GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Nedim ATİLLA
YAZARLAR
8 Haziran 2015 Pazartesi

Ne oldum delisi…

Eskiden yani bundan 300 yıl önce, ‘despot’ sözcüğünün karşılığı bugünkü yaygın anlamından farklıydı. Yani insanlar ‘bir coğrafyayı zora ve baskıya dayanarak yöneten kişi’ye despot demezlerdi. Her istediğini ve dilediğini yaptırmak isteyenlere de despot denmezdi. Bizans imparatorları, önceleri, uzakta bulunan ‘yetkili temsilci’lerine ‘Despotes’ adını verirlerdi. Despot unvanı taşıyanların çoğunluğunu da, Bizans imparatorlarının küçük oğulları ya da damatları oluşturur; tahtın varisi olan büyük oğullar ise ‘Symbasileus’ olarak adlandırılırdı. Despotes unvanı taşıyan kimse de, herhangi bir askeri ya da yönetimsel gücü olmamakla birlikte, İmparator’dan sonra gelen en önemli kişi olma onurunun keyfini sürerdi. Bugün hâlâ Fener Rum Patrikhanesi’nin Ege Adaları’ndaki temsilcilerine ‘Despot’ denir; “yetkili yönetici ya da dini lider” anlamında…
Kesinlikle hakaret anlamında söylemiyorum; amacım sadece durum tespiti… Bana söyleyin bakalım, bugün ‘despot’ deyince aklınıza kim, ya da kimler geliyor?

Son seçimleri ve AKP’nin kendi oylarının neredeyse yüzde 25’ini kaybetmesini (yani AKP’ye oy veren dört kişiden birinin vazgeçmesini) nasıl açıklayacağımı düşünürken, aklıma geldi bu sözcük: Despot!

8 Haziran sabahı bunları yazmama neden olan da, Yeni Şafak yazarlarından Ali Bayramoğlu’nun bir hafta önceki yazısıydı aslında: “Kolektif aklın, katılımın, denetimin devre dışı kalması, devreye başka halleri, örneğin keyfiliği sokar. Devlette, siyasette, toplumda fiili durumlar yaratır; farklı kesimler, birimler, organlar arasındaki ortak değer ve kurallar üreten iletişim kanallarının tıkanmasına yol açar. Hukuk zemin kaybeder, güçlünün imha aracı haline gelir. Bir gün özgürlüğünüz, bir başka gün siyasi varoluşunuz budanır.”

Alın size bir “despotik” tespit…

***
Dün akşam ‘Balkon’da konuşan Ahmet Hoca’nın kafasında, bir ‘bilim insanı’ olarak şu soruların dönüp durduğunu da tahmin ediyorum:

+ 2002 yılı ve sonrasında AKP’ye ‘demokratik umut bağlayanlar’, son seçimde neden oylarını esirgediler?

+ Siyasi gerginlik bu kadar tırmandırılmasaydı, baraj kaldırılsaydı ve Diyarbakır’daki (maalesef) son ‘cinnet girişimi’ yaşanmasaydı, HDP bu kadar yüksek oy alabilir miydi?

+ Cumhurbaşkanı ‘tarafsızlık’ andına sadık kalsaydı, sonuç AKP için daha iyi olabilir miydi?

***
Hemen her gün yazılarını takip ettiğim Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak’ta günler öncesinden şunları da kaleme almıştı: “AK Parti’nin siyaset tarzı temel olarak ataerkildir. Ataterkil tarz kurumsallaşma yerine şahsileşmeyi, liyakat yerine sadakati; bu çerçevede hükümranlık aracı olan siyasetin kendi dışında basından iletişime, kültürden hiçbir alana özerklik bırakmamasını ifade eder...”
“Ataerkil siyaset tarzının ağır bir krizden geçmekte olduğu” nu, çoktandır kendi cenahına anlatmaya çalışan (ve anlaşılan o ki, bunda pek de başarılı olamayan) Bayramoğlu’nun bundan sonra yazacaklarını merakla bekliyorum aslında…



Pazartesi yazısı yoktu.
 
Kendi gözlemlerimi de aktarayım:

+ Diğer toplumlarda olduğu gibi, bizim halkımız da ‘kibir’den hoşlanmaz. Söz meclisten dışarı, ama “ne oldum delisi” insanlardan uzak durur. Düşünüyorum da, son dönemde Saray’dan ne çok kibirli fotoğraf ve söylem yansıdı… Başlı başına Saray’ın kendisi, maliyeti, 16 Türk devletini temsil eden askerlerle birlikte verilen pozlar… Diyanet İşleri Başkanı’na verilen (çerez parası olduğu söylenen) lüks araçlar… Ve daha neler, neler… İsrafı ve kibri büyük günah olarak kabul eden İslam Dininde, olup bitenlerin inananların katında nasıl karşılandığı da aşikâr… Aklı başında bir dindarın, Müslümanlığı layıkıyla benimsemiş bir vatandaşın bu israftan ve kibirden hoşlanması düşünülebilir mi?

+ AKP’ye oy vermeyen yüzde 60’ın temel kaygılarından biri de şudur kanımca: Miting alanlarında dinin siyasete alet edilmesi, elde Kuran kürsülerde bağırılması, insanların inançları üzerinden aşağılanması… Hangi birini saymalı? Ama doğru bir tane: Gerçek inananlar bütün bu olup bitenlerden fevkalade rahatsız olmuştur. Hangi dilden, hangi dinden olursa olsun, birbirinin bayramını kutlayan bir toplumda; “af edersiniz Ermeni…” söylemi, en hafifinden insanları incitmiştir. Keza “Zerdüşt” denilerek yapılan aşağılama…

+ Meral Akşener’in havuz kanallarında uğradığı aşağılıkça haksızlık da, bugünlere gebe olunduğunun işaretidir. Açıklamalarını (gerçekten büyük bir) merakla beklediğimiz Bülent Arınç’ın Melih Gökçek ile ilgili iddiaları, itidali asla elden bırakmayan Merkez Bankası Başkanı’nı ‘hain’ ilan etmeler falan…

Düşünülecek olursa dostlarım, bugün itibariyle AKP bence hayli yüksek oy almıştır.

Despota rağmen alınan oy başarıdır.

Bundan sonrası mı?

Erken genel seçim gibi bir hataya kimsenin düşmesini beklemiyorum; bunu istemiyorum.
Umarım ve dilerim sağduyu kazanır, güzel ülkemin güzel insanları kazanır.

Bunu çok bekledik ve çoktan hak ettik.