GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Neşe ÖNEN
YAZARLAR
18 Ağustos 2021 Çarşamba

Ölüm uçağın kanadında!

Sözleri Ahmet Çahacı’ya ait “Sevgi Kuşun Kanadında” adlı şiirin mısralarını, Hasret Gültekin’in ezgisiyle dinliyorum.

Kimi mısralar, Afganistan’dan kaçmaya çalışırken, Kabil havalimanından kalkan bir tahliye uçağının kanadına tutunup, uçakla birlikte havalandıktan sonra, yere düşüp çakılan iki Afganlının görüntüsü eşliğinde, balyoz gibi beynime çakılıyor;

“Ölüm göğün yüzünde
Ölüm yerin dibinde
Ölüm soluk alışında
Ölüm baş ucunda”

Şair, ölümün karşısında adeta alternatif olarak betimlediği sevgiyi de aslında ölüm kadar yakınımzda bulabileceğimizi öyle güzel anlatıyor ki;

“Sevgi gözümün kökünde yavrucuğum
Sevgi kuşun kanadında
Sevgi ne göğün yüzünde
Sevgi ne yerin dibinde
Sevgi baş ucunda”

İnsanlığın başucunda hem ölüm var, hem sevgi. Ölüm elbet kaçınılmaz. Sevgi ise kolay kolay ulaşılamaz. Yine de sevgiyi bulmak için çabalıyoruz. Sevgiyi elde etmek için her gün bir adım daha ölüme yaklaşıyoruz. Sevgiye doğru koştukça aslında ölüme varıyoruz. Öleceğini bile bile yaşayan tek varlık olarak belki de hayatımızın en büyük çelişkisi budur…

Şair “Ölüm göğün yüzünde, sevgi kuşun kanadında” diyor ya;

Oysa ölümü soluk alışında ve başucunda hissedenler için ölüm aslında her yerde. Çaresizce kaderlerine ve Ortaçağ artığı radikal İslamcı katil çetelere terkedilen Afgan halkı için ise ölüm, hem göğün yüzünde, hem uçağın kanadında, hem yerin dibinde.

Dünya o kadar absurd bir hal aldı ki, filmlerde dayatılan şiddet sahnelerine maruz kalmış ve iğfal edilmiş beyinlerimiz, öleceğini bile bile uçağın kanadına tırmanıp, yüzlerce insanın önünde aslında intihar eylemini seçenleri de reality şov gibi algılıyor olmalı. 21. Yüzyılda uzaya uydular gönderebilen bir teknolojik evrimdeki dünya uygarlığı, böyle vahşi ve ilkel bir görüntüyü nasıl kolayca içine sindirebiliyor, anlamak mümkün değil.

Bu travmatik dehşet sahnesi ve insanlık dramı, kendi çıkarları söz konusu olunca, insan hakları şampiyonluğu yapmaktan geri kalmayan Amerika ve Batı’lı müttefiklerinin umurunda bile değil. Onlar, her zamanki riyakarlıklarıyla, kendi vatandaşlarını ve işbirlikçilerini ülkeden kaçırma telaşında… Nasılsa, türlü bahanelerle, her zamanki gibi Orta Doğu ve Asya’ya, emperyalist emellerinin peşinde geldiler, yağmaladılar, talan ettiler, istedikleri gibi at koşturdular, alacaklarını aldılar, talan sırası ve önceliği şimdi başka yerlere geldi, gidebilirler!

Arkada bıraktıkları ise arkalarından, umutsuzca ve ağlayarak, sözümona uygar dünyanın uygar insanlarına yalvarıyorlar “bu dünyada bize de yetecek kadar toprak yok mu, bize de yetecek kadar su yok mu, bize de yetecek kadar hava yok mu, bizi bu sapkınlar sürüsünün ellerine bırakmayın diye”…

Var demek istiyorum. Hepinize yetecek kadar su da var, hava da var, toprak da var… Ancak uygar dünyanın uygar insanlarının yüreklerinde ve vicdanlarında hiçbirinize yetecek kadar “ne merhamet var, ne sevgi var, ne de niyet var”.

Diyemiyorum zahir… Onun yerine bir türkü tutturuyorum;

“Ölüm göğün yüzünde
Ölüm yerin dibinde
Ölüm soluk alışında
Ölüm baş ucunda”

Ekliyorum sonra; ölüm uçağın kanadında, sevgi ise bardaki sarışın kadın!