GÜNCEL EGE YEREL YÖNETİMLER EKONOMİ POLİTİKA SPOR RÖPORTAJLAR YAZAR CAFE FOTO GALERİ VİDEO GALERİ
Hanzade ÜNUZ
YAZARLAR
25 Nisan 2018 Çarşamba

İyi ki Ünalsın...

İyi ki şairsin,

İyi ki dostsun.

Canı acıdığında...

Acılaşmayanlardansın.

Güzel adamsın.

İyi ki varsın...

Son sözümü başta söyledim işte.

Canım öyle istedi.

***

Tıfıl muhabirlik yıllarımda tanıdım sevgili Ünal’ı.

Tanışlığımız, zor adam Ahmet Piriştina’nın danışmanlığını yaptığı yıllara dayanıyor.

20 yıl olmuş.

Ünal Ersözlü hep ağabeydi, hep arkadaştı, hep mutedildi.

Türlü çetrefilli işte, yaşadığı onca ayak oyununda...

Bir kez olsun sesinin yükseldiğini, kalp kırdığını, kaşlarının çatıldığını görmedim.

Üzülmez miydi?

Üzülürdü elbet, içine içine...

Büyük kahkahaların arkasında gizliydi mahzunluğu.

***

Sarı ceketiyle hatırlıyorum Ünal’ı.

Hep şık ve yakışıklıydı.

Piriştina bile takılırdı ceketine hafiften çekemeyerek...

O kadar şantiye gezerdik biz büyükşehir muhabirleri ve Ünal, Piriştina önde...

Kaş göz, üst baş toz toprak olurduk.

Ünal sanki hiç yere basmamış, bizimle gezmemiş gibi pırıl pırıl çıkardı aynı şantiyeden.

Sinir olurdum, nasıl oluyor bu iş arkadaş diye mızmızlanırdım.

Çocuk gibi eğlenirdik de...

Piriştina’nın önemsediği bir toplantıda yan yana oturuyorduk bir keresinde Ünal’la.

Önümüzdeki kurabiyeleri yiyorduk yanaklarımız şiş...

Hababam ruhu var serde,

Sunum yapan (adı bende saklı) bürokrata kıkırdıyorduk çaktırmadan.

Bittiğinde bütün muhabirlerin içi bayılmış, kimsede soru soracak iştah kalmamıştı.

Sorunsuz atlatılmak üzere olan basın toplantısında...

Ben hem muzip, hem meraklı elimi kaldırıp “Peki İzmir’de depremde çadır kurulacak yerler nereler” diye sormuştum kısacık.

Çok uzayan bir sessizlik olmuş, işin özüne dair yanıt bir türlü gelmemişti.

Güzelim toplantıyı heder ettiğim için Piriştina fena gıcık olmuş, küsmüştü bana...

Sonra barışmıştık.

Hep çok güldük Ünal’la o güne.

***

Ağlaya ağlaya istifa edişime de tanıktır.

Çare olmaya, vazgeçirmeye çalışmışlığı da vardır.

Birbirimizi yanlış anladığımız, kırıldığımız da olmuştur.

Ama hiçbir zaman kötü konuşmadık hakkımızda.

Adım gibi biliyorum.

Çünkü Ünal kimsenin arkasından kötü konuşmaz.

En fazla sitemkar ve korunaklı olur sevmediklerine, kırıldıklarına karşı.

Boş gezenin kalfası olduğum zamanlarda da dosttu Ünal.

Gazeteciliğe dönmüştü, kapısı açıktı her zaman.

Güleryüzünü, nezaketini, ağabey duruşunu hiç eksik etmedi.

Yazdığım şiirleri kaale almışlığı...

Üşenmeden yorum yapmışlığı, hatta desteklemişliği vardır.

Ünal’ı her bulduğunuzda aynı yerden devam edebilirsiniz.

Sizi konumunuza göre kefelemez.

“Neler yapıyorsun bakayım”  diye sırıtan bir kayıtsızlıkta göremezsiniz mesela onu.

Geçen yıllar içinde biz büyüdük, sevgili Ünal olgunlaştı.

Ona da tarif ettiğim üzere,

Daha da berrak bir adam oldu.

Pikseli artmış gibi netleşti,

Kendi karşısına geçip, çok sıkı sorular sorar oldu.

Duyarlılığına yüklü bir derinlik kattı.

***

Dün akşam ise çocuk gibi masumdu yüzü Ünal’ın.

Onu daha önce hüzünlü, neşeli, düşünceli görmüştüm.

İlk defa küçük bir çocuk gibi teslimiyet içindeydi.

Uslu ve utangaçtı.

Çünkü dostları Ünal Ersözlü için,

Yazdığı son kitabı “Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba”  vesilesiyle,

Anlamlı bir gece düzenlemişlerdi.

Yakın dostları Ünal’ı anlattı.

Şiirleri okundu sahnede.

Bir ömür geçirdiği, kardeşleştiği insanlar Ünal’ı anlattılar.

En çok Nebil Özgentürk kaptırdı kendini şiire, kalpten aktı satırlar.

Duayen Doğan Hızlan “Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba” nın önemine, anlamına değindi.

Bir başucu kitabı niteliği taşıdığını söyledi.

Hınzır yönetmen Yüksek Aksu solcu şair ağabeylerine  takıldı.

Stand up tadındaki konuşmasında hepimizi kırdı geçirdi.

Gazeteci Bilge Egemen hazırladığı anlamlı belgesel filmle,

78 kuşağı genç Ünal Ersözlü’nün isyanlarını...

Hapislerini, işkencelerini, sessiz acılarını anlattı.

Uzun ömrün kısa belgeselinde,

Ödenen bedelleri,

Zamanda en çok şu an’ı,

Kuşlardan da en çok serçeyi sevdiğini öğrendik Ünal’ın.

***

Şair Tuğrul Keskin kardeş bildiği Ünalcığına seslendi sahneden...

Arnavutluğundan dem vurarak,

“Ciğerim benim” dedi,  “Arnavut ciğerim...”

En çok da bu hoşuma gitti.

İnsanın arnavut ciğerim diyebileceği bir dostu oluşuna tanıklık etmeyi sevdim.

Ben de bir süre önce kendisiyle yaptığım röportajda,

Gözleri görmeyen kızkardeşini yıllarca sırtında okula taşıdığını öğrendiğimde...

Ayrıca sevmiştim Ünal’ı.

Düzenlenen bu güzel gecede,

İzmir Sanat salonunda  oturduğu koltukta utanan ve yutkunan...

Sahnede sesi boğuklaşıp, kısılan sevgili Ünal Ersözlü’ye...

Tüm anlarını zenginleştireceği,

Hayatın anlamını sorgulayarak yürüdüğü yollar,

Bizimle paylaşacağı nice kitaplar, şiirler, neşeler diliyorum.