamaya başladı.
CHP’nin ‘milletçe alkışlıyoruz’ sloganıyla taçlanan ve ‘emekli, asgari ücretli ve yoksul kesime dönük’ vaatlerle süslenen seçim beyannamesi seçmenin dikkatini çekmeyi başardı.
MHP’nin beyannamesi de CHP’yi teyit eder nitelikteydi hatta...
Lakin iktidar partisinin ‘onlar konuşur, biz yaparız’ kampanyası sessiz ve derinden ilerleyerek arayı kapatmaya başladı.
Hükümetin kampanyasını öne çıkaran birçok faktör var.
Hem stratejik hem sosyo-psikolojik açıdan…
Öncelikle sivil vatandaşlar kullanılması, gözünü, kulağını siyasete/siyasetçiye kapatmış kesimin dikkatin çekmek açısından son derece doğru. Ekranında siyasetçi görmeye tahammülü kalmamış, neredeyse bu yüzden haber bile izlemeyen, siyasetin günübirlik gerginliğinden yorulan kitleye ‘son birkaç saniyesine kadar siyasi parti reklamı olduğu belli olmayan spotlar ustalıkla izletiliyor.

Kabul etmek gerekirse Türkiye 7 Haziran’a tarihinde hiç olmadığı kadar yüksek bir kutuplaşmanın gölgesinde giriyor. Yakın geçmişte Bülent Arınç’ın ifade ettiği, ‘nefret iklimi’ belki de sokaklardaki heyecansızlığın nedeni…
İktidar partisini seven, ölümüne savunan bir kitle var.
Ama tam tersi duygularla karşısında duran bir kitle de var.
O nedenle reklamın/mesajın yerine ulaşması, kutuplaşma duvarlarını aşmasına bağlı…
Yani siz Ağaoğlu’nun yaptığı gibi reklam filminde Davutoğlu’nu oynatsanız, ampulü en baştan koysanız ekranın bir köşesine o mesajın ulaşacağı kitle belli… Ama son ana kadar amblemi ve siyasetçiyi gizleyerek bir taşla iki kuş vurulmuş diyebiliriz.
*
Tabi ki kampanyanın başarısı bu kadarla sınırlı değil.
Asıl mesaj o iki kelimede gizli…
Onlar konuşur, biz yaparız!
Onlar ve biz ayrımı…
AK Parti, karşısındaki muhalefetin tamamını aynı torbaya koyuyor.

Yıllar öncesinde Necmettin Erbakan’ın seçim meydanlarındaki meşhur çıkışını akla getiren bir ayrım…
“Bu ülkede iki parti var. Refah Partisi ve diğerleri…”
Ya da Gezi Parkı sürecinde Erdoğan’ın yaptığı gibi…
“Evdeki yüzde 50 ve öteki yüzde 50….”
*
Onlar ve AK Parti…
Onlar kim?
CHP, MHP, HDP, Saadet, Vatan, DSP, Cemaat vs…
*
Terazinin bir kefesine AK Parti’yi ötekine tüm muhalefeti hatta cemaati, öteki toplumsal muhalefeti koyduğunuzda ortaya çıkan fotoğraf zaten AK Parti’yi sürecin en büyüğü yapmaya yetiyor.
Algı yönetimi denilen şey işte bu…
Hala kararsız varsa onları büyüğün çekim gücüne yöneltmek…
Onlar ve biz ayrımı…
Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere AK Parti’nin kurmayları, savunuları seçim meydanlarında bu mesajı daha da güçlendirmeye çalışıyorlar.
HDP, MHP, CHP ve Paralel Yapı dedikleri Fethullah Gülen cemaatini hatta DHKP-C terör örgütünü ‘birlikte’ gösterip sunarak, ‘onlar konuşur, biz yaparız’ı tamamlıyorlar kendilerince…
Daha dün Devlet Bahçeli ile Selahattin Demirtaş’ın aynı safta olduğunu hatta Kılıçdaroğlu’nun da onlarla birlikte hareket ettiğini savunuyordu bir apoletli partili.
Mesele söylenenin doğru olup olmadığı değil ki zaten. 
Algı yönetimi konusunda epey mesafe kat eden iktidar, ‘Onlar konuşur, biz yaparız’ kampanyası ile rakipleriyle arasındaki farkı kapatmaya başladı.

Kampanyanın bana göre başarılı bir tarafı ise; seçmene ‘evdeki bulguru’ hatırlatmak…
Muhalefetin vaatlerini “Dimyattaki pirince’ benzeten kampanya seçmene ‘evdeki bulgurdan da olursunuz ha’ diye bir uyarı yapıyor.
Bu uyarı önceki seçimlerde işe yaramıştı doğrusu.
2007 ve 2011’de ağırlıklı olarak siyasi ve ekonomik istikrara vurgu yapan AK Parti, ‘İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün’ sloganı ile ‘kriz yıllarına gönderme yaparak’ o sürecin ekonomik büyüme rakamlarının da etkisiyle seçmenin aklını çelmeyi başarmıştı.
Tabi ki sürecin yorgunluğu, yıpranmışlığı, kararını zaten vermiş olan seçmen oranının oldukça yüksek oluşu, partilerin kampanyalarını ikinci plana düşürse de kalan 25 günde hangi partinin nasıl bir karşı hamle yapacağı yine de önemlidir.
AK Parti’nin 2014’te olduğu gibi YSK tarafından iki gün içinde yasaklanacak bir reklam filmine daha imza atmasını bekliyorum doğrusu…
İçinde Kur’an, bayrak, ezan gibi kutsalların olduğu bir filmden söz ediyorum.
YSK yasaklasa da mesaj yerine ulaşıyor, YSK o kararı alana kadar milyonlar filmi zaten izlemiş oluyor.
Dahası YSK’nın o filmleri yasaklamış olması AK Parti’yi rahatsız etmediği gibi belki ekstra bir mağduriyet yaratarak filmin etki gücünü artırıyor. Tabi ki böyle yasağa can kurban oluyor.

Sonuçta siyaset satranç gibi hamle sanatıdır.
Ve satranç, rakibin olası hamleleri tahmin edilerek oynanır.
Rakibin 5 hamle sonra hangi adımı atacağını tahmin edebiliyorsanız rakibi mat edersiniz.
Aksi halde mat olan siz olursunuz.
İlerleyen günlerde kimin şah çekeceğini kimin mat olacağını göreceğiz.
Lakin, iktidar partisini ilk kez bu denli savunmada görüyorum.
Eskiden ne kadar oy kazanılacağı üzerine tahminler yapılırdı o çevrede… Şimdilerde ne kadar oy kaybedileceği üzerine yapılıyor tahminler…
Ya muhalefet!
Özellikle CHP tabanında ciddi bir heyecan var.
Ama sürecin yıldız partileri MHP ve HDP’nin seçmeni sanki kendini biraz gizliyor gibi…
Özellikle de HDP seçmeni…

DEVAM EDECEK…