GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ümit YALDIZ
YAZARLAR
22 Nisan 2015 Çarşamba

Nihayet!

Muhalefet geç de olsa bir şeylerin farkına varmaya başladı. 
İktidarın yorgunluğunun da etkisiyle halkın muhalefete ilk kez bu denli kulak kabarttığı bir döneme şahit oluyoruz. Sokakta, sosyal medyada CHP’nin hatta HDP’nin seçim beyannamesi konuşuluyor.
AK Parti’nin ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi’nden çok CHP’nin emekliye vaat ettiği iki maaş ikramiye, HDP’nin 15-25 yaş aralığındaki gençler için düşündüğü aylık 200 liralık iletişim ve ulaşım yardımı konuşuluyor.
13 yıldır AK Partisiz iktidar senaryolarına ilk kez bu denli ihtimal veriliyor dost sohbetlerinde… AK Parti birinci çıksa da tek başına iktidar için yeterli oyu alamayabilir tezinden hareketle AK Parti’nin de içinde olduğu koalisyon senaryoları dillendiriliyor hemen her yerde… 

‘AK Parti HDP ile mi yoksa MHP ile mi koalisyon yapar?’ sorusuna yanıt aranıyor.
Erdoğan’ın hangi partiye daha sıcak bakacağına dair tahminler yapılıyor. 
Ama bugün itibariyle seçime 45 koca gün var.
Türkiye gibi ülkeler için oldukça uzun bir süre…
Her türlü provokasyonun rahatlıkla sahneye konulabildiği güzel ülkemde neredeyse devletin kendisi haline gelmiş iktidarın görünen yahut görünmeyen gücü daha net bir tahmin yapmamızı engelliyor.
Lakin bugün için sokağın nabzı muhalefetten yana atıyor.
Sırf dördüncü parti olsun, pasta bölünsün, AK Parti’nin burnu sürtülsün diye HDP’ye oy verecek bir dolu seçmen var.
Yahut HDP yükseliyor diye MHP’ye kayanlar… Adayına/bildirgesine bakmaksızın…
Önseçim yaparak örgütlerini mobilize eden CHP’nin ‘ekonomi ağırlıklı’ seçim beyannamesiyle de ilk kez doğru bir adım attığını görüyoruz.
CHP AK Partililere laf yetiştirmeyi bıraktı.
Yapılanları değil yapılacakları anlatıyor.
Ve ilk kez AK Partililer A’dan Z’ye CHP’nin beyannamesi hakkında konuşuyor.
Dahası CHP’nin HDP’nin vaatlerini küçümseyip, itibarsızlaştırmaya uğraşıyorlar.
Ali Babacan gibi ‘anti politik bir kişilik’ bile CHP’nin beyannamesi hakkında konuşuyorsa yahut AK Parti’nin ekonomi kurmayları ‘daha fazla konuşulacak bir beyanname yerine’ ‘koalisyon senaryoları’ ile ‘kriz yıllarını’ hatırlatarak seçmeni korkutmaya çalışıyorsa Kılıçdaroğlu amacına ulaşmış demektir.
*
Türkiye son 13 yılda siyaset sosyolojisi açısından bilimsel tez konusu olacak gelişmelere tanıklık etti.
Bir ülke düşünün ki yoksulu iktidarın korkulu rüyası değil de sigortası olsun. Eşyanın tabiatına aykırı bir durum… Ama Türkiye’de oldu. Ülkenin iktidarı yoksulun, garip-gurabanın desteğiyle her seçimde gücüne güç kattı. Tabi ki bunda muhalefetin yarattığı boşluğun da etkisi vardı. Lakin yine de yoksul kesimin iktidara karşı sigorta görevi yapması siyaset sosyolojisi açısından kolay açıklanabilir bir durum değildi.
Neredeyse son 13 yılda Türk siyaseti için ‘makarna-kömür giren eve CHP-MHP giremez’ kuralı işliyordu. Sanıyorum muhalefet yıllarca çözüm aradığı, altında ezildiği bu denklemi çözdü. Ve emekliden, asgari ücretliye kadar hemen her kesime cazip gelecek vaatlerle sokağın üstünlüğünü ele geçirdi. İktidarın ‘iyi de kaynak nerede’ şeklindeki çıkışlarının ilk kez bu denli karşılıksız kaldığına şahit oluyoruz.
Bunda son dönem ayyuka çıkan yolsuzluk iddiaları ve katrilyonluk saraylarda sürülen sefanın da etkisi vardır muhtemelen…
