GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
YAZARLAR
7 Haziran 2022 Salı

Kent emekçilerinin yanında çiftçilerde de açlık yaygınlaştı

Kent emekçilerinin yanında çiftçilerde de açlık yaygınlaştı. Açlığı yaratan emperyalsistem, üçüncü dünya ülkelerinde daha acımasız davranıyor.

Sistemin egemenleri,IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi denetimlerindeki örgütler aracılığıyla, bu ülkelerin ürettikleri mal ve hizmetlerini en ucuz bir maliyetle kendilerine aktarıyor, bu yetmiyor topraklarına da el koyuyor. Üçüncü dünyanın egemen sınıfları da onlarla işbirliği içinde. İşin kötü yanı ise, zengin ülkelerin emekçi kesimlerinin de mazlum ülkelerden aktardığı kaynaklarından pay alıyor olması. Bu nedenden dolayı sisteme etkin tavır göstermiyorlar.

Dünyada 500 Milyon Çiftçi Aç

Geçtiğimiz yıl,Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Bağımsız Gıda Hakkı uzmanı De Schutter, “dünyada 500 milyon çiftçinin açlık çektiğini, ayrıca aç olan insanların sayısının da bir milyara yaklaştığını” açıklamıştı.

De Schutter şu konulara dikkati çekmiş;

“-Dünyada her yıl 40 milyon hektar tarım toprağı, spekülasyonlar, çevre tahribatı, sanayileşme ve kentleşme gibi nedenlerle kayboluyor.

-Gıda şirketlerinin egemenliğindeki piyasalar, büyük ölçekli üretim yapan tarım işletmelerinden yana işliyor, bu durum ise kırsal gelişmeye, yoksullukla mücadeleye katkı yapan ve ekosistemi korumaya yardımcı olan küçük çiftçilerin zararına oluyor.

-Önümüzdeki ay ve yıllarda, gıda fiyatlarında, özellikle pirinç, buğday ve mısırda yüksek derecede artış olacak” demişti.De Schutter’in  olumsuz öngörüsü gerçekleşti.

Ancak emperyal sistem varlığını sürdürerek devam ediyor.

Açlık Neden Yaygınlaşıyor?

Bilindiği üzere,dünyada iki tarım sistemi var.

Bir yanda, aile işgücünün egemen olduğu küçük çiftçilik, bir yanda ise endüstriyel tarıma yönelmiş dev tarım işletmeciliği. Dev tarım işletmeciliğinin devreye sokulması ve küçük çiftçiliğin tasfiyesi, işsizlik ve açlık yaratıyor. Namuslu bilimciler ise ,kapitalizmin yarattığı dev kapitalist işletmelerin doğası gereği, köylü sorununu çözemeyeceğini ve ortaya koyduğu tek perspektifin, gecekondulaşmış ve işsiz bir dünya olacağını belirtiyorlar.

Diğer yandan üçüncü dünya ülkelerinde işbirlikçi hükümetler ve onları denetleyen yabancı yatırımcılar, çiftçilerin topraklarına zorla el koyuyorlar ve tek bir ürüne dayalı büyük işletmeler kuruyorlar.Zorla el koyma, Afrika’da yaygın. Aslında bu el koyma sömürgeleştirmenin bir aracı olan kullanılan Hıristiyanlaştırma ile başlatıldı. Kenya’nın Kurucu Devlet Başkanı JomoKenyatta bunu şöyle ifade etmişti; ‘’Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi. Topraklarımız ise beyazların olmuştu.

Kısaca,emperyal sistem ve onun tarımda yansıması olan endüstriyel tarım, insanlığı doyurmaya ve istihdamı sağlamaya yetmiyor. Üçüncü dünya ülkelerinde gözlemlenen yoksullaşmayı ve büyük ölçüde dağılmakta olan köylü toplumlarının yaşadığı krizi, daha doğrusu trajik durumu endüstriyel tarım yaratıyor.

Türkiye’de Durum Ne?
Türkiye’de de durum iç açıcı değil. Tarımda çağdaşlaşmanın ve verimliliğin en iyi olduğu Ege Bölgesi’nde bile tarımsal üretim geriliyor, çiftçiler giderek yoksullaşıyor. İşte size birkaç tespit;

-Çiftçilerin büyük bir kesimini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelerin çoğu icralık durumda.

-Borçlarını zamanında ödeyemeyen çiftçiler sırayla cezaevine girmeye başlamışlar.

-Tarım toprakları dolaylı yollarla yabancılaşıyor, özellikle dev süt sığırcılığı işletmeleri yaygınlaşıyor.

-Köylüler çay parası yerine yumurta veriyorlar.

-Köylüler, hal tüccarlarının ve fabrikaların topraklı kölesi olmuş.

-Köylüler, hastalarını doktora götüremiyorlar.

-Ve iflas eden, para kazanamayan köylüler çiftçiliği bırakıyor, şehirlere kaçıyorlar.

Şimdi de soralım!

Ortaya çıkan bu durum ,Türkiye’dede uygulanan ekonomi-politikaların sonucu değil mi?

Sözgelişi,özelleştirmeler ile , devletin piyasa malları üretimi,piyasayı düzenlemede kural koyucu işlevi ve sosyal devletle ilgili kamu hizmetleri gibi başlıca üç müdahale alanından çekilmesi  gerçekleştirilmedi mi?

Böylelikle, tekelci sermayeye yeni kar alanları açılmadı mı? Devlet, sosyal niteliğinden uzaklaştırılarak, devlet-yurttaş ilişkisi yerine tüketici ilişkisi oluşturularak yurttaşın devletle bağı, en alt düzeye indirilmedi mi?

Emperyal sisteme dokunmayınca iç ve dış sömürüye karşı çıkmak olası mı?

Bu bağlamda,iktidara gelmek isteyen muhalefet partilerinin de “Ulus Devlet,Devletçilik ve Halkçılık Temelinde;  Planlı Karma Ekonomi,  Tarım-Sanayi Dengesinin Kurulduğu Sanayileşme, Tarımın Korunması  ve Türkiye Çıkarlarına Yönelik Dış Politika “ İle Özetlenebilecek Ekonomik ve Siyasal Tam Bağımsızlıkçı, Kemalist İdeoloji’nin Hayata Geçirilmesi Temelli “bir program gibi seçenekleri var mı?

Hadi biraz daha somutlaştıralım, bileniniz var ise söylesin!” Elektrik dağıtımında ne yapacaklar?