GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Gönül Soyoğul
YAZARLAR
5 Temmuz 2010 Pazartesi

O artık Kemal Çömelmezoğlu

İki yıl önce, eski patronum Dinç Bilgin’’le bir röportaj yapmıştım Diva Dergisi için. Ağırlığı medya üzerine olan, kaybetmekle kazanmak arasındaki insani zikzakları da içinde barındıran, okuyucu için bilemem ama benim için hayli ilginç/zengin bir söyleşi olmuştu.
İzmir’’den yola çıkıp İstanbul’’da medya imparatorluğu oluşturduktan, iktidarlara hükmettikten, paranın satın alabileceği her şeye sahip olduktan sonra ’‘hiç’’liğe, ’‘yokluğa’’ doğru yuvarlanışı; gözünü/aklını kamaştıran gücün, bir anda elinden yitip gidişini yaşamış bir insanın ’‘iktidar ve ego’’yu anlatışı, müthiş bir dersti mesela.
’“Patronların/iktidarların çevrelerinde ’‘ne kadar iyi yaptın, ne kadar büyüksün’’ diyen şakşakçı bir grup oluşuyor ve yanlış yapmasına yardımcı oluyorlar’” diye kurduğum cümleye, şöyle bir yanıt vermişti Dinç Bey:
’“Oluşuyor ama ben tecrübemle söyleyeyim, öyle bir şey olması onların ruh sağlığı için de son derece elzem bir şey. Şimdi Tayyip Bey yanında devamlı (muhalif bir) Abüllatif Şener’’i taşıyamazdı. Öbür gözü de iltihaplanırdı! Ruh sağlığı açısından yaptıkları doğru. İktidara geldiği zaman insanlar, rahatlamak istiyor.
Ben resmini çekiyorum, doğrudur-yanlıştır ayrı. Bugünkü büyük gazete patronları (ve de iktidarlar) yanlarında canlarını sıkacak birilerini istemeyecektir. Haklılar da’…’”
İlerleyen cümlelerde de şöyle bir ifade kullanmıştı Dinç Bilgin:
’“İktidar müthiş bir şey, insanı mutlaka yozlaştırıyor.’”
*
Eski patronumun ’‘keyif verici bir zehir’’ gibi anlattığı iktidar ve iktidarın tuhaflaştırdığı/gülünçleştirdiği/başkalaştırdığı insanlar üzerine düşünüyorum bir süredir.
İşin tuhafı, ne kadar gülünç, ne kadar tuhaf, ne kadar başka görünseler de gözüme; iktidarın yozlaştırdığı bu insanlara gülemiyorum. Gülmek bir yana, sinirleniyorum, kızıyorum, fena halde içerliyorum. Midem ekşiyor bu insanlık hallerine’… ’“İnsana özgü bir zaaf işte’” deyip geçemiyorum da ne yazık.
*
Ne Dersim konusunda Baykal’’dan ters bakış yiyince ters yüz olmasını;
ne türban konusunda bu kez Sav’’dan ’‘çizmeyi aşma, genel başkan’’ın ben olduğunu unutma’’ uyarısı alınca ’‘ben öyle demediydim’’lere sığınmasını anlayabilirim Kılıçdaroğlu’’nun.
Ama günlerdir ’‘siperde çömelip çömelmeme’’ konusunda tüm ülkeye esefle izlettiği tuluata katlanmak, hakikaten çok zor.
Sadece fiziki olarak değil, ’“sakin güç’” gibi gözüktüğü için de ’“Gandi’”liğini kısa sürede benimsediğimiz bu koca adamın, iktidar zehriyle tanıştıktan sonra ’“Gediktepe’’ye gideceğim ve orada çömelmeyeceğim’” diye tutturması, daha ilk günden şahsıma ’“gel de bu ülkede yaşa şimdi!’” duygusu yaratmıştı.
AKP iktidarına duyduğumuz kızgınlığı kısa sürede umuda dönüştüren Kılıçdaroğlu’’nun, şahsına duyulan umudu, bu kadar kısa sürede ’‘bıkkınlığa’’ tahvil edişi, ne fena!
Benim gibi ’‘CHP’’nin düzeni değiştireceğini beklemeyenler’’de bile ılık bir imbat etkisi yaratmış bir genel başkanın, bu etkiyi bu kadar kısa sürede harcayabilmesine şaşırmamak ne mümkün.
En çok da ’“tüh ya, yine fena kandırıldık’” duygusuyla baş başa kalmak çok koyuyor insana’…
*
Halkın beklentisini, ’‘aş/iş’’ ve ’‘evlatlarımızı bizden alan Kürt meselesine de kalıcı barışcıl bir çözüm bulunsun’’ isteklerini, ’‘halkın siperde çömelmeyen yiğit bir lider istediği’’ne indirgeyen Kemal Kılıçdaroğlu’’na; soyadını en kısa zamanda ’“Çömelmezoğlu’” olarak değiştirip, oynadığı bu orta oyununu ölümsüzleştirmesini öneriyorum. Bu cesur(!) rolün komikliğini, adını ’“Kemal Çömelmezoğlu’” diye görünce belki de fark eder umuduyla.