GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Kemal ANADOL
YAZARLAR
11 Aralık 2020 Cuma

Karine

Okurlarım, “nereden çıktı bu karine sözcüğü” diye sormadan açıklamakta yarar var. Türk Hukuk Lûgatı karineyi şöyle tanımlıyor: “Malûm olan bir vakadan malûm olmayan diğer bir vakayı istidlâl (sonuç çıkarma)dir.” Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğü’nde ise karine “Karışık bir iş ya da sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu, belirti” olarak tarif ediliyor.

Kafaları karıştırmadan somut bir örnek vereyim. İki ikiz kardeşin varlığı, onların aynı anadan olduğuna dair bir karinedir. Karine sadece hukukta değil hayatın çeşitli dallarında, ekonomide, siyasette de geçerlidir. İsterseniz çeşitli örneklerle bu kavramı somutlaştıralım…

***

Bugün tüm ülke yurttaşları olarak ana gündemimiz nedir? Yüzyılın felâketi Corona salgını değil mi? Dünyada ve Türkiye’de insanlar hazan yaprağı gibi yere düşüyor; mezarlıklar dolup taşıyor. Tek çare olarak bu illeti ortadan kaldıracak aşıyı bekliyoruz. Rusya’dan Çin’e, Çin’den Almanya’ya uzanan çeşitli ilaç şirketleri, milyonlarca doz üretime geçtiler. Türkiye’nin kısmetine de Çin aşısı düştü. Ne zaman gelecek, aşıyı kimler ne zaman vurduracak? Sabah akşam bunları tartışıyoruz.

Oysa, Büyük Atatürk’ün Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam 1928 yılında kendi adıyla anılan Hıfzıssıhha Enstitüsünü kurmuş. Bu kurum, tifo, tifüs, kolera, boğmaca, tetanoz ve kuduz aşılarının seri üretimine geçmiş. 1931’de ağız yoluyla alınan BCG aşısını, 1932’de serum üretimini gerçekleştirmiştir... Ülkenin gereksinimi karşılandığı için ithalata son verilmiş. Dışa bağımlılık bittiği gibi Yunanistan, Suriye ve Irak’a tetanoz ve difteri serumu ihraç edilmiş. En önemlisi de şu: 1940 yılında Çin’de kolera salgını başlayınca gelen istek üzerine bu ülkeye kolera aşısı göndermişiz. Yani bugün Çin’den gelecek aşıyı beklerken, biz bu ülkeye tam 80 yıl önce aşı satmışız.

1928 yılının Sağlık Bakanı Dr.Refik Saydam’ın kurduğu, tam anlamıyla yerli ve millî Hıfzıssıhha Enstitüsü, AKP Hükümeti’nin Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ tarafından 2 Kasım 2011’de kapatıldı. Bu uygulama, alınan kararın yerli ve millî olmadığını kanıtlayan güçlü bir karinedir. Sağlık Bakanlığı ve Yeşilay gibi kuruluşlar televizyonlarda sigaraya karşı kampanya başlattılar. Kamu spotunda, sigaradan ölenlerin durumu dramatik biçimde yansıtılıyor ve şöyle deniliyor. “Yakınlarınızın boşluğunu uluslararası sigara tekelleri doldurmakta gecikmiyorlar.” Çok doğru ve yararlı bir program. Ama vaktiyle tütün üretimine konan kotaları, ülkemizin en büyük ve kârlı Tekel İdaresi’nin satışı, ortalıktan kaybolan Birinci, Bafra, Gelincik, Yenice, Yeni Harman paketleri… Onların yerini dolduran yabancı markalı sigaralar, üretime konan kota ve Tekelin satılışı, tütün piyasamızın yabancı şirketlere pazarlandığını kanıtlayan güçlü bir karinedir.

***

Yayın dünyamızda büyük bir bunalım var. Gazetelerin tamamı kâğıt tedarikinde dışa bağımlı durumda; tüm yayıncılar kâğıt ithal ediyorlar. Son günlerde yayınlanan kitapların arkasındaki fiyatlar ateş pahasının göstergesi. Her ne kadar kendine göre müstafi, Saraya göre affedilen Maliye Bakanı, beyaz camda çanak sorular soran gazeteciye “Dolarla mı maaş alıyorsunuz” dese de kur farkları el yakıyor. İşini kâğıda bağlayan meslek erbabı iflâsın eşiğinde.

Oysa Cumhuriyetimize ve ulusal sanayimize damga vuran kahramanlardan merhum Mehmet Ali Bey, kimya mühendisi olduktan sonra yaşamını kâğıda adamış. Önce Almanya sonra da Fransa’da kağıtçılık okullarına gitmiş. Birincilikle mezun olmuş. Türkiye’ye gelince yöneticileri ikna etmiş, Atatürk, İnönü ve Celâl Bayar’ın teşvikiyle ülkemizin ilk sanayi kuruluşu olan SEKA’yı (Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları A.Ş.) 1936’da İzmit’te hayata geçirmiş. Soyadı kanunu çıkınca adı Mehmet Ali Kâğıtçı olmuş. İzmit’teki Genel Müdürlüğün başına getirilmiş, büyük atılımlar yapmış. Kâğıdın ham maddesi burada üretiliyormuş. Sonraki yıllarda, Afyon, Dalaman, Balıkesir, Bolu, Çaycuma, Kastamonu, Karacasu, Akkuş ve Aksu’da açılan fabrikalar aldıkları ham maddeyle gazete kâğıdı, defter, kitap, karton türlerinin üretimine geçmişler.

Küreselleşme ve özelleşme furyası başlayınca Anadolu’daki fabrikalar birer birer satılmış. Hem de fiyatları çok tartışmalı biçimde! Ama İzmit’te kâğıdın ham maddesini üreten ana fabrika özelleştirilmemiş; daha da kötüsü kapatılmış! Arsası Kocaeli Büyükşehir Belediyesine verilmiş ve yerine adı SEKA olan bir park yapılmış.

Kapatılma gerekçesi de zarar etmesi! Zarar mı etmiş yoksa ettirilmiş mi ayrı bir konu. Etse bile devletin sübvanse (destekleme) etmesi gerekmez mi? Dışarıdan her gün yükselen kurla ithal yoluna gitmek daha büyük zarar doğurmaz mı?

Kâğıt ham maddesi üreten, ülkemizin ilk yerli ve millî sanayi kuruluşu olan SEKA’nın kapatılması, ithalatçılara ve yabancı şirketlere yol verildiğine dair önemli bir karinedir.

***

Günümüzde o kadar çok örnek var ki! Bunlar uygulamaların yerli ve millî olmadığına dair karinelerdir.

Okurların kolayca yeni karineler bulacağına inanıyorum.