GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Ayda ÖZEREN
YAZARLAR
12 Şubat 2022 Cumartesi

İzahı yoksa mizahı var…

Müzik Önerisi : İnsan İnsan – Fazıl Say, Cem Adrian, Serenad Bağcan, Güvenç Dağüstün, Burcu Uyar, Selva Erdener

Bizim memlekete has bir durum bu. Coğrafya kaderindir diyen kötümserlere inat, her şeyde bir hayır beklentisinin, iyimserliğin, tevekkülün, kafayı üşütmeden hayatta kalmanın anahtarıdır bizim topraklarda mizah.

Yaratıcılığın tavan yaptığı, sosyal medyada en fazla içerik üretilen konular izahı olmayan aklımızla dalga geçilen mevzulardır aslında. İzahı yoksa mizahı olur mutlaka.

Akıl almayınca sinirler bi boşalır baştan ayağa. Sinirler gevşeyince önce gülme krizi gelir mideden gelen bir kramp durumu. Buna katılarak gülme denir. Arkasından bir titreme ve ağlama krizi başlar bu sefer susturulamayan. Bir yaşına basmamış çocuklarda çokça rastlanır. Gülme krizleri ardından yaşlara boğulanlar sadece bebekler değil artık memlekette.

Gülüyoruz biz memleketçe ağlanacak halimize. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir deyim olduğunu sanmıyorum ben. Ağlayan vatandaş gereğini yapar adliyede, sandıkta; onu ağlatanı, canını acıtanı hakkını çalanı mutlaka demokratik ve hukuki yollarla cezalandırır. Bu yüzden ağlasa da eğer haklıysa sonunda güleceğini bilir.

Biz de öyle değil. Gülme ve ağlama iç içe geçmiş sanki. Çıkar bir yolun olmadığı, yolun sonunu görmediğin bir karanlık bir bataklık…

Çaresizliğin, cehaletin, pişkinliğin, akıllarla dalga geçmenin kulpu bildiğin mizah.

Akılla ve mantıkla izah edemiyorsan, şiddete asla taviz vermeyen biriysen, kavgaya ağız dalaşına meyilli değilsen, en makul en insani duyguyla hareket edersin olan biteni; tiye alırsın. Bir de muhatabın idrakten yoksunsa, ya da gerçekten umuru değilse, seni ciddiye almaktan fersah fersah uzaksa ne yapacaksın ki dalga geçmekten başka.

Faturaların kabarıklığı, pazarın fahiş etiketleri, marketlerin zam üzerine zam binen ürünleri, benzine mazota yapan ayarlamalar artık sadece dar gelirlinin gündemi değil. Hali vakti yerinde olan, üç kuruşunu enflasyondan korumaya çalışan, gecesini gündüzüne katan işçi, varını yoğunu toprağına hayvanına yediren çiftçi, yıllarca kazandıklarını işine, gücüne, fabrikasına, atölyesine yatırıp sermayesi eridikçe üzülen sanayici, ihracatçının da dilinden düşmüyor hayat pahalılığı.

Cem Yılmaz’ın da çok güzel dile getirdiği gibi hayat pahalılığından yakınmayan biri “ya hırsızdır ya da deli…”

Hayat pahalılığın izahı kalmadı. İzanı kalmadı. Ayar kaçtı artık. Varlığın eridiği, yokluğun yoksulluğun sefaletin dibe vurduğu, açlığın ayyuka çıktığı bir ortamda bir miktar yüreklere su serpilsin istiyor insan.

Yaşamsal ürünlerde vergi yükünün kaldırılmasını bekliyorsun.

Ya da diğer ülkelerde olduğu gibi enerji faturalarında yanında olmasını istiyorsun devletinin. Az ya da çok destek çıksın istiyorsun.

Ürettiğin ürünü halis Anadolu’nun Trakya’nın toprağını tercih etsin istiyorsun çiftçi olarak, yurt dışından daha yüksek bedeller ödenerek ithal edilmesine içerliyorsun. Emeğin tarlada kalsın istemiyorsun.

Alınan verginin ürünün ederini geçsin istemiyorsun.

Gerçekten bilimin peşinden koşan, ülkenin kalkınmasına destek olan katma değer yaratacak kişilerin, ürünlerin, malların, şirketlerin ayrıcalıkları, avantajları, bursları, teşvikleri olsun istiyorsun.

Satın alamadığın o gevrek yüzünden martıları nasıl besleyeceğinin hayal kırıklığını yaşamak istemiyorsun.

Domatesi, biberi, patlıcanı, muzu tane tane almak istemiyorsun. Peyniri kağıt gibi kesecek bıçağı eline almak gelmiyor içinden. Kıymalı fasulye çoktan tarih oldu mutfaklarda.

Televizyon ışığıyla aydınlanan salonda battaniyenin altında büzülmek istemiyorsun.

14 yaşındaki çocuğun yaka paça emniyete götürülmesinin ne izahı ne de mizahı olabilir?

Evinde donarak ölen yaşlı üzerinden mizah olabilir mi?

Ya da reklamlarda sucuklu yumurtayı görüp çocuğunun canı çekmesin diye apar topar televizyonu kapatan anne üzerinden espri yapılır mı?

Her gün salgın nedeniyle ölen 250’nin üzerinde can üzerinden, haklarını savunmaya çalışan tıp mensuplarından, kepenk kapatan esnaflardan, nefesi tükenen emekliden insanı güldürecek bir malzeme çıkabilir mi?

Baklavalar boş, köfteler içsiz, tostlar kaşarsız yenir mi?

Evdeki fırınlar artık böreksiz, keksiz; pantolonlar yatak altı ütüsü…Tek ampul gölgesinde geceler tüketiliyor. Ne kestane keyfi kaldı ne de çay. Malum tüp de zamlı.

Hayat pahalılığı mizahın değil tasarrufun yaratıcılık sınırlarını zorluyor artık hanelerde. Yüzler gülmüyor, herkesin eli ayağı buz gibi.

Ve en kötüsü de yüreklerin buz tutması. Gülüşlerin, kahkahaların dona kalması.

İzahı yok, mizahı yok…