GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ender ALDANMAZ
YAZARLAR
24 Ekim 2022 Pazartesi

Onlar dönek değil!

Uygarlıkların, imparatorlukların, devletlerin ve hatta sandıkta birbirine oy verenlerin en büyük yanılgısı insanların değişmez, değiştirilemez olduğudur. İnsan, bu düşünceyi ve kanıyı tarihten bu yana hep bozmuştur. Bazıları bir dip dalgasından çıka geldi, bazıları da kaleyi içten fethederek…

Şu bir gerçektir ki insan değişir, dönüşür, değiştirir. Bazen okuduğu bir kitaptan sonra bile değişebilir insan. Fikirlerini değiştirmek, kendini geliştirmek kötü bir şey değildir. Bu döneklik de değildir. Ancak siyasi alanda bu durum farklı yorumlanabilir. Kalenin içinden açılan bir gedik olduğunda iktidar ve güç sahiplerinin sarıldığı en güzel enstrüman döneklik kavramıdır.

KALEDE GEDİK AÇANLARIN BAŞARISIZLIĞI
Türk siyasetinde son 4-5 yılda çok sayıda parti var olan partilerin içerisinden ayrılarak kendilerine yeni bir rota çizdi. DEVA, Gelecek, Memleket, Zafer, Yeniden Refah olmak üzere beş ayrı parti kendi kalelerinin surlarında gedik açmak istedi. Ancak hiçbiri etkili olamadı. Bu partiler içinde meclis aritmetiğinde Memleket Partisi’nin 2, DEVA Partisi’nın 1, Zafer Partisi’nin 1 milletvekili bulunurken Yeniden Refah Partisi’nin ve Gelecek Partisi’nin milletvekili dahi bulunmuyor. Kendi partilerinden bir biçimde rahatsız olan milletvekilleri için bile bu partiler birer cazibe merkezi olmayınca bir tıkanma yaşadılar. Bu partilerin içerisinde özellikle DEVA Partisi’nin bir etki alanı oluşturduğunu söylesek de belirli bir aşamadan sonra o da durakladı ve etki alanını kaybetmeye başladı.

İKTİDAR CEPHESİNDE BÜYÜK KOPMALAR OLMASI İÇİN...
Buradan özellikle sağ ve muhafazakar partilerden fayda sağlayabilecek tek parti ise İYİ Parti gibi görünüyor. Oyunun yüzde 10’nun üzerinde olması ve büyüme potansiyeli sebebiyle çok sayıda ismin gözü İYİ Parti’de… Diğer partiler için bunu söylemek mümkün değil. Yerelde ise birçok eski AK Partili, MHP’li siyasi figür rotasını İYİ Parti’ye çevirmeye başladığı görülüyor.

Her seçim döneminde milletvekili seçilme olasılığı düşük olan milletvekilleri başka partilere transfer olabiliyorlar. Ancak bu kopuşmaların çok fazla bir anlamı da olmuyor. Özellikle iktidar ve muhalefet kanadında kopmaların yaşanma olasılığı ise seçim sürecinin sonlarına doğru olabilir. Eğer muhalefet, Erdoğan’ı yenebilecek güçlü bir figür ile yola çıkar ve bir ivme yakalarsa iktidar cephesinde büyük kopmalar yaşanabilir. Keza muhalefet adayı aynı biçimde Erdoğan’a karşı bir ivme yakalayamaz ise yenilginin sorumluluğunun almak istemeyenler partilerinden pekala kopabilirler.

NEVİ ŞAHSINA MÜNASIR DEĞİLLER
Geçtiğimiz hafta İzmir Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ile Şanlıurfa Milletvekili Ahmet Eşref Fakıbaba partilerini değiştirme kararlarını aldı. Çelebi’nin rozetini bizzat Erdoğan taktı. Fakıbaba ise zehir zemberek açıklamalarla hem AK Parti’den hem vekillikten istifa ederek İYİ Parti’ye katıldı.

Diğer yandan meclis dışında da AK Parti ile ilişkilerini son dönemde sıkılaştıran eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun Lefkoşa Büyükelçisi atanması da oldukça tartışıldı.

Fakıbaba, geçmiş siyasi duruşuna bakıldığında bir dönem bağımsız olarak seçime girip belediye başkanlığı kazanmıştı. Yani nevi şahsına münhasır olarak hareket etmiş ve tercihini değiştirmiş olabilir.

AMAÇ AK PARTİ'Yİ İKTİDARDA TUTMAK
Ancak gerek Feyzioğlu’nun gerekse de Çelebi’nin durumunu nevi şahsına münhasır olarak açıklamak mümkün değil. Konumlanış gereği bu kişiler AK Parti ile yan yana olma olasılığı pek bulunmayan kişiler… İçine Doğu Perinçek’i de eklersek Mehmet Ali Çelebi, Metin Feyzioğlu gibilerinin vatan-millet-sakarya belagatına sarılarak AK Parti’yi bir biçimde iktidarda tutmak için çabalayan bir klikin parçaları mıdır sorusu akla geliyor. İktidarın küçük ortağı olan Perinçek’in konumlanışı ve iktidardan nemalanışı, düne kadar muhalefetin kahraman ilan ettiği, CHP’ye genel başkan ve hatta cumhurbaşkanı adayı olması için yakıştırmalar yapılan Feyzioğlu’nun iktidara yakınlaşması ve kendisine verilen büyükelçillik forsu ve Çelebi’nin yeni konumlanışı düşünüldüğünde bu kişilerin siyasi bir operasyonun birer parçası haline geldikleri iddia edilebilir. Belki bir yerlerden talimat alarak hareket ettiler ya da doğallığında yan yana geldiler. Ancak bu operasyonun adı net olarak AK Parti’yi iktidarda tutma operasyonudur.  Bu kişiler eğer talimat ile hareket ediyorlar ise dönek değil tutarlı bir operasyonun temsilcileridirler.

AK Parti’nin iktidarda kalması durumunda –Perinçek’i bir kenarda tutalım- Feyzioğlu ve Çelebi’nin kariyerlerinin füze gibi yükselme olasılığı da çok çok yüksek. Yani basit bir milletvekilliğinden  ziyade kabine içerisinde kendilerine yer bulabilmeleri olası olacaktır. Bunu bir kenara not etmekte yarar vardır.

SİYASİ ALANIN UZAĞINDAKİ YIKIM!
Bunlar yaşanırken ise siyaset alanının uzağında olanlar sarsıcı bir yıkım yaşıyor.

Yakın zaman içerisinde;

-Maden ocağındaki grizu patlamasında 41 maden işçisi can verdi.

-Yaşlı bir hastanın başında dans edilip üzerine para atıldı.

-Uyuşturucunun etkisiyle bir kişi annesinin kafasını kesip sokağa attı.

-Seferihisar’da bir köpek kulübesi ateşe verildi, hayvancağız diri diri yakıldı.

-İstek şarkıyı çalmayan müzisyen öldürüldü.

-Ücretsiz yemeğin kampüste yenmesine rektör beyler izin vermedi. İleride bu ülkeyi yönetecek gençler yüzlerce metre kuyruğa girip kaldırımlarda yemek yemek zorunda bırakıldı.

Bazılarının çocuğu yeni doğacaktı, bazılarının başka hayalleri vardı. 41 hayatın “kader”ini ise doğru düzgün kamu denetimi yapamayanlar ve azami kar derdine düşenler çizdi ve yazdı.

Allah hepsine rahmet eylesin.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl öğrencilere verdiği yemek “bürokrasi” engeline takıldı. Yazı olmadan harekete geçemiyor beylerimiz.Halbuki üniversite rektörlerinin “sözlü talimatı” da vardır. Ancak verilmedi. Olan sokak kenarlarında karnını doyurmaya çalışan gariban ailelerinin üniversiteli çocuklarına oldu. Beylerin ise keyfi yerinde… Sokakta, kaldırımda öğrencin yemek yemiş kimin umrunda?

“Benim çocuğum her şeyin en iyisi olmalı” mantığı ile büyütülen, ne istenildiyse yapılan, kendisini üstün insan olarak gören ve yetişen, özgüveni yüksek, küstah, kibirli, bencil insanların oluşturduğu bir toplamız artık. Eğitim sistemi ile birleşen bu berbat mantığın ve ortaya çocuk olarak çıkan projenin sonucunda kendi elimizle yarattığımız acımasızlık ve fütursuzluk içerisinde büyüyen şiddet sarmalını yaşıyoruz.

Her şey dalga geçilecek, yok edilecek bir obje…

İstediği şarkıyı mı çalmadı? Öldür. Köpek çok mu havladı? Ateşe ver, yok et. Biri çok mu hasta? Dalga geç. Annen para mı vermedi? Kafasını kes.

Üst üste konulduğunda siyasi alan ile gündelik yaşam arasında makas farkının açıldığı görülüyor. Bu fark açıldıkça oluşan öfke çoğu zaman bireye yada doğadaki canlılara bazen de fanatik biçimde karşıt düşünceye evriliyor.

 Tüm bunlar yaşanırken siyasi alan çözüm üretmek yerine günü kurtarma derdine düşmüş durumda… Ne iktidar bir önlem alıyor ne de muhafelet bunu yeterli biçimde gündem edebiliyor. İnsanın eli haber saatinde kumandaya gitmiyor. Ekonomik sorunlar ve mülteci krizi ile birlikte vatandaşı huzursuz eden, geleceğe dair düşündüren bir ortam oluşuyor. İnsan kime güveneceğini bilemiyor. Çoğu zaman da güvendiği dağlara kar yağıyor. İnsan tükeniyor, insan tükendikçe devlet de bürokrasi de tükeniyor.