GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Filiz SEZER
YAZARLAR
25 Haziran 2021 Cuma

Kaybolan kültürel mirasımız

Skandalı eksik olmayan yoğun bir ülke gündeminde bazı haberler haklı olarak yeterince ses getiremiyor. Yine de hiç eskimeyen bir konu var ki görmezden gelmeye gönlümüz el vermiyor. Geçen günlerde CHP Milletvekili Mahmut Tanal, Dolmabahçe Sarayı’nda Sultan Abdülmecit zamanından kalan 46 kiloluk 2 adet vazonun yerinde olmadığını iddia etti. Milli Saraylar Başkanlığı’nın bu iddiaya karşılık olarak, envanterde böyle bir eserin bulunmadığını açıklaması üzerine bazı fotoğraflar paylaştı. Gelen ikinci açıklama ise bu fotoğraflarda yer alan eserlerin vazo değil şamdan olduğu, Dolmabahçe’de değil Topkapı Sarayı envanterine kayıtlı olduğu ve şu anda depoda bulunduğu şeklindeydi.

Kabul etmek durumunda olduğumuz resmî açıklamaya göre yanılıyor bile olsalar, Tanal’ın da bu duruma işaret eden yurttaşların da haksız bir telaş içinde olduklarını düşünmek mümkün değil. Zira kaybolan onca şey arasında en az dikkati çekenler olsa da ülke kayıp veya çalıntı tarihi eserler cennetine çevrilmiş durumda. Daha birkaç gün önce Batman Müzesi’nden piyasa değeri 10 milyon lira olan 16 adet sikke kayıp olarak bildirilmiş ki bu sikkelerin 2017’de yapılan bir operasyon ile ele geçirilmiş olduğu da açıklanmıştı (ısrarlı iş takibi diye buna derim!).

Kültür ve Turizm Bakanlığı internet sitesinde kayıp veya çalıntı olan eserlerin listesini, müzayede evlerini ve koleksiyonerleri uyarmak için güncel bir şekilde yayınlıyor. Ne büyük bir hazinenin yok olduğunu görmek isterseniz bu listeleri kontrol edebilirsiniz.

Arkeologların efsane hocası Şükrü Tül’ün rehberlik ettiği gezilerde söylediği güzel bir sözü vardı: “Onlar hiçbir yere gitmedi, hep buradaydılar”. Sık sık hatırladığımız bu sözle anlatılmak istenen aslında bir coğrafyadaki hiçbir medeniyetin bir anda buharlaşıp yok olmadığı, pek çok geleneğin ve kültürel unsurun yeni gelenlerle harmanlanıp sürüp gittiğidir. Birçok büyük medeniyetin yaşandığı bu coğrafyada nedense tüm medeniyetlerin kültürel mirası aynı şevkle benimsenmez. Pek çok insan kendi hikayesini belli bir dönemden başlatır ve öncekileri yok sayar. Kader denilen coğrafya ile bir bağ kurulmaz. Bu köksüzlük, bir de ekonomik çıkarlarla birleşince her şeyi talan eden bir güce dönüşür; misal, Bergama Sunağı gibi dev bir miras parça parça yurt dışına götürülür, müzelerdeki eserler çalınır, maden ocakları eşsiz doğal yaşamlara tercih edilir.Karun Hazinelerinin en kıymetli parçalarından Kanatlı Denizatı Broşu

Kültürel Mirası Koruma Mevzuatının varlığı pratikte her şeyi engellemeye yetmiyor ne yazık ki. Tarihi eser kaçakçılığını iş edinenler bir kenara, bu eserleri korumakla yükümlü kişiler bile en büyük ihaneti yapabiliyorlar. Hatırlayacaksınızdır, ABD’den büyük bir bürokratik mücadele ile geri alınan Karun Hazinelerinin en kıymetli parçalarını, bu parçaları geri getirmek için mücadele eden ekibin bir üyesi olan Uşak Müze Müdürü yasadışı şekilde satmıştı. Çok da geriye gitmeye gerek yok, daha birkaç ay önce Zeugma Müzesi’nde kayıp olan eserlerin zimmetine geçirilmesine karşı çıkan genç bir kadın arkeolog, uğradığı mobbing yüzünden intihar etmişti. Yine, geçen yıllarda büyük bir hazine barındıran Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nden birçok eserin çalındığı ortaya çıkmıştı ve 16 koleksiyoner ile 2 müze yöneticisi ve 1 bekçi için soruşturma açılmıştı. Ayasofya Müzesi’nde çalıştığı dönemde de benzer sebeplerle suçlanan bekçinin sonradan intihar ettiği de hala akıllarımızda.

Aslında görüldüğü gibi konu sadece mevzuat, mevcut sistemin koşulları veya yasa dışı işlere bulaşan çalışanlarla da bitmiyor; bu işin bir de koleksiyoner ayağı var, biz onlara sanat seviciler diyelim. Sanatı veya arkeolojiyi değer vererek sevdiğinden değil, eşsiz eserlere kişisel hırslarla sahip olmak isteyen ve bu uğurda bana göre sadece bir topluma bile değil tüm dünya vatandaşlarına ait olan kültürel hazineleri yağmalayanlar. Kuşkusuz dünyanın her yerinde varlar ancak buralarda biraz daha fütursuz davranabildikleri aşikar.Şevket Dağ, Topkapı Sarayı Kızlar Dairesi (Ankara RHM’ den çalınıp yeniden bulunarak evine dönen eserlerden)

Yazının sonunda Zeugma Müzesi’nden çalınan, Erken ve Orta Tunç Çağı’na tarihlenen (yaklaşık 5.000 yıllık) 10 eserin elde bir fotoğraf dahi olmadan halen daha arandığını hatırlatacağım. Eserlerden birinin tarifini, sadece olur da yurt içi / yurt dışı bir müzayede evinde, bir galerinin kataloğunda görürseniz aklınızda bulunsun diye değil, beni üst üste defalarca okutacak kadar çok etkilediğinden de paylaşmak isterim:

Envanter No: 8.66.96 Adı: Vazo, Cinsi: Pişmiş Toprak, Dönemi: Tunç Çağı, Ölçüleri: Yük: 8.6 Cm, Gen: 6.6 Cm. Tanımı: Kırmızımsı hamurlu, oval gövdeli, ağız kenarı çift dudaklı, kısa silindirik dar boyunlu halka diplidir. Gövdesinde kırık ve çatlaklar vardır. Eserin fotoğrafı bulunmamaktadır.

Son Söz: Kültürel Mirasımız en başta yasa koyucular, uygulayıcılar ve denetleyiciler olmak üzere herkes tarafından dikkatli bir şekilde korunmalı, çocuklarımız konuyla ilgili olarak küçük yaşlardan itibaren bilinçlendirilmeli ve müzeler herkesin ücretsiz ziyaretine açık olmalıdır.