GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Fikret İLKİZ
YAZARLAR
10 Mayıs 2010 Pazartesi

Neyin referandumu?

Üç yıl önce ’“Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayip Erdoğan’’ın Prof. Dr. Ergun Özbudun’’dan talebi üzerine’” hazırlanmış olan ’“Anayasa Önerisi’” kamuoyuna açıklanmış ve daha sonra herkes tarafından tartışılmaya başlanmıştı. Adı ’“sivil anayasa’”ydı ve ’“özgürlükler’” için hazırlandığı söyleniyordu.
Anayasa, yaşamımızı tümüyle sarıp sarmaladığından bir konudaki ’“hukuk’” eksikliği, herkesin yaşamını ’“hukuksuz’” bırakabilecek özelliğe sahiptir.
Herkesin eleştirdiği 1982 Anayasası otoriter bir anayasadır. 12 Eylül askeri darbesinin ardından hazırlanan bu anayasadan başkaca bir şey de zaten beklenemezdi. Bu ’“otoriter’” Anayasanın sınırlandırmalarına rağmen, geçtiğimiz yıllarda yaşamımıza egemen olan anayasanın ’“otoritesi’”  toplumsal sorunların aşılması sürecinde yargının yorumlarıyla ’–istisnalarına karşın- ve toplumun bizatihi kendi dinamizmiyle aşıldı. 1982 Anayasasının ’“otorite’”si gücünü yitirdi. 1982 Anayasası  ’“o’” Anayasa olmaktan çıktı. 1995 ve bunu izleyen 2001 ve 2004 yıllarında yapılan Anayasa değişiklikleri, toplumun gücü ve bana göre Meclisin toplumla ’“uzlaşması’” sonucunda gerçekleşen değişikliklerdir. Nedeni çok basittir. Anayasa, sadece hukuksal bir metin değildir, siyasaldır ve geçmiş tarihsel olgular üzerine, geleceğe nasıl baktığınıza bağlı olan zihniyetinizin şekillendiği ’“toplumsal mutabakatla’” yapılabilir.
Sokaktan çok şey öğrenilmelidir. Yaşamın kavgalarından ve sevinçlerinden ve hayata dair sokağın tepkilerinden Anayasa yapıcıları ve herkesin öğreneceği çok şey vardır. Anayasa Mahkemesi Danıştay veya mahkemenin Anayasal yorumlar içeren kararlarını Anayasayla birlikte okuyun. Neler düşünülmüş ve niçin yazılmış bu kararlar acaba?  Siyasetçiler Meclise adım attıkları günden başlayarak niçin parlamentoya geldiklerini sorgulayarak çalışmalıdır. Anayasa yaparken çok dikkatli olunmalıdır. Çünkü ulusal hukuk düzenimizin en bağlayıcı temel kurallarını maddeler halinde yazacaksınız, tartışacaksınız ve ulus için en iyisi neyse onu kabul edeceksiniz’… Parlamento’’da yapılan her Anayasa tartışmasının toplumun geçmiş tarihsel olgularına dayandığı ne kadar doğruysa, her Meclis üyesinin kişisel olarak kendi siyasal, tarihsel geçmişinin ve kültürünün pratik yansımasından ibaret olduğu da bir gerçektir. Ancak Anayasa tüm toplumun ulusal karakteri ve geleceğidir. Bu yüzden parlamentonun sayısal çoğunluğa terk edilmeyecek kadar önemli olan anayasa yapmak ve/veya anayasayı değiştirmek bir ’“ulusun kaderi’” olarak, kader kısmet işi değildir.
Yoksa torbadan ne çıkarsa bahtınıza (mı)!   
Anayasalar yapılmadan veya mevcut anayasal düzenin yeniden inşasına geçilmeden önce felsefesi ve ilkelerinin ne olacağı tartışılmalıdır. Bu tartışma yapılmamıştır ve ulusun kaderi Meclisin sayısal çoğunluğuna terk edilmiştir. Anayasa değişikliklerinde ve anayasal düzenin yeniden yapılandırılmasındaki ’“yöntem’” çok önemli olmasına karşılık; ne parlamento kendi içinde, ne de toplumla tartışarak mutabakatla benimsenmiş bir ’“yöntem’” yoktur.    
Aksine, Anayasa Değişiklik Teklifi’’nin ’“acil bir ihtiyaç’” olduğu ve demokrasi adına hemen Anayasa değişikliğinin yapılması için olağanüstü gayret gösterilmiştir. Sürekli altını çizerek ifade etmeye çalıştım. Anayasanın süreklilik taşıyan ve her yerde ve herkes için ve her zaman geçerli olan bir metin olarak yüzünü geleceğe dönmesi için ilk ilkenin devlet değil, insan ve insan onuru olmasının şart olduğunu söyledim. Düşündüğüm odur ki; Meclis tarafından gerçekleştirilen, -içinde siyasi partiler hakkında değişiklik de vardı- Anayasa değişikliği; özünde, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştiren bir değişikliktir. Zaten AKP, Hükümet ve Meclis üyelerinden bir kısmının hedefi de sadece buydu. 
Böylece AKP ve Hükümet kendi demokrasisi adına ve kendi amaçlarına uyum gösteren  ’“yargı’” gücünü, kendi gücü için daha rahat kullanmak üzere Anayasa değişikliğini istemiş ve gerçekleştirmiştir. O yüzden, Anayasa Mahkemesinin verdiği kararları ’“millet egemenliğinin önünde’” engel gördüğünden 11 kişinin verdiği karar olarak nitelendirmiş ve Meclisteki milletvekili sayısının sayısal çoğunluk olarak milletin temsilcisi olduğunu yaygın kanı olarak yerleştirmeye çalışmıştır. Böylece Anayasa Mahkemesi üyeleri olan 11 kişinin milletin temsilcisi olan Meclisin iradesinin önünde engel oluşturduğu tekrarlanmıştır.
Bu yaklaşım aslında ’“denetlenmek istemeyen’” hükümetin ya da ’“siyasal iktidarın’” Anayasa Mahkemesinin ulus adına verdiği kararları beğenmediklerinden dolayı tekrarladıkları gerçeğin ters yüz edilmiş politikasıdır. Oysa yargı, siyasetin ve Meclis kararlarının denetimini demokrasi için gerçekleştiren erktir.
Yargı bu yüzden bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Yargının otoritesi de bağımsızlığından ve tarafsızlığından kaynaklanır. Yargının daha güçlü kılınması ve güçlenmesi için mevcut 1982 Anayasasının ürettiği sistemin içinden çıkılarak yeniden yapılandırılması söz konusu iken; yargıyı kendi siyasetin önünde engel gören zihniyet, kendine bağımlı kılınmış bir yargı gücü gerçekleştirmek için Anayasayı değiştirmiştir.
Başbakan, milletvekillerine vatandaşlara özgürlük paketini anlatın demiş’…
Milletvekilleri Anayasa değişikliğini ’“özgürlük paketi’” olarak bizlere anlatacaklar! Aslında yaptıkları Anayasa değişiklikleri 12 Eylül hukukunun derin izlerini ortadan kaldırmıyor.
Siyasal iktidar için ’“hukuk’” ve yargı bir engeldir. Çözümü kendilerine ’“bağımlı’” ama bağımsız, kendi taraflarında ama ’“tarafsız’” bir yargıyı istediler. İstekleri oldu. Bu istek yargı, yürütme ve yasama erklerinin her birinin birbirlerine karşı olan bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerinin zedelendiği bir sistemi istemek demektir. 
Anayasanın olağan dönemde yenilenmesi, olağanüstü dönemlere göre daha zor ve herhangi bir mazeret kabul etmeyen bir süreç olduğunu belirtmiştik.
Şimdi çok daha zorlu ve devamlı sorun üretecek bir sistemin içine sürükleniyoruz. Hem de bu süreç ’“referandumla’” halka sorulacak. Resmi Gazetede yayımı tarihinde yürürlüğe girecek olan anayasada değişiklik yapan kanunun halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanacak. Böylece ’“halka sorulmuş’” bir anayasa olan 1982 Anayasası gibi geçmiş tarihimizde yaşadığımız sorunları çözen bir ’“özgürlük paketi’” olarak empoze edilecek. Hatta ve hatta Anayasa değişikliğini özgürlük paketi olarak savunan hükümetin güven oylaması ve hükümete karşı olan muhalefetin oy gücünün sayısal oranı oylanmış olacak. Anayasa değişikliği kimsenin umurunda bile olmayacak’…
Yaşadığımız önceki olaylarda Anayasanın yarattığı sorunların çözümünde ortaya çıkan her çözümün sorun ürettiği bir anayasal düzen içinde yaşarken; HSYK ve Anayasa mahkemesinin vereceği kararlar, bu değişiklikten sonra çok daha önemli sorunlar üretecektir.