GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Harun ÖZDEMİR
YAZARLAR
16 Mayıs 2016 Pazartesi

Marjinal İslâmcıların özgürlük arayışı

Hukukun korumadığı özgürlükler yok hükmündedir. Bu nedenle hangi konuda ne kadar özgür olunabileceği ancak sözleşmelerle anlaşılabilir.

Hukuk tarihinin geldiği en ileri aşama “sözleşme serbestliği”dir.

Merkezi kanunların, ülkenin her yerinde geçerli olması, özgürlüğün önündeki en büyük engeldir.

Binlerce kanunun her biri ayrı ele alındığında görülecektir ki, insanlar ya akılları ermediğinden ya da merkezi gücün şiddetine karşı çıkamadığından “tek kanun” sistemine razı bir şekilde yaşıyor.

Vergi veren ve askerlik yapanlardan özgürlüğü kıskanmaya gerek var mı?!

Bir insandan verim almanın en üst noktası, özgürce seçtiği işte çalışması, korkusuzca araştırma yapabilmesi, inandığı dine ve ahlâka uygun yaşamasıyla mümkün olabilir.  

***

Özgürlüğü tanımlamak gerekirse, insana “hata yapma hakkı”nın tanınması demektir.

Herkesin doğrusu kendisine! Kimsenin bir başkasına kendi “doğru”sunu yaptırma yetkisi olamaz.

İyi kanun, doğru kanun, faydalı kanun diye bir şey de yoktur! Kanunun iyisi de doğrusu da faydalısı da kişinin altına özgürce imzasını attığı sözleşmelerdir! Bundan fazlası değildir!

Anlatma ve yaşama özgürlüğünün olduğu bir hukuk düzeninde, insanların kendi yanlışlarını görmeleri çok kolaydır. İnsanın kendi kendisini ikna etmesi kadar güzel bir şey olamaz. İnsan yanlışını da doğrusunu da ancak kendi düşüncesini yaşayarak anlayabilir!

Bu nedenle herkesin doğrusu kendisine!

Emin olabiliriz ki; biraz süre tanındığında herkes neyi, ne kadar doğru düşündüğünü ne kadarını yaşama doğru aktarabildiğini bir başkasının zorlamasına gerek kalmadan anlayabilecektir.

Zaman ve yaşamın gerçekleri, bizleri en iyi şekilde eğitecektir.

Yaşamın ikna gücüne güvenelim!

Yeter ki, yaşama fırsat tanıyalım!

***

Eğer hukuk dendiğinde, merkezde yapılan yasalar anlaşılacaksa, ciddi bir özgürlük sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu bilelim!

Yine bilinmelidir ki, merkezi yasalar, öncelikle “iktidarların” ihtiyaçları dikkate alınarak hazırlanır; bu durumda birey asla öncelikli olamaz.

Oysa her bir insan, kendi rasyonalitesini ve çıkarını düşünerek yaşamak ister. Bu da çoğunlukla merkezin çıkarlarıyla çelişir!

Bu çelişkinin düzeltilmesi en acil sorundur!

***

Topluluklar arasında büyük farklar yaratan temel öğe, ancak “özgürce düşünme, çalışma, üretme, örgütlenme…” hakkı ile açıklanabilir.

Bu haklara sahip olanlar ile olmayanların ayrımı insanlığın geçmişini belirlediği gibi geleceğini de şekillendirmeye devam edecektir.

İngiltere ile İran arasındaki fark, ancak “özgürlük” ile açıklanabilir. ABD ile Rusya arasındaki fark ile İsviçre ile Türkiye arasındaki fark da ancak özgürlüklerle açıklanabilir!

***

Merkezi yasalar olabildiğince azaltılabilir ve geri kalanlar çok sayıdaki “yerinden yönetim” meclislerine bırakılabilir.

Yerinden yönetilen idari birim sayısınca kamu düzeni kurulabileceği gibi sözleşme serbestliği ile de kişisel özgürlüklerin sınırı genişletilebilir.