İktidar partisi içindeki artık dışa vuran kargaşa, tepedeki büyük hesaplaşma, ekonomi kurmaylarının kontrolü giderek kaybetmesi, hedeflerin yakalanamaması, saray ve hükümet arasındaki uyumsuzluktan kaynaklı mini ekonomik krizlerin de seçmen üzerinde kuşkusuz bir etkisi olacaktır.
*
İktidar zordur, yıpratıcıdır, yorucudur.
AK Parti gibi 13 yıldır kesintisiz ve tek başına iktidar olan bir partinin gelinen noktada savunma dışında yapacağı çok bir şey de görünmüyor.
Herkes iktidarın ekonomiden-tarıma kadar ne yaptığını biliyor. Yaşadı ve de gördü çünkü.
Toplumsal olaylardaki tutumlarından adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi pek çok konuda AK Parti bu süreçte bir sınav verdi.
Kimilerine göre bu sınavlardan başarıyla, tam not alarak geçti.
Kimileri içinse karnesi kırıklarla dolu…
İşte en gerçek karne 7 Haziran’da verilecektir.
AK Parti’nin ‘Yeni Türkiye Sözleşmesi’ni kaç kişi imzalayacak?
Muhalefetin doğrudan halkın sofrasını, cüzdanını ilgilendiren vaatleri ne denli karşılık bulacak?
Geçmişte ‘Kim ne veriyorsa 5 kuruş fazla’ diyerek çiftçiyi arkasına takan Demirel’in yahut 6 ay önce yola çıkıp ‘Mazot 1 lira’ diyen Cem Uzan’ın seçim barajını neredeyse aşacak bir oya ulaştığını biliyoruz.
*
İzleyip, göreceğiz tabi ki.
*
Şu anda AK Parti’nin yaptığı en iyi şey Türk halkının koalisyon korkusunu kullanmak!
Koalisyon eşittir istikrarsızlık denklemiyle ‘tek başına iktidar olmaya en yakın parti biziz’ mesajı veren AK Parti kurmayları 2001’in 1994’ün ve önceki krizlerin travmasını henüz atlatamayan kesim üzerinde etkili olmak istiyor.
Ancak önceki seçimlerde koro halinde ve yüksek sesle dile getirdikleri ‘istikrar sürsün’ çıkışını bu kez aynı güçte dile getiremiyorlar.
Bunun nedeni de AK Parti’nin giderek 2001’deki vizyonundan ve de vitrininden çok uzaklaşmış olması... Yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadele için kurulan ve vitrininde hemen her kesimin temsil edildiği partinin yerinde bugün yeller esiyor.
Toplumsal güven azaldı!
Halka güven veren AK Parti’nin geniş kesimleri kucaklayan vitriniydi çünkü...
İlk yıllarda ayrılan Abdullatif Şener’in boşluğu yeterince hissedilmedi. Ama Abdullah Gül, Bülent Arınç, Cemil Çiçek gibi ‘voltranın önemli parçaları’ küskün ve de kırgın!
Neredeyse AK Parti’ye sırt dönmüş durumdalar.
İttifak bir şekilde bozuldu. Bir dönemin can dostu Gülen Cemaati artık can düşmanları…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem partiyi hem devleti yönetme iddiası 90 yıllık parlamenter sistem geleneği ile çelişiyor. Toplumun bir kesimi Erdoğan’ı hala baş tacı etse de bir zamanlar yaptıklarıyla konuşulan Erdoğan bugün, mal varlığı ve Saray sefasıyla dillerde…
Katrilyonluk sarayında kilosu 5 bin liralık çaydan demleyen ve 40 yıllık dostlarına göre bile halktan giderek uzaklaşan Erdoğan, her dönem sürükleyicisi olduğu partisi için bugün neredeyse ağır bir yüke dönüşmeye başladı. AK Parti adayları sahada Erdoğan’ın sarayını, uçağını, çayını, mozaiğini, tapesini, gemisini anlatmak/savunmak zorunda kalıyor.
Tabi ki böylesine bir ortam muhalefet için ballı ekmek kadayıfı…
Büyümek, güçlenmek için şartlar müsait…
Zaten bu koşullarda bile başarılı olamazlarla 8 Haziran sabahı, (CHP’li Kemal Karataş’ın deyişiyle) ‘anahtarı paspasın altına’ bırakıp gitsinler.