ABD’deki ziyaretini apar topar kesip, dönüşünü erkene alan Erdoğan’ın bu hareketini farklı olaylara yoranlar oldu. Bunlardan önde geleni ziyaret sırasında, Türkiye yetkililerinin New York Belediye Başkanına rüşvet verdiği yönündeki iddialardı.
Basında, New York Belediye Başkanın, Türkevi inşaatı ve ruhsatı konusunda yardımlarına karşılık rüşvet aldığı yönündeki haberler basında manşetten yer buldu. Savcının hazırladığı iddianamenin içeriğine bakarak bu olayı, “Büyük Osmanlı Soygunu” olarak verenler bile oldu.
Bizde belki de haber değeri bile sınırlı olan bu olay, ABD’de ciddi bir krize dönüştü. Mutlaka siyasi sonuçları da olacaktır. Hatta New York Belediye Başkanının istifasını isteyenlerin sayısı da az değil.
Erdoğan’ın programını bitirmeden dönmesi üzerine bu rüşvet olayını yumuşatma görevi CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e düşmüş gözüküyor. “Türkiye rüşvet vermeye muhtaç bir ülke değil, belki Belediye Başkanına, Türk yetkililerin bazı jestleri olmuştur” şeklindeki açıklamaları, her şeyden önce CHP’li seçmenlerden tepki çekti.
Bizde rüşvet vermek, neredeyse selam vermek kadar sıradan bir olay olduğu için, bu türden davaları yadırgayanlar da oluyor şüphesiz. Türkiye belediyelerinin çoğunda imar, ruhsat ve ihale işleri rüşvetsiz yapılamaz kabul edilir.
Bu bazen doğrudan bazen dolaylı olur. Bazen çanta ile alınır bu rüşvet bazen belediyelerin işyerlerine borçların temizlenmesi istenir müteahhitten bazen de spor kulübüne para yatırması vs. Rüşveti vermenin geniş bir yelpazesi vardır yani.
Belediyeler dışında rüşvetin en yaygın gerçekleştiği kurumlar arasında Gümrükler ve Tapu daireleri ilk sıraları alır. Bir süredir belli tedbirler ve kamera sistemi olduğu için işler eskisi gibi değil ama daha önce bu kurumlarda rüşvet vermeden iş yaptırmak neredeyse imkansızdı.
Birçok müteahhit belediye ile iş yaparken bunu bilir. Rüşvetin düzeyine göre de imtiyazlı imar hakkı elde eder. Kat sayısı, kıyı kanuna aykırı inşaatlar hep bu mekanizmaya dayanır.
Tanıdığım bir müteahhitten dinlemiştim, fazla imalat yapmışsın nasıl ruhsat alacaksın diye sorunca, “onun tarifesi var” diye karşılık vermişti.
Bizde rüşvet bir gelenek haline geldiği gibi, Batı ülkelerindeki gibi etik kuralların olmaması da önemli bir sorun. Kamu görevi üstlenen kişilerin alacağı hediyelerin parasal karşılığını bile belirlendiği toplumlar var ama bizde böyle bir üst limit yok. Özal’ın kızına Jaguar hediye eden işadamı bile çıkmıştı bu ülkede. Ana caddeye pazarcı esnafı sıralanır. Bu ana caddeyi yatayına kesen sokaklarda ise, köylüler ve yerel üreticiler yayılır.
Daha geçenlerde Bankalar Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) Başkan Yardımcısının düğününde jestten çok rüşvet olarak tanımlanması gereken bir olay yaşandı. Bankaları denetlemekle yükümlü bir kurumun başında olan kişi, banka yöneticilerini düğününe davet etmiş ve banka yöneticileri saatlerce takı kuyruğu oluşturmuştu.
Özal’ın “Benim memurum işini bilir” dediği olayın doruklarından biriydi bu yaşanan.
Böyle bir kurumsal yapı ve rüşveti adeta hoş gören bir değerler sistemi içinde, New York Belediye Başkanına sağlanan olanaklar, seyahatler, oteller, masaj salonları yadırganmayacaktır.
Özal sağ olsaydı, belki de, “benim diplomatım, benim THY yöneticilerim işini bilir” diyebilirdi.
Aslında Özal yerine, Özgür Özel böyle demeye getirdi bir yerde, “rüşvet değil, jest” tanımını yaparak...