GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
19 Ağustos 2010 Perşembe

Ömür Kabak anlamaz ama’… Muhtemelen’…

Uzun yıllar geçtiyse de oruç tutmayalı/iftar açmayalı/top sesi/ezan sesi beklemeyeli’…
Çocukluk/ilk gençlik yıllarımda oruç tuttuğum günler, Ramazan gelmeden başlayan hazırlıklar, evlerden yayılan telaşlarsa hep belleğimde’… İzleri yüreğimde.
Annemin becerikli ellerle açıp kat kat serdiği yufkaların da’…
Kulaklar ezan sesinde/sofra başında, ilk kaşığı bekleyen dumanı tüten çorbanın, sıcak pidelerin günaha çağıran kokusu da’… Hala burnumda.
Hiçbir pide mesela, ağzıma attığımda damağıma yayılan o anlatılmaz lezzeti vermiyor bana yıllar var ki’…
Açılışı çorbayla değil de tatlıyla yapmak da bana o günlerden kalan bir yadigar belki’… Karnım açken, aklıma şaşmaz biçimde ’‘şerbetinde erimiş tulumba tatlısı’’ gelmesi, Ramazan yadigarı, muhtemelen’…
*
Açken,
Zihninde binbir çeşit yemeği/meyveyi dişlerken,
Bir türlü geçmek bilmeyen zamanlarda, çocuk aklın sadece ağzına atacağın ilk yiyeceğin ne olması gerektiği mevzusuna kilitlenmişken,
Babamın o iftar sofralarında söylediği/anlattığı sözlerin, çok yıllar sonra nasıl da öylece yerlerinde durup kaldıklarına, bende bıraktığı izlere şaşıp kaldığım yıllar geldi ardından.
Oruç tutmadığım günlerde, ’‘ev içinde olmak şartı’’yla her şeyi yiyip içebileceğimizi, ama dışarıya çıktığımız anda oruçluları düşünerek hiçbir şey yiyip içmememiz, niçin o saygıyı göstermemiz gerektiğini, önümüzde duran yiyeceklere nasıl imrenerek/içimiz geçerek baktığımız örneğinden yola çıkarak anlatan baba sözleri’…
’‘Canını çektirmeyin kimsenin’’ sözlerinin ardından gelen ’“Aslında hiçbir zaman dışarıda yememek lazım. Olan var, olmayan var; alan var alamayan var’” diyen iç çekişlerini’… Çocukluğunun yokluklarını/yoksulluklarını’…
O ramazan sofralarında radyodan ’“İzmir için iftar vakti’” anonsunu beklerken dinlemişimdir.
*
Ah bir de anneannem tabii. O durmuş oturmuş/ermiş Ege kadını’…
Eve gelen misafire, eğer misafir oruçlu değilse hizmet etmeyi canı gönülden yapan.
Misafirin ’‘olmaz, siz oruçsunuz’’ itirazlarını, ’“Allah bana daha çok sevap yazacak, ye kızım’” sözleriyle karşılayan, torunlarının oruç tutmasına kıyamayan, bizi aç bıraktıkları(!) için anneme babama durmadan sitem edip kızan, o koca Çallı.
Oruçluya saygı diye suyu/çayı kaldıran kocaman okumuş adamları duysa/bilse, ne derdi acaba?
*
Oruçlunun oruçsuza, oruçsuzun oruçluya gönül rızasıyla saygı gösterdiği, evde pişen yemeğin, ’‘kokmuştur’’ diye komşuya da düştüğü, bırakın yetişkinleri, biz çocukların bile bir ay boyunca sokakta sakız çiğnemekten dahi kaçındığı/oruçludan utandığı yıllardan’… Bugünlere/ayrımlara geldik işte.
Gelen misafire ’‘bir bardak suyun, bir bardak çay’’ın bile ’‘biz oruçluyuz, sen de içme’’ diyerek esirgendiği, oruçluya saygının ’‘zorla’’ sağlandığı, içimizi acılaştıran, bizi birbirimize ’‘yabancı’’ yapan günlere’…
Ömür Kabak ve Egemen Bağış’’tan yola çıkarak AKP’’deki ’‘dayatma’’ ruhuna dokunduğum yazıya yorum gönderenleredir bu satırlar.
’“Saygı budur ve karşılıklı yapılır diyen, ramazanda sakız bile çiğnemeyen gayrımüslümleri örnek gösteren Sevim Birol hanıma..
Elbette karşılıklı saygı’… Zorlamadan, talimat vermeden. Gönül rızasıyla, istekle elbet.
Esas ayrıştırma, emir/komuta ile ’‘yeme/içme’’ talimatı değil mi? Ben mi yanlış anlatmışım’” demek için’…
Sayın Kerim Çetin’’e. Tüm AKP’’lileri aynı kefeye nasıl koyabilirim ki’… ’“Tabii ki Ömür Kabak’’ın oruç buyurması, Egemen Bağış’’ın ’‘asıl aklıyla zoru olan kendisi’’ dedirten o sözler, tüm AKP’’lilerce alkışlanmıyor. Ama biri il başkanı, öteki devlet bakanı olarak o açıklamaları yapınca, asfalyaları kontrol etmek de o kadar kolay olmuyor’” demek için anlattım.
Genç arkadaşım Engin Ilgım’’a, ’“ne AKP’’nin türbeleri bile kullanmasına razı gönlüm, ne de CHP’’nin Hacı Bektaş Veli şenliklerini parti mitingine dönüştürmesine’… Birine kötü derken, diğerine iyi yaptın demek hangi adil kaleme sığar’” demek için yazdım.
*
Dinin bu kadar hoyratça kullanılması, kulla Allah arasında bırakılmayıp iğdiş edilmesidir belki de Ramazan pidelerini tatsızlaştıran, çocukluğumuzun masumiyetini yerle bir eden...
İftar sofralarında o tadın/o bereketin kalmayışının nedeni, içimizin çürümesi, birilerinin hiç durmadan din/Allah adına konuşuyor olması, ’‘ibadet de gizli yapılır, iyilik de’’ ilkesinin hatırlanmıyor oluşundandır muhtemelen.
Kaybettiklerimize üzülüyor olmamı, eski ramazanları, eski/bilge insanların şefkatli saygılarını, hoşgörülerini burnumun direği sızlayarak hatırladığımı’… Oruçluya saygı isteyip oruç tutmayana aynı saygıyı göstermekten çok uzak olduğunu ikinci kez idrak ettiğim Ömür Kabak anlamaz ama’… Siz anladınız muhtemelen’…