***

Bu demektir ki, ülkede ne kadar yerinden yönetilen idare varsa o kadar da farklı “idari sözleşme” var demektir.

Bir yönetimin sözleşmesini beğenmeyen biri, en uygun yönetim birimine taşınabilir.

Daha da önemlisi, yeter sayıda imza toplayabilenler, kendi sözleşmeleri ile yeni yönetim birimi de kurabilirler.

Bu açıdan bakıldığında, her ideoloji kendi yönetimini kurabilir.

Her yönetim, halkını memnun etmek için diğer yönetimlerle hizmet, özgürlük ve adalet yarışına girebilir.

***

Tarihte böyle yönetim modelleri vardı, bugün de var!

İsviçre modeli bunlardan biridir.

Marjinal İslâmcılara göre şu anda dünyada “İslâmî yönetim” denebilecek en uygun model İsviçre’ninkidir. 

İnanmayanlar Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk ve ortaokullar için yazdığı Medeni Bilgiler kitabına bakabilir! Demokrasiyi, adem-i merkeziyeti Medeni Bilgiler’den okuyabilir!

Uzatmayalım, bir yurt dışı gezi ile her şey açıklık kazanabilir.

***

Sözünü ettiğimiz özgürlüklerin bir kısmı “kamu hukuku”na ilişkin olanıdır. Bundan daha önemlisini “özel hukuk”ta gerçekleştirilecek özgürleşmedir!... Çünkü her şeyin kurucu unsuru insan olduğuna göre insanın birey olarak özgürleşmesi, hakikaten ekmek, su, hava kadar önemlidir.

Biz marjinal İslâmcılara göre özgürlük olmadan “dindarlık” da olamaz! Önce “özgürlüğe”, sonra “Hakk” olan “Allah”a inanırız!

Tarihin kurucu öznesi “özgür insan” ise ona her konuda “sözleşme serbestliği” tanımak, tüm insanlığın bugünü ve geleceği adına yapılmış en değerli yatırımdır.

Hiçbir maliyeti olmayan ve merkezi idareye yöneltilebilecek bütün suçlamaları ortadan kaldırabilecek en kalıcı çözüm;

“İdeallerime uygun kurmak istediğim “yerinden yönetimi” ve “sözleşmesini”, benim gibi düşünenlerle bir araya gelebilme… tartışma… yazma… ve yönetme” hakkımın olmasıdır!  

Bir de, kiminle hangi işi yapmak istiyorsam sözleşmesini yapma veya yaptırma, sorumluluğunu üstlenerek o işi sürdürme hakkımın olmasıdır!

***

Her yerinden yönetilen mahalli idarede sistem;

-Parlamenter mi,

-Tam başkanlık mı,

-Yarı başkanlık mı,

-Partili başkanlık mı,

-Monarşi mi,

-Faşizm mi,

-Komünizm mi,

-Sosyalizm mi,

-Alevilik mi,

-Sünnilik mi,

-Beylik mi,

-Ağalık mı… ne istiyorsak biz karar verir, yazar, yaşar ve biz yönetiriz!

Azami büyüme sınırı (10.000 seçmen olabilir) belli olan bir birimi nasıl istiyorsak öyle idare ederiz!  

Bir başka mahalli idarenin nasıl yönetildiğine de karışmayız!

Mahalli idareler arasında rekabet olabilir; olmalıdır da!

Her yönetim kendi rejimini en etkin araçlarla tanıtabilir, herkesi ikna etmeye de çalışabilir!  

Büyük bir istekle kuruluşuna katkı yapan bizlerden bir veya bir kaçı, bir süre sonra o birimden ayrılmak isteyebiliriz de. Bu durumda “Taşınmazlarımızı yönetime satarak o birimden ayrılma” hakkımız da olabilmelidir.

***

Gelelim özel hukuktaki özgürleşmeye… Onu da bir sonraki yazımızda ele alalım